Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur diyenlere şaşarım! Sen, nerede olursan ol, gözümün önünden hiç gitmezsin ki, gönlümden gidesin. Gözden ırak kalmış kişi zaten, gönle acep hiç girmiş midir de çıksın? Yok böyle bir şey, yok!
Cancağızım! Sen, kendisini sevmedikçe, Hakk’ı sevmeye de eremeyeceğim güzelsin. Şimdi kim olduğunu merak edecekler. Ne diyeyim, keşke her göz görse de seni, herkes sevse… Zaten, söylemekle anlaşılacak bir şey değilsin. Hem canım, kime ne senin kimliğinden?! Sen benim mahremimsin.
Şimdi, ne desem anlatamayacak seni, ne desem laf olmayacak madem, hadi, içten içe bir sohbete koyulalım da, kimsecikler duymasın. Hadi, bana biraz daha anlat aşkı… Dışarıdan bakanın, belki sadece derinliğini sezebileceği, yılların alışkanlığı içli sükûtuma dönüp dinleyeceğim yine… Hadi anlat, yüzüm gülsün, içim açılsın.
Sevmem, gölge gibi peşinde dolanmamdır. Sen güneşe karşı aşkla yürüyen bir yiğitken, eğer bir gölge gibi ardına düşebiliyorsam, ne kadar da nasipliyim. Biricik kârım ardında bulunmak, izine yüz sürmektir. Duâ et ki, gölgelikten de aşıp, “sen” olayım… Bakan, bende beni göremez olsun.
Bir lâle gibi tek ve özelsin. Seni sevip, sana bürüneyim, duâ et.
Seni sevmek, sana nazlanmaktır be Cancağızım. Mesâfelerin bir yay mesafesine inmesi, sanal buluşmaların sıcacık bir vuslata dönmesi, yapmacık her ne varsa, hakikate ermesidir.
Soğumaktan bahsediyor bazı insanlar… Birkaç gün görmeyince, görüşmeyince soğumak da n’ola ki? Seni sevmem; tadı, yağı, şifası içinde taptaze bir süt gibi, etrafı için lezzet ve şifa kaynağına dönüşmek üzere, her an bir ateşin üzerinde, sabırla, fokur fokur kaynamamdır. Bir bilsen, taşmamak adına bazen nasıl da yiter giderim. İşte bu, beni sana daha çok yaklaştırır da, kendimden kurtulmuşluğum, sana dönüşmüşlüğüm çoğalır, sevinirim.
Seni sevdikçe güzelleşir, sencileyin miske benzerim. Çevremdekiler benden bîzâr olursa, bunu, seni sevemeyişime yorar; aksine bana duâcı ve benden memnun olurlarsa, bunu da senin gönlüne girdiğime, senin hayırlı duâlarını aldığıma yorarım. Ne vakit, etrafımdakilerden bir yardım gelse, bilirim, bu da senden ötürüdür. Kim bilir, derim, nasıl nazlı yakardı da, bu ikram bana isabet etti.
Sana kırılan, nasıl seviyor olabilir seni? Senden incinen, nasıl?! Sevende gönül mü kalır ki, kırılıp dökülsün? Sevende incinecek bir varlık mı kalır? Nesi varsa “sen” olur da, seven için, her bir hâlin lûtfa dönüşür.
Seni sevmem, seni kaybetmekten, senin sevginden mahrum kalmaktan delice korkmamdır ki; sana karşı laçka ve densiz olmaktan korur beni… Gerçi, âşıkta edep aramazlar ve bazen, hasret başıma vurup dellenir, olmadık sözler ederim ya, bilirsin işte, bu aramızda cilvedir… Tüm edepsizliğimle birlikte, aleyhinde laf etmeye kalkacak adam için, çekinmem, korkulu bir kâbusa da dönerim. Canını çok seviyorsa ve birazcık aklı varsa, hakkında hüsn-i zan etsin de, senin için, yalandan da olsa güzel sözler söylesin de, merhamete geleyim.
Neslihan Nur Türk