İnanıyor musun?

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı aleyna

  • ***
  • Join Date: Nis 2008
  • Yer: Bursa
  • 149
  • +12/-1
  • Cinsiyet: Bayan
İnanıyor musun?
« : 07 Nisan 2008, 18:35:12 »
Adamın biri her zaman yaptığı gibi saç ve sakal tıraşı olmak İçin
berbere gitti. Onunla ilgilenen berberle güzel bir sohbete başladılar.
Değişik konular üzerinde konuştular. Birden Allah ile ilgili
konu açıldı...
Berber: " Bak adamım, ben senin söylediğin gibi Allah'ın varlığına inanmıyorum."
Adam: " Peki neden böyle diyorsun?"
Berber: " Bunu açıklamak çok kolay. Bunu görmek için dışarıya çıkmalısın.
Lütfen bana söyler misin, eğer Allah var olsaydı, bu kadar çok
sorunlu,
sıkıntılı, hasta insan olur muydu, terkedilmiş çocuklar olur
muydu? Allah
olsaydı, kimseye acı çektirmez, birbirini üzmezdi.
Allah olsaydı, bunların olmasına izin vereceğini
sanmıyorum..."
Adam bir an durdu ve düşündü, ama gereksiz bir tartışmaya
girmek
istemediği için cevap vermedi. Berber işini bitirdikten sonra
adam dışarıya çıktı. Tam o anda caddede uzun saçlı ve sakallı bir
adam gördü.
Adam bu kadar dağınık göründüğüne göre belli ki tıraş olmayalı
uzun süre geçmişti. Adam berberin dükkanına geri döndü.
Adam: " Biliyor musun ne var, bence berber diye bir şey yok"
Berber: " Bu nasıl olabilir ki? Ben buradayım ve bir
berberim."
Adam: " Hayır, yok. çünkü olsaydı, caddede yürüyen uzun saçlı
ve sakallı adamlar olmazdı.
Berber: " Hımmm... Berber diye bir şey var ama
o insanlar bana
gelmiyorsa, ben ne yapabilirim ki?"
Adam: " Kesinlikle doğru! Püf noktası da bu! Allah var, ve
insanlar ona gitmiyorsa, bu gitmeyenlerin tercihi. İşte dünyada bu kadar
çok acı ve keder olmasının nedeni

Çevrimdışı aleyna

  • ***
  • Join Date: Nis 2008
  • Yer: Bursa
  • 149
  • +12/-1
  • Cinsiyet: Bayan
Ynt: İnanıyor musun?
« Yanıtla #1 : 07 Nisan 2008, 18:39:07 »
  Bir Akşam Alacası


 Akşamın dar vakti. Sokakta kalmanın insana acı verdiği saatler.
Çocukluğumdan kalma bir tekerleme doldurur bu saatleri daima. “Evli evine, köylü köyüne. Evi olmayan…” Bu saatlerde sanki bütün insanlar öteki insanlara gidebilecekleri bir evlerinin olduğunu ispat etmek telâşına düşer.
    Çoğunun yüzünde buruk bir yorgunluk vardır bu saatlerde. Çalışan kadınlar eve gidince yeni baştan başlayacak olan mesailerinin düşüncesiyle bir kat daha düşerler otobüs minibüs kuyruklarında. Taşınamayan bir günün yorgunluğu bazen hiç tanımadığı bir insanla konuşmaya başlamanın çaresizliğini sunar. Yaşlı kadın “Daha hayatının başındasın” dediği genç kadına başlıyor anlatmaya:
    - Bekârken çalışmak kolay. Anneciğim soframı önüme hazır ederdi. Gezmeye gitmek gibi o zaman çalışmak. Hele bir de çocuğun oldu mu?.. Yataklar yorgunluğunu almaz olur. Ayakta, bir elim otobüsün borusunda uyuduğumu çok bilirim.
    Genç kadın:
    - Ben evliyim. Bir buçuk yaşında bir kızım var, diye cevap veriyor yaşlı kadına. Sanki “Bütün anlattıklarını biliyorum” dercesine…     
    Bir daha konuşmuyorlar birbirleriyle. Birbirlerinin tarafına bile bakmaz oluyorlar. Birden yanık bir ses sarıyor her tarafı:
    - Geceler sensiz… Geceler sensiz…
    Amâ bir adam elindeki sopayı iki yana çarpa çarpa şarkı söylüyor. Hayır şarkı söylemiyor adeta geceye savaş açmış. Baş kaldırmış. Adamın yanık sesi yolculara, gecenin, gelmekte olan geceden başka bir gece olduğunu düşündürüyor bir anlık. Ellerini ceplerini atıyor bazıları. Umursamadan tutulan kağıt kutunun içine üç beş kuruş atabilmenin mücadelesini veriyorlar. Şarkıyı söyleyenin başı dimdik. Yere düşen paralara aldırmıyor bile. “Hemşehrim dur hele” diye kendini uyarmaya çalışanlara hiç kulak asmıyor. Şarkısını söylüyor tüm gücüyle. Akşam serinliği âmânın sesinden de güç alarak tüyleri diken diken ediyor. Kendinden hoşnut olmayanlara bile varlığıyla bir parça hoşnutluk dağıtıyor adam. Kuyruktakilerin çoğu “iyi ki benim gözlerim var” diye sevindiğini saklayamıyor karşısındakinden. “Gözüm var ama neyi görüyorum?” sorusunu sorabilecek birini beyhude aramaktayım. Aradığım cevabı kendimde bulamazken…