Örtülü Çıplaklar

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Nazenin

  • d@ml@
  • ****
  • Join Date: Nis 2008
  • 595
  • +154/-1
  • Umudum,çarem,tek dayanağım sensin Allahım.
Örtülü Çıplaklar
« : 26 Mayıs 2008, 16:36:24 »
Önce mütearifeler:

1. Din insan içindir.

2. Dolayısıyla, tüm dini emir ve yasaklar Allah’ın değil, insanın çıkarı içindir.

3. İşte bu yüzden, tüm dini emir ve yasaklar uygulanırken, onu uygulayan insanın bundan elde ettiği çıkarı iyi bilmesi gerekir. Bu çıkarı bilerek emre uymak, insanı “tatmin eder” ve imanı “sorumluluk bilincine” dönüştürür.

4. Bunun için de ilahi mesajı ve buyrukları maksadını gözeterek okumak şarttır. Çünkü Allah amaçsız düzenleme yapmaz, hikmetsiz iş buyurmaz.

Peki tesettür emrinin maksadı nedir?

Bu sorunun cevabını verebilmek için tesettürü emreden ayet olan Ahzab 59. ayetin devamındaki “onların tanınmaları için en uygun olun budur” ibaresi üzerinde yoğunlaşmak şart. Burada altı çizilen kadın kimliğinin hicab yönü ilk saldırıya uğrayan noktadır.

Aslında “hicab” sorunun anahtar kavramı. Hicabı “baş örtüsüne” indirgemek yanlış bir kere. Bizde böyle bir şey var. Hatta hicabı baş değil beden örtüsüne indirgemek. Kur’an’ın yaklaşımına kıyasla yanlış bir anlamadır. Çünkü Kur’an takva örtüsünü ön plana çıkarıyor. “Takva elbisesi, işte budur en önemlisi!” (7.26) Yani, bedenin tesettürü takva örtüsünden, yüreğin ve zihnin tesettüründen ayrı değerlendirilmemelidir.


Hicab; kimlik ve kişiliği öne çıkarmak için

Öncelikle, Kur’an’ın böyle bir bütüncül bakış açısı olduğunu görmekteyiz. Bedenin tesettürünü, zihnin ve kalbin tesettüründen ayrı düşündüğümüz zaman Kur’an’ın bütüncül bakış açısını parçalamış oluruz. Ahzab 59’da geçen ‘li yu’rafne’ (tanınmaları için), bu tek kelime, Arap dilinde, kendi içinde tamamlanmış bir cümledir. Bu tanınmaları için bir gerekçedir. Yani ‘Bu emri niçin verdin Ya Rabbi?’ diyene bir cevaptır. Cevapta iki gerekçe var, iffetli olarak kalmaları ve tanınmaları için. Ama asıl vurgu yapılması gereken kavram, bu ‘tanınmak’ kavramıdır, “li yu’rafne.”

Bu kavramın kök kelimesi ‘arafe’dir. ‘Arafe’ anlam alanı ile düşündüğümüzde “maruf, arif, tarif, marifet” kavramları karşımıza çıkar. Bu hem bir bilince tekabül eder, hem de bir kimliğe tekabül eder. Dolayısıyla buradaki tanınmak sıradan bir “görünce ayrımsamak, fark etmek” değildir. Buradaki tanınmak, çok daha derin ve kendi bağlamı içerisinde sıradan basit bir ayrımsama, ayırdetmeden öte bir kimlik, bir kişilik, bir bilinç, bir şahsiyet vurgusudur.

Dolayısıyla bu ayet ve tesettürle ilgili diğer ayetlerdeki örtünme emrinin temelini kadının kişiliğini şeffaflaştırmak için bedenini örtmek teşkil eder. Kadının kişiliğini şeffaflaştırmak için tanınmak anlamı sıkıştırılmış (zipli) bir ifadedir ki, zaten Kur’an’ın dili sıkıştırılmış bir dildir. İcaz buna denir, Kur’an’ın icazını çözdüğümüzde doğal ve zorunlu biçimde o sıkıştırılmış ifadenin bize daha farklı bir kelime grubu ile yansıması şarttır. Yani aradaki boşlukları doldurmamız gerekir. Onun için “li yu’rafne” ibaresini açarak anlamaya çalışırsak, bu tamamen “kişiliğini şeffaflaştırmak için bedenini örtmek” anlamına gelir.


“Kişilik”le “dişilik” arasında kadın

Bu, tarihte kadına yapılmış en büyük ikramdır. İnsanların önüne çıkaracak bir erdemi, bir kimliği, bir kişiliği bulunmayan bir kadın ille de farkedilmek istiyorsa, insanlara “dişiliğini” gösterecektir; kişiliği yerine dişiliğini. Yani tesettürü emreden Kur’an’ın kadına verdiği açık mesaj şudur: Dişiliğinizle kendinizi görünür kılmak yerine kişiliğinizle/şahsiyetinizle erkek egemen dünyada hak ettiğiniz saygın yeri alın. Onun için tesettür, kadının insan kimliğini teninin önüne koymak demektir.

Tesettür emri, ancak bu yaklaşımla doğru anlaşılabilir. Tesettüre karşı çıkanlar, bilerek veya bilmeyerek kadını kimliksiz ve kişiliksiz yapmak isteyenler, onun teninden haksız kazanç sağlamak isteyen, onu metalaştıran, onu hep edilgen ve zevkine hitap eden bir nesne olarak görmek isteyenlerdir.

Neden böyle isterler? Dikkat ederseniz, kadını kimliksiz ve kişiliksiz görmek isteyenlerin hemen hemen tamamına yakını nefsine kul olmuş erkeklerdir. Neden? Çünkü kimliksiz bir kadının bedenini, estetiğini daha çabuk istismar edebilirler, örseleyebilirler, ondan yararlanabilirler. O sebeple kadının örtüsüne yönelik her düşmanlık, farkında olunsun ya da olunmasın, aslında kadının bedenini istismara açmak isteğinden başka bir şey değildir.

Sonuç: Modern kadın, dişiliği erkekler tarafından tepe tepe sömürülmek amacıyla kişiliği yok edilen kadındır. Eğer Müslüman kadın, tesettürü kişiliğin öne çıkarılması için dişiliğin örtülmesi olarak görmeyip, onu dişiliğini öne çıkarmanın bir aracı kılıyorsa, o tesettür tesettür değildir.

Ona “örtülü çıplak” derler.

Siz kendi değerlerinizi dalgaya alıyorsanız, sizi kim ciddiye alır?

Örtülüyken çıplak olmak mümkünmüdür? İlginçtir, bu soru İslâm'ın ilk
dönemlerinden beri tartışılır olmuştur. Böyle bir vakıa olduğundan değil
elbette. Peygamber Efendimizin bir hadislerinde fitne tezahürlerinden olan;
"örtülüyken çıplak kadınlar" zümresini zikrettiğinden, hadis şârihleri de
bu konuyu vuzûhata kavuşturmaya çalışmış, bu nasıl mümkün olacak, hem örtülü
hem de çıplak? haberini ümmete bir uyarı da olması sebebiyle de
tartışmışlardır.

Öncelikle bu garabeti haber veren hadisi şerifi zikredelim:
Ebu Hureyra (r.a) Peygamber Efendimiz (a.s)'ın şöyle buyurduğunu rivayet
etti : "Cehennem halkından iki sınıf var ki ben onları görmedim: 1)
Yanlarında bulunan, sığır kuyruğu gibi kırbaç (cop)larla insanları döven bir
topluluk, 2) Başları (saçları) deve hörgücü gibi olan, zarif ve cazibeli,
giyinik oldukları halde çıplak kadınlar. Ki bunlar cennete giremeyecekleri
gibi onun kokusunu bile alamayacaklardır. Oysa cennetin kokusu nice uzak
mesafelerden alınır." [2]

Hadis şârihlerinin bu hadisi anlamlandırmada zorluk çekmeleri hadisi
anlamlandıramadıkları manasına gelmez. Ancak, bu garabetin yani örtünme ve
çıplaklığın aynı anda birarada olması tezatların birarada olması manasına
geldiğinden şerhte zorlandıkları âşikârdır. Eğer Hadis şârihleri bizim
gördüklerimizi görselerdi: "Ya rab! Habibine bahşettiğin bir mucize herkese
âşikâr oldu. Giyinik ama çıplak kadınlar zümresi bu asırda olduğu kadar
başka hiçbir asırda tezahür etmedi!" derlerdi.
Söz Hadis şârihlerinden açılmışken onların mezkur hadis üzerine
söylediklerinden bir nebze de olsa zikretmek sanırım yararlı olur:
Örtülüyken açık olma hali genel olarak; bedeni yahut bedenin tenini
hissettirecek tarzda şeffaf giyisilerle örtünmek [3], yahut kokular sürerek
topluma çıkmak, kırıtarak yürümek, haramlara meyletmek vb. fitne tezahürleri
tarzında anlaşılmıştır. [4]

Bu yorumlara, örtüyü bedene yapışacak, beden hatlarını belli edecek tarzda
dar ya da pantlon giyinme, tesettürü; bedeni teşhir eden, zararlı okları
–yabancı bakışı- celbeden bir araç kılma halleri de katılabilir. Benim
öncelikle bu hadisten anladığım, "Hicab'ı hicapsızlaştırmak" alarmıdır.
Kendisiyle röportaj yapan gazeteye, nargile içerken ve burnundan duman
çıkarırken poz veren, toplum içinde elinde sıgarayla tafra atan, Tarkan'ın
konserine gidip en ön safta: "Tarkan! Senin için çıldırıyorum!"
çığırtkanlığı yapan tesettürlü acaba ne kadar kendinde? Ve ne kadar
tesettürünün bilincinde? Bu tür görüntüler tesettürün, metafizik alemle
ilişkisini nasıl koparacağının alametidir; sekülerleşmesidir.

Son Söz
Takvâ, Allah Teala karşısında ruhun tüm samimiyetiyle saygı duruşudur. Amele
yansıması da O'nun buyruklarını sevgi ve korku dengesinde eda etmektir.
Kur'an'ı Kerim de şöyle buyurulmuştur:
Allahü Teala o takvâ sâhiplerini sever. (Âl-i İmrân sûresi: 76)
Zira, Allah'a itaatin ve butün güzel davranışların temelidir takvâ. Takvâsız
tesettür vakarsızdır; işte bu nokta, tesettür özelinde ibâdet ve geleneğin
ayrıştığı noktadır.

Tesettürden takvâ çalınmak isteniyor; yani tesettürün ruhu isteniyor; sözün
özü, tesettür katledilmek isteniyor. Bu cinâyete dur diyelim.
Suskunluğumuzla, tepkisizliğimizle bu cinâyete ortak olmayalım.
Tesettürü, üniversite kapısandaki yasakcı zihniyet ruhsuzlaştıramaz.
Tesettürü ancak bizim duyarsızlığımız ruhsuzlaştırır, ahlâksızlaştırır. O
zaman üniversite kapısında ki yasakcı zihniyet ruhsuzlaştırılmız tesettüre
geçit verir. Şu bilinmelidir ki, yasak birkaç metrelik kumaş parçasına
değildir, yasak o kumaşta ki ruhadır; ahlâkadır; özedir.
Davetkâr bir bakış İslâm'da nasıl reddedilmişse, davetkâr bir tesettürün de
reddedileceği izahtan varestir. Tesettür herşeyden önce ruhsal bir edeptir;
bu onun bedensel bir edep olduğunun inkarı değil bilakis gerekçesidir.
Nur Suresi'ne iman etmiş bir tesettür bu edebi en güzel şekil de temsil
edecektir!


Mustafa İSLAMOĞLU