Yedi Oda - Bir odan var mı ey insan? - Senem Gezeroğlu

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
    Bir odan var mı ey insan?
    Yoksa dört duvardan mı ibaret bedenin?
    Ruhuna açılan kapılar var mı dünya evinde?
    Ruhuna açılan, sana kucak açan, kalbine acıyan odalar…
    Senin bir parçan, her parçana bir aynan, ya da parçalanışına yuvan oldu mu bir oda?



    I.

    Senin bir odan vardı ey insan…
    Elest bezminde sözünü verdikten sonra Yaradan’a, “belâ”nı da bohçana alıp çıktığında yola,
    cennet ve cenin arasında çaldığın bir kapı vardı.
    Ana kapısı…
    Sonra küçük bir odaya aldılar seni.
    Sen bir vav gibi kıvrılırken odanda, kalbine huzur ve nur işleniyordu o anda.
    Daracık bir mekândan ibaretti ilk menzilin.
    İşaretti belki mekân darlığın, gönül varlığına..
    İbadetti iki büklüm hâlin ve zikirdi her nefesin, seni bir alaktan yaratana…

    II.

    Senin bir odan vardı ey insan…
    O küçük anne karnından sonra büyüklüğüne inanamayacağın…
    Bir odan vardı.
    Geçerken bir t/araftan diğerine nefsi ve nefesi bildin.
    Sen nefsi de nefesi de ilkin daracık bir dünyada öğrendin.
    Sen ademi öldürüp âdemi diriltmeyi işte böyle küçük bir diyarda belledin.
    Çünkü dünya kapısıydı tokmağına vurduğun..
    Önünde durduğun uçsuz bucaksız bir odanın kapısıydı.
    Burası dünyaydı.
    Dünya…
    Belki bir sürgün ovası, belki bir padişah yuvası..
    Dünya da en nihayetinde, Kaf dağını niyetleyip Gaf dağına düşenlerin odasıydı.

    III.

    Senin bir odan vardı ey insan…
    Mekândan mekâna girerken sûretin, sîretin de makamdan makama geçiyordu.
    Henüz ana kapısına dahi gelmeden diline aldığın belâ ile sınanma vaktiydi.
    Ve Yûsuf’un çukuruna bıraktılar seni…
    Dünya ki, bir imtihan yeri…
    Er ya da geç zindan kapısını çalman gerekliydi.
    “Zindan, iki hece”ydi…
    Ve geceydi zindan, kuyu misali…
    Bedenini yahut ruhunu, beynini yahut kalbini hapsettiğin;
    bir yanı karanlık, bir yanı parmaklıkla çevrili; özgürlüğüne kelepçeli, yüreğine prangalı;
    rutubetten ziyade nedamet kokulu odaların vardı senin.
    Zindan sadece bir odaydı.
    Ve bil ki, her insan aslında kendinin zindanıydı.



    IV.

    Senin bir odan vardı ey insan…
    Anne karnında “hamdın”, dünyada ve zindanda “yandın” ve artık “pişmen” gerekiyordu.
    Geçerken bir odadan diğerine, karşına ancak başını eğerek geçebileceğin bir eşik çıktı.
    Eşikten geçmek için meşk ile eşk dökmeli, âşığa ulaşmak için aşk ile aşık atmalıydın.
    Zira burası çile kapısıydı.
    Mâşuğun huzuruna ney gibi yanıp da çıkmalı, bütün günahları od ile yakmalıydın.
    Od/a yanmak için çile oda/sındaydın.
    Çile, karanlık bir hücre…
    Çile; kerim kitap, müttekâ ve seccade..
    Çile; bir desti su ve kırk zeytin tanesi ile..
    Çile; kırk günlük bir oda, aşk ile..
    Aşk ki, zaten baştan sona çilehâne…
 
     V.

    Senin bir odan vardı ey insan…
    Hiçkimsenin sığamayacağı kadar dar; fakat herkesi içine alabilecek kadar geniş…
    Senin bir kalbin vardı…
    Kalp odasının duvarı yoktu, kapısı ve tokmağı da.
    Şekli, rengi de yoktu; boyutu da.
    Sadece mimarı vardı bu odanın.
    Kalbin senin mahremindi.
    Gireni, çıkanı, gideni, geleni, kalanı sadece senin bildiğin tek oda kalbindi.
    Aşk ki, kalbine sunulan en güzel hediyeydi.
    Kalp kabuğunu açınca içinde görebileceğin tek hazine meşk incisiydi.
    Kalp odası…
    O’nun yeri inanan mü’minlerin kalbiydi.
    Esasen mülk, sahibine aitti.

   VI.

    Senin bir odan vardı ey insan…
    Hem öyle daracık, kutu gibi bir oda..
    Eller üstünde taşınan, tahtadan bir yuva..
    İçinde Elif gibi dümdüz uzandığın, vahdete yürüyen bir hediye…
    O da…
    O’na…
    Oda ki, seni sımsıkı saran tahta bir kutucuktan, dört yanı çivili bir yapıdan müteşekkil..
    Şekil değiştirdin sen de, adım adım yürürken..
    Şimdi ise tabuttan bir oda vardı güzergâhında.
    Ve işte…
    Ölüm kapısı… Çalındı.
    Alındı emanet.
    Tabut ki ömrünün gümrah yıllarında,
    günah kokan çağlarında seni derin bir çukura götüren,
    o koyu karanlık kuyuya gömen,
    topraktan gelen bedenini öz yurduna iade eden bir vesile belki…
    Sense kara toprağın ebedî ve daimî yolcusu.
    Sen ölümün ev sahibi…
    Tabutsa geçici bir misafirden ibaret…
    Besbelli mezara bu ziyaret…
 
   VII.

    Senin bir odan vardı ey insan…
    Nefesini verdikten sonra bile bir odan vardı senin.
    Bu oda ki…
    Belki cennet bahçelerinden bir bahçe.
    Belki cehennem çukurlarından bir çukur.
    Seçim senin amelindeydi.
    Ârâfta değilsen şayet, elbet bir odan vardı ey insan…
    Sahi, senin odan hangisiydi?
 

  Senem Gezeroğlu