İş Sağlığı ve Güvenliği Kavramı
İş sağlığı ve güvenliği, bir bütünün iki parçasını meydana
getiren iş sağlığı ve iş güvenliği kavramlarından
oluşmaktadır. Her iki kavramın da özünde çalışanların
mesleki risklere karşı korunması, bu risklere karşı önlem
alınması yatar.
İş sağlığı genellikle sağlıklı bir yaşam ve iş için gereken
sağlık kurallarını ifade eder. İş güvenliği ise güvenli bir
çalışma ortamı için gereken teknik kuralları nitelendirmek
için kullanılır. İş sağlığı kavramı tüm çalışanların yaşam
ve iş çevrelerinde ruhsal veya bedensel olarak sağlığı
etkileyen mevcut veya olası risk faktörlerine karşı
korunmayı, çalışma koşullarının ve üretim araçlarının
sağlığa uygun hâle getirilmesini, iş ve üretim araçları ile
çalışan arasındaki uyumun sağlanmasını amaçlayan
kuralları içermektedir. İş güvenliğinde ise amaç,
tehlikelerin ortadan kaldırılması için daha çok teknik
bilginin kullanılarak risklerin belirlenmesi ve bunlara karşı
alınabilecek teknik önlemleri belirlemektir.
İş Sağlığı ve Güvenliğinin Amaçları
İş sağlığı ve güvenliğinin temel amaçlarını üç başlıkta ele
almak mümkündür. Bunlar:
• Çalışanları korumak,
• Üretim güvenliğini sağlamak,
• İşyeri güvenliğini sağlamaktır.
İş Sağlığı ve Güvenliğinin Tarihçesi
Dünya tarihine bakıldığında Mısır ve Babil belgelerinde iş
sağlığı ve güvenliğine yönelik önlemlerden söz edildiği
görülmektedir. Yakınçağa gelindiğinde, Alman hekim
Paraselsus (1493-1541) maden işletmelerinde hekim
olarak çalışmış ve dünyanın ilk işyeri hekimliği kitabı olan
“De Morbis Metallicis (Madenlerde Morbidite)” adlı eseri
yazmıştır. Sanayi Devrimi’nin öncülerinden İngiltere’de iş
sağlığı ve güvenliği alanında önemli adımlar atılmış;
Owen’ın etkisiyle çıkarılan Fabrika Kanunları’yla
(Factory Acts-1833) işçiyi koruma ve iş güvenliğini
sağlamaya yönelik düzenlemeler getirilerek işverenin
keyfi davranışları engellenmeye çalışılmıştır. Amerika’da
iş sağlığı ve güvenliği alanında ilk düzenleme 1836 yılında, Sovyetler Birliğinde ise 1922 yılında
gerçekleştirilmiştir.
20. yüzyılda ise Uluslararası Çalışma Örgütü
(International Labour Organization-ILO), Dünya Sağlık
Örgütü (World Health Organization- WHO) ve Avrupa
Komisyonu İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansı (European
Agency for Safety and Health at Work-OSHA) iş sağlığı
ve güvenliği alanında faaliyet gösteren ve hukuki
düzenlemelere imza atan uluslararası kuruluşlar arasında
ilk olarak sayılması gerekenlerdir.
Türkiye’de ise ilk olarak 1876’da çıkarılan Mecelle
(Medeni Kanun) çalışanların korunması ve üretimin
devamlılığını sağlamak üzere bazı hükümler getirmiştir.
1800’lerin ikinci yarısında madencilik, özellikle de kömür
madenciliği alanında Zonguldak ve Ereğli bölgelerinde iş
sağlığı ve güvenliği ile dolaylı olarak ilgili iki tüzük
yürürlüğe konulmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kurulmasından hemen sonra 1921’de çıkarılan 151 sayılı
Maden İşçisinin Hukukuna Dair Kanun ise madenlerde
çalışanların maruz kaldıkları meslek hastalıklarına karşı
korunmalarını öngörmektedir.
Cumhuriyet döneminde ise 1926’da çıkarılan Borçlar
Kanunu ve 1930 tarihli Umumi Hıfzısıhha Kanunu o
dönem için iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili önemli
hükümler getirmiştir. Ancak ilk defa 1961 Anayasasında
“sosyal ve iktisadi haklar ve ödevler” başlığı altında iş
sağlığı ve güvenliğini de ilgilendiren hükümlere yer
verilmiştir.
2003 yılına gelindiğinde Avrupa Birliği Normları ve ILO
Sözleşmeleri esas alınarak hazırlanan 4857 sayılı İş
Kanunu yürürlüğe girmiş (1475 sayılı önceki İş Kanunu
yürürlükten kaldırılmış) ve bu Kanun iş sağlığı ve
güvenliği alanında önceki döneme göre oldukça kapsamlı
değişiklikler yapmıştır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun
kabulünden sonra oldukça karmaşık bir süreç yaşanmış ve
daha sonra 6331 sayılı İSGK çıkarılmıştır. Bu Kanun’la
kamu ve özel sektöre ait bütün işlere ve işyerlerine,
işveren ve işveren vekillerine, çırak ve stajyerler de dâhil
olmak üzere tüm çalışanlarına faaliyet konusuna
bakılmaksızın iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması
amaçlanmaktadır.
6331 sayılı Kanunla işyerleri, iş sağlığı ve güvenliği
hizmetlerinin daha etkin sunumu amacıyla tehlike
sınıflarına ayrılmıştır. Bu sınıflandırmada; yapılan işin
özelliği, işin her safhasında kullanılan veya ortaya çıkan
maddeler, iş ekipmanı, üretim yöntem ve şekilleri, çalışma
ortam ve şartları gibi hususlar dikkate alınmıştır. Tehlike
sınıfları; işyerlerinin yaptığı asıl iş dikkate alınarak sosyal
tarafların dâhil olduğu bir komisyonun görüşleri
doğrultusunda Bakanlıkça tespit edilmiş, çok tehlikeli
sınıfta yer alan işyerlerinde (A) sınıfı, tehlikeli sınıfta yer
alan işyerlerinde en az (B) sınıfı, az tehlikeli sınıfta yer
alan işyerlerinde ise en az (C) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı
belgesine sahip olanların görev yapması öngörülmüştür.
Kanunla işyerlerinde iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve
diğer sağlık personelinin görev yapması zorunlu hâle
getirilmiştir. İşveren bunları kendisi istihdam edebileceği
gibi hizmet satın alma yoluyla da temin edebilecektir.
İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin Hukuki Düzenlemeler
1982 Anayasası’na göre “Herkes yaşama, maddi ve
manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbi zorunluluklar ve Kanunda yazılı haller dışında,
kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan
bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” (m.17).
Anayasanın Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler”
bölümünün 56/3. maddesinde “Devlet, herkesin hayatını,
beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan
ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, iş birliğini
gerçekleştirme amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden
planlayıp hizmet vermesini düzenler.” Türk Borçlar
Kanunu’nun 417. Maddesine göre ise “İşveren, hizmet
ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve
işyerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni
sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize
uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha
fazla zarar görmemelerini önlemekle ve iş sağlığı ve
güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önleme
uymakla yükümlüdür”.
AB ve ILO normları esas alınarak hazırlanan 6331 sayılı
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 30 Haziran 2012
tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir. Bu Kanun’un yürürlüğe girmesinden hemen
sonra,
• İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği
(2012)
• İş Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi
Yönetmeliği (2012)
• İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulları Hakkında
Yönetmelik (2013)
• İş Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki,
Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik
(2013)
• İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin
Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri
Hakkında Yönetmelik (2013)
• İşyerlerinde İşveren veya İşveren Vekili
Tarafından Yürütülecek İş Sağlığı ve Güvenliği
Hizmetlerine İlişkin Yönetmelik (2015)
çıkarılmıştır.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile;
• İş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin hem kamu
hem özel sektör olmak üzere tüm faaliyetler
alanlarında tüm çalışanları kapsayacak şekilde
uygulama alanı geniş tutulmuştur.
• Çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini
sağlamak, işverenin temel yükümlülüğü kabul
edilerek kanun işveren yükümlülükleri üzerine
şekillenmiştir.
• Geçmişin kuralcı yaklaşımından uzaklaşarak
önleyici, iyileştirici ve koruyucu önlemleri içeren
proaktif yaklaşım esas alınmış ve her işyeri için
risk değerlendirmesinin yapılması
öngörülmüştür.
• Tüm işyerlerine işyeri hekimi ve iş güvenliği
uzmanı görevlendirme yükümlülüğü getirilmiş,
bu yükümlülüğün hizmet satın alma yoluyla veya
az tehlikeli sınıfta bulunan küçük işletmelerde
işveren veya işveren vekili marifetiyle
sağlanmasına da imkân tanınmıştır.
• Çalışanların eğitimine ve bilgilendirilmelerine
önem verilerek iş sağlığı ve güvenliği kültürü
oluşturulması amaçlanmış, görüşlerin alınması ve
katılımlarının sağlanması için de çeşitli
mekanizmalara yer verilmiştir.
• Denetim faaliyetinin etkinliğini artıracak
düzenlemeler yapılmıştır.
• İdari para cezalarının caydırıcılığı ve etkinliği
artırılmıştır.
• Toplumda güvenlik bilincinin geliştirilmesi
amacıyla televizyon kuruluşları ve radyolara
uyarıcı ve eğitici nitelikte yayın yapma
zorunluluğu getirilmiştir.
6331 sayılı Kanun’la tüm çalışanlara bu hizmetlerden
yararlanma hakkı sağlamıştır. Böylece, işçi, memur,
sözleşmeli personel, çırak, stajyer, geçici, kısmi, tam
zamanlı olmak üzere farklı statülerde olan kamu veya özel
sektörde çalışan herkes Kanun kapsamına alınmıştır. 6331
sayılı Kanunda bazı çalışanlar ve faaliyetler kapsam dışı
tutulmuştur. Bunlar:
• Türk Silahlı Kuvvetleri, Genel Kolluk Kuvvetleri
ve Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının
eğitim, operasyon, tatbikat gibi kendine özgü
faaliyetleri,
• Afet ve acil durum birimlerinin müdahale
faaliyetleri,
• Hükümlü ve tutuklulara yönelik infaz hizmetleri
sırasında, iyileştirme kapsamında yapılan iş
yurdu, eğitim, güvenlik ve meslek edindirme
faaliyetleri,
• Ev hizmetleri,
• Çalışan istihdam etmeksizin kendi nam ve
hesabına mal ve hizmet üretimi yapanlardır.
Ülkemizde İş Sağlığı ve Güvenliğine ilişkin
Mevcut Durum
Türkiye iş sağlığı ve güvenliği alanında, iş kazaları ve
özellikle bu kazalar sonucu ortaya çıkan yaralanma ve
ölümlerde dünya ortalamalarının üzerinde istatistiklere
sahiptir. İş kazalarında yaşamını kaybedenlerin büyük
çoğunluğu erkektir. Ölümlü iş kazalarının en yoğun
yaşandığı sektörler inşaat, kara taşımacılığı, madencilik ve
metaldir.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kültürü ve Önemi
Güvenlik ve sağlığı destekleyen bir kurumsal kültürün
oluşturulmasında işletmenin kullandığı teknoloji, iş
güvenliği ile ilgili oluşturduğu yapı, sosyal oluşum,
ödüller, ölçülebilir sistemler önemli değişkenlerdir.
Yönetimin sağlık ve güvenlikle ilgili iletişime önem
vermesi ve kurum içi iletişim fırsatlarını bu anlayışla
değerlendirmesi, teknik ve hukuki açıdan sağlık ve
güvenlikle ilgili sorumluluklarına ek olarak aşağıdaki
unsurlara dikkat etmesi de yerinde olacaktır:
a) Güvenli çalışma ortamının oluşturulması için
danışma, talimat, eğitim ve etkili denetimin
sağlanması, bunun uygulanmasında mevzuatın ve
organizasyonun belirlediği kurallara uyulmasının
sağlanması,
b) Çalışanlarda emniyet bilincinin yerleştirilmesi
için kurumsal iletişime ağırlık verilmesi, emniyet
bilincini artırıcı eğitimler yapılması,
c) Çalışanlar temsilcileri ile birlikte işlerin güvenli
bir biçimde yapılabilmesi için değerlendirmeler
yapılması,
d) Çalışanların sağlık, emniyet ve refahına yönelik
yazılı bir demecin ortaya konulması,
yayınlanması ve gerekli olduğu sıklıkla
revizyondan geçirilmesi gerekir.
Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve
Esasları Hakkında Yönetmeliğe (İSGEYÖN) göre ise
işveren, çalışanların iş sağlığı ve güvenliği eğitimleri ile
ilgili;
a) Programların hazırlanması ve uygulanmasını,
b) Eğitimler için uygun yer, araç ve gereçlerin temin
edilmesini,
c) Çalışanların bu programlara katılmasını ve
katılımların eğitim katılım tutanağı ile kayıt
altına alınmasını,
d) Program sonunda katılanlar için eğitim belgesi
düzenlenmesini sağlar.
İş Sağlığı ve Güvenliği Bakımından Az Tehlikeli
ve Elliden Az Çalışanı Olan İşyerleri
İşveren veya İşveren Vekili Tarafından Yürütülecek İş
Sağlığı ve Güvenliği Hizmetlerine İlişkin Yönetmelik
kapsamına elliden az çalışanı bulunan ve az tehlikeli
sınıfta yer alan işyerleri ile işveren veya işveren vekilleri
girer. Çalışan sayısının ondan az olup olmadığının
tespitinde aşağıdaki hususlar dikkate alınır:
a) Aynı işverenin Türkiye genelinde birden fazla
tescilli ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerinin
olması hâlinde, iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri
üstlenilebilecek işyerlerinin belirlenmesinde
Sosyal Güvenlik Kurumundaki tescil kayıtları
esas alınır.
b) İşverenden iş alan alt işverenlerce çalıştırılan
sigortalılar çalışan sayısına dâhil edilmez.
c) Yükseköğretim Kanunu kapsamındaki öğrenci
statüsünde olan çırak ve stajyerler, çalışan
sayısının tespitinde dikkate alınmaz.
İşveren ve işveren vekilleri Yönetmelik’te belirtilen eğitimi
tamamlamak koşuluyla sağlık gözetimi ve çalışma ortamı
gözetimi dışındaki iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini
yürütebileceklerdir. Ancak iş sağlığı ve güvenliği
hizmetlerinin üstlenilmesi veya işyeri dışındaki uzman kişi
ve kuruluşlardan hizmet alınması Kanun’da ilgili
mevzuatta işverenler için öngörülen yükümlülükleri
ortadan kaldırmaz.