*Ord. Prof. Dr. Fuad KÖPRÜLÜ
(Türk Edebiyatı Tarih)
Sadeleştirilerek ve kısaltılarak alınmıştır.
*M. Fuad Köprülü, Türkiye'de ilk defa özellikle tarih ve edebiyat tarihi incelemelerinde bilimsel yöntemleri ortaya koymuş bir bilim adamıdır.
*M. Fuad Köprülü'nün çalışmalarının ağırlık noktası edebiyat tarihidir. Edebiyatımızın gelişimini tarih ve yayılma alanlarında bir bütün olarak ele alan M. Fuad Köprülü, birçok dönemi ve eseri gün ışığına çıkardı. Bütünüyle bir kenara bırakılmış olan halk edebiyatını ve şairlerini tanıttı.
*KÜL TİGİN YAZITI
*Dikili taşlar üzerine yazılmış bulunan bu yazıtlarda Doğu Göktürklerin tarihi anlatılmıştır. Bu yazıtların kazılı bulunduğu taşlar Orhun ırmağının eski yatağına dikildikleri için Orhun Anıtları diye anılırlar. Bu anıtlar 18. yüzyıl ortalarına doğru bulunmuş, üzerlerindeki yazılar da 19. yüzyıl sonunda Danimarkalı bilim adamı “Thomson “tarafından okunmuştur.
**Okuduğunuz yazıtta (KÜL TİGİN YAZITINDA )Göktürk devletinin kuruluşu, Bilge Kağan ile Kül Tigin'in yaptıkları anlatılmıştır.
* Yahya Kemal BEYATLI Eseri :AKINCI ŞİİRİ
*"Akıncı" adlı şiiri Tuna boylarını aşarak Avrupa içlerine akınlar yapan eski Türk akıncılarının ağzından söyleniyor.
Şair bu kahramanlık günlerini akıncılar arasında yaşamışçasına güçlü bir hatıra dili kullanarak yazmış şiirini.
*KARAGÖZ OYUNUNUN KISA TARİHİ*
Deriden kesilmiş insan, hayvan, bitki,eşya vb. gibi birtakım figürlerin arkadan ışık verilerek bir perde üzerine yansıtılması temeline dayanan Karagöz bir gölge oyunudur.
*Gölge oyununun Anadolu’ya ne zaman girdi¤i konusunda çeflitli söylentiler
vardır: Evliya Çelebi’ye göre; Karagöz ile Hacivat, Anadolu Selçuklular zamanında
oynatılmıştır.
*FRANSA SEFARETNAMESİ Yirmisekiz Mehmet Çelebi eseridir*
*Paris Şehrinde Görülenler
*İşte edebiyat tarihi, bir ulusun yüzyıllarca meydana getirdiği edebî eserleri inceleyerek geçirdiği dönemleri kronolojik bir sıra içinde inceleyen bilim dalıdır.
*Edebiyat tarihi aracılığıyla değişik çağlardaki kültür birikimimizi tanırız.
Toplumların düşünce yapılarını, dünya görüşlerini öğreniriz. Bütün bu bilgiler bir edebiyat eserinin değerlendirilmesinde bize yol gösterir.
*Ülkemizde Batılı anlamda edebiyat tarihi çalışmaları Tanzimat döneminde başlar. Bu alandaki ilk kapsamlı çalışma Fuad Köprülü'nün 1928 yılında yayımladığı “Edebiyat Tarihi “adlı eserdir. Ayrıca “Ahmet Hamdi Tanpınar, Agâh Sırrı Levent, Nihat Sami Banarlı, Mustafa Nihat Özön, Vasfi Mahir Kocatürk, Ahmet Oktay, Şükran Kurdakul, İnci Enginun” bu konuda önemli araştırmalar yapmışlardır.
*Edebiyat tarihi de geçmiş dönemlerde yazılmış eserleri inceler, sonuçlar çıkarır. Ancak tarihin incelediği olay sona ermiştir. Edebiyat tarihinin incelediği eserin etkisi sanatın çağlara meydan okuyan gücü ile hâlâ sürmektedir.
*Kişisel zevk ve heyecanını bir ölçüt olarak ele almaz. Örnek vermek gerekirse Abdülhak Şinasi Hisar'in "Fahim Bey ve Biz" adlı romanının kahramanı Fahim Bey'i incelerken Cumhuriyet döneminin sanat anlayışı her zaman göz önünde bulundurulması gerekir.
*TÜRK EDEBİYATI TARİHİ NASIL HAZIRLANABİLİR?
Edebiyat tarihi bir bakıma hem bilimdir hem de sanatla ilgilidir. Bilimdir, çünkü edebiyat ve tarih belgelerini toplayıp değerlendirerek onlardan özgün bir sentez meydana getirir. Sanatla ilgilidir, çünkü edebiyat metinleri üzerinde çalışır. Öğretici bir nitelik taşıdığı için de sanat eseri değildir.
*Edebiyat tarihinin görevlerinden biri, edebiyat türlerinin gelişimini göstermektir.
*Tarih, filoloji, felsefe, bibliyografya, güzel sanatların bütün dalları, onun ilgi alanı içindedir
*Edebiyat tarihi, bir kültür tarihi değildir. Ama, uygarlık tarihinin bir parçası olduğuna göre, edebiyat tarihçisi bunların hiçbirinden uzak kalamaz. Çerçeveyi aşmadan, orantıyı bozmadan bunların hepsinden yararlanacaktır.
*EVLİYA ÇELEBİ VE İMPARATORLUK --> Ahmet Hamdi Tampınar
*EDEBİYAT TARİHİ*
Edebiyat tarihinin asıl konusu eserler ve kişilerdir. Fakat, bir edibin yetişmesi ve bir eserin yazılması, tesadüfle olmaz. Edebî eser, bir toplumdaki çeşitli olayları yansıtan aynalar gibidir.
*Belirli zamanlarda, millet hayatına tesir eden maddi ve manevi olaylar vardır. Vatan değişmesi, göçler, din, estetik, iktisadi, siyasi, teknik olaylar, toplumda olduğu gibi, onun edebiyatı üzerinde de izler bırakırlar.
*Şair ve yazarlarımızın İran edebiyatını tanıdıktan sonra bambaşka şekil ve öz aşıyan bir Divan Edebiyatı meydana getirdiler. Bu olay estetik değişmesinin debiyat üstündeki tesirini gösterir.
* Ahmet KABAKLI-Türk Edebiyat Tarihi
*DEDE KORKUT HİKÂYELERİ
*Dede Korkutun yaygınlıkla bilinen hikâyeleri şunlardır:
1-Dirse Han Oğlu Boğaç Han
2-Salur Kazanın Evinin Yağmalanması
3-Kam Büre Beg Oğlu Bamsi Beyrek
11-Salur Kazanın Tutsak Olması
12-Dış Oğuz'un iç Oguz'a İsyanı
4-Kazan Beg Oğlu Uraz Beg'in Tutsak Olması
5-Duha Koca Oğlu Deli Dumrul
6-Kanlı Koca Oğlu Kan Turali
7-Kadılık Koca Oğlu Yegenek
8-Basatın Tepegöz'ü Öldürmesi
9-Begel Oğlu Emren
10-Usun Koca Oğlu Seğrek
*Bu destanlarda boyların hanlarının başından geçen olaylar, ad koyma, canavarlarla savaşma gibi bölümler yer almaktadır.
Hikayelerin dili oldukça sadedir. 15.-16. yy.da yazıya geçirildiği halde arı bir Türkçe'ye sahiptir. Az miktarda Arapça kökenli kelime de vardır. Orhan Şaik Gökyay ve Muharrem Ergin'in Latin harfleri ile yayınladıkları kitaplar ilköğretim öğrencilerinin anlayabileceği kadar sade ve basit cümle yapısına sahiptir. Hikayeler çoğunlukla manzum ve ahenkli bir şekilde anlatılır. Manzumların bir kısmı kafiyeli olmasa da kulağa hoş gelen bir söyleyiş tarzı vardır. Kitapta yaklaşık 8.000 tane farklı sözcük ve deyim geçer. Cümleler kısa ve yalındır.
*Dede Korkut Destanlarının Genel İç Yapısı
*Destanlar olağan üstü olayların yoğunluğundan sıyrılmış ve günlük, sade olaylar da konu olmuştur. Destan niteliğine tüm Oğuzlar'ı etkilemesiyle ulaşmıştır.
*Hikayelerde dersler verilmiş, halk bilgilendirilmek istenmiştir. Destanlaşmış tarih olayları anlatılmıştır. Oğuzların dini inançları belirtilmiştir.
*Oğuzların daha çok hayvancılıkla geçindiği neredeyse her hikayede görülmektedir. Yalnız, Oğuzlar'da üstünlük zenginlikle, mal mülkle olmaz. Oğuzlar'da üstülük yiğitlikle olur. Erkek gençlerin isim alabilmesi için bir yiğitlik göstermesi gerekir.
Ahmet Hamdi TANPINAR -->Bütün Yaz
2. TÜRK EDEBiYATININ DÖNEMLERE AYRILMASINDAKi ÖLÇÜTLER
Karacaoğlan, 17. yüzy›lda Toroslarda Türkmen aşiretleri arasında yaşamış ünlü
bir halk şairimizdir. Halk şiirimizde şiirlerdörtlük nazım birimiyle sazla ve hece
ölçüsüyle söylenirdi. Sözler son derece anlaşılır ve yalındı Karacaoğlanın şiirlerini okuduğumuzda saydığımız bu özellikleri görüyoruz.
Zarif ve ahenkli fliirleriyle ünlenmifl Nailî Kadim, ‹stanbul do¤umlu önemli bir
divan şairidir. Şiirlerini aruz ölçlüsüyle kaleme almıştır
Cumhuriyet dönemini yansıtan şairlerimiz Ahmet Hamdi Tanpınar ise belirli bir
nazım birimine uymayan serbest biçimde duygularını dile getirmiş şiirlerinde
*Türk dilinin günümüze kalan en eski ve değerli belgeleri 720-735 yıllarında
yazılan “Orhun Abideleri” adıyla da bilinen “Göktürk Yazıtlarıdır
*KÜLTİGİN YAZITI*
Türkler, Orta Asya’n›n kuzeybatısında tarih sahnesine çıktılar. Aral Gölü ile
Hazar Denizi’nin arasındaki ana yurtlarında kendilerine özgü bir hayat ve kültür oluşturdular.
*Türk dili geniş bir coğrafyaya yayılırken bazı değişikler de geçirdi. Ses, yapı
ve söz dizimi açısından farklılık gösteren çeşitli lehçelere ayrıldı. Böylece Türk
edebiyatı da Türk dilinin gelişmesine paralel olarak gelişip zenginleşti
*Türkler, islamiyet’i benimsemekle yetinmemişler, islam kültürünün yayılmas›nda da büyük rol üstlenmişlerdir.
*Benimsedikleri yeni dinlere bağlı olarak Türkler kulland›kları alfabeleri de değiştirdiler.
*Budizm ve Manihaizmin kabullenildiği Uygurlar döneminde Göktürk alfabesi terk edilerek Uygur alfabesi kullanılmaya başlanıldı.
islamiyet’in kabulünden sonra da Arap alfabesi temel alınarak yeni bir alfabe benimsendi.
*Cumhuriyet döneminde ise Latin alfabesi örnek alınarak yeni Türk alfabesine geçildi
Halide Edip ADIVAR*ATEŞTEN GÖMLEK
*Halide Edip Adıvarın edebiyat›mızda Kurtuluş Savaşı üzerine yazılan romanların ilki olan ünlü roman›
*Toplumsal olaylarla edebî eserler arasında tarih boyunca süren bir ilişki vardır. Yazarlar toplumsal konuları eserlerinde işleyerek daha sonraki kuşakların da bilgilenmesini sağlarlar.
Yaşar Nabi-ABDÜLHAK ŞİNASİ ÜZERİNE
Abdülhak Şinasi Hisar ile Marcel Proust arasındaki benzerliği görebiliyoruz. İki romancı da eserlerinde geçmişli zaman› büyülü bir anlatımla yansıtmışlar ve yaşamlarını yalnız geçirmişlerdir.
Tarih içinde Türk toplumunun farklı coğrafyalarda karşılaştığı farklı kültür ve
*Uygarlıklar, edebiyat ile düşünce dünyamızı derinden etkilemiştir.
*TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ*
1. İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI
a) Sözlü Edebiyat Dönemi
M.S.VIII. yüzyıla gelinceye kadar Türklerin henüz yazıyı kullanmadıkları dönemdeki edebiyattır. Bu dönem edebiyatı, sözlü olarak üretilmiş ve kulaktan kulağa yayılarak varlığını sürdürmüştür. Bu dönemde edebiyatımızı Şamanizm, Maniheizm, Budizm gibi dinler etkilemiştir.
Genel özellikleri:
1. Bu dönem edebiyatı müzik eşliğinde (“kopuz” adı verilen sazla) dile getirilmiştir.
2. Ölçü, ulusal ölçümüz olan “hece” ölçüsüdür.
3. Nazım birimi “dörtlük”tür.
4. Dönemine göre arı bir dili vardır.
5. Dizelere genel olarak yarım uyak hakimdir.
6. Daha çok doğa, aşk ve ölüm konuları işlenmiştir.
7. Bu döneme yönelik elimizdeki en önemli ve eski kaynak Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügat-it Türk” adlı eseridir.
Dönemin ürünleri:
1. KOŞUK: “Sığır” denilen sürek avları sırasında söylenen şiirlerdir. Konusu daha çok doğa, aşk, savaş ve yiğitliktir. Bu tür daha sonra Halk edebiyatında “Koşma” adıyla anılmıştır.
2. SAV: Dönemin özlü sözleridir. Bugünkü atasözlerinin ilk biçimi niteliğindedir.
3. SAGU: “Yuğ” adı verilen ölüm törenlerinde, ölen kişilerin erdemlerini ve duyulan acıları dile getiren şiirlerdir.
4. DESTAN: Toplumu derinden etkileyen olaylar sonunda halk arasında kendiliğinden oluşan uzun nazım türüdür.
DESTANLARIN ÖZELLİKLERİ
1. Toplumun ortak görüşlerini yansıtması
2. Olağanüstü özellikler taşıması
3. Kişilerinin seçkin olması (Kral, Han, Hakan...vb.)
4. Milli dilde söylenmiş olması
5. Milli nazım ölçüsüyle söylenmiş olması
6. Oldukça uzun olması
7. Konuları bakımından savaş, deprem, yangın, mizah, ünlü kişilerin yaşamları şeklinde sıralanabilmesi
b) Yazılı Edebiyet Dönemi
2. İSLAMİYETİN ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI
a) Divan Edebiyatı
1. GAZEL: Özellikle aşk, güzellik ve içki konusunda yazılmış belirli biçimdeki şiirlere denir. Beyit sayısı genellikle 5-9 arasında değişir. Gazelin ilk beyti mutlaka kendi arasında uyaklı olur.Bu ilk beyte “matla”, son beyte ise “makta” adı verilir. Bir gazelin en güzel beytine “beyt-ül gazel”, şairin mahlasının bulunduğu beyte de “mahlas beyti” denir. Beyitleri arasında anlam birliği bulunan gazele “yek-âhenk”, aynı güç ve güzellikte beyitlerden oluşan gazele de “yek-âvâz” gazel adı verilir.
2. KASİDE: Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla belirli kurallar içinde yazılan uzun şiirlerdir. En az 33, en çok 99 beyitten oluşur. Kasidenin en güzel beytine “beyt-ül kaside”, şairin mahlasının bulunduğu beyte de “taç-beyt” adı verilir.
3. MESNEVİ: Her beyti kendi içinde uyaklı uzun nazım biçimidir.Bir anlamda Divan edebiyatında manzum hikayelerin yazıldığı bir biçim olarak da tanımlayabiliriz.
Mevlânâ’nın ünlü tasavvufi mesnevisi 25.700 beyitten oluşmuştur.
Mesneviler aşk, dini ve tasavvufi, ahlaki-öğretici, savaş ve kahramanlık, bir şehri ve şehrin güzelliklerini anlatma, mizah gibi türlü konularda yazılmıştır. Divan edebiyatında roman ve hikaye gibi türler olmadığı için mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutmuşlardır. On bölümden oluşur.Aynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye “Hamse” adı verilir. Hamse sahibi olarak tanınmış önemli divan şairleri: Ali Şir Nevâi, Taşlıcalı Yahya, Nev’i-zâde Atâi’dir.
4. KITA: Yalnız ikinci ve dördüncü dizeleri birbiriyle uyaklı iki beyitlik nazım biçimidir. Beyitler arasında anlam birliği bulunur. Pek çok konuda yazılabilir.
5. MÜSTEZAT: Gazelin özel bir biçimine denir. Uzın dizelere kısa bir dize eklenerek yazılır. Uzun ve kısa dizeler gazel gibi kendi aralarında uyaklanırlar. Kısa dizelere “ziyade” adı verilir.
BENTLERDE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ
1) RUBÂİ: Dört dizelik ve kendine özgü ayrı ölçüsü olan bir nazım biçimidir. Konusu daha çok dünya görüşüne ve şairin felsefi düşüncelerine yöneliktir.
Edebiyatımızda bu türün en başarılı son temsilcisi olarak Yahya Kemal gösterilmektedir.
2) TUYUĞ (TUYUK): Rubâi gibi dört dizelik bir nazım biçimidir. Edebiyatımızda en çok tuyuğ yazmış şair Kadı Burhanettin’dir. Bu biçim yalnızca Türk edebiyatına özgüdür. (Rubai, İran edebiyatından geçmedir).
BİRDEN ÇOK DÖRTLÜKLER
1) MURABBA: Dört dizelik kıtalardan oluşur. Bent sayısı 3-7 arasında değişir. Her konuda yazılır.
2) ŞARKI: Genellikle aşk, içki, eğlence konularında yazılan dört dizelik nazım biçimidir. Biçim bakımından “murabba”ya benzer. Çoğunlukla bestelenmek için yazılır. Bu biçim de tuyuğ gibi yalnızca Türk edebiyatına özgüdür. “Şarkı” biçiminin yaratıcısı ve en güçlü şairi Nedim’dir.
NOT: Divan edebiyatında üçlü ya da daha çok mısralı bentlerden meydana gelmiş nazım şekillerinin genel adı MUSAMMAT’tır. Yani dört dizeden oluaşn murabba, şarkı gibi biçimlerin; beş dizeden oluşan tahmis, taştir, tardiyye gibi biçimlerin ya da altı veya daha çok dizeden oluşan biçimlerin tümünün üst başlığı MUSAMMAT’tır.
TERKİB-İ BENT: Bentlerle kurulan bir nazım biçimidir. Her bent, sayısı 5-10 arasında değişen beyitlerden oluşur. Bendin son beytine “vasıta beyti” denir. Terkib-i bentte vasıta beyti her beytin sonunda değişir ve vasıta beyti mutlaka kendi içinde uyaklı olur.
Terkib-i bentlerde genellikle talihten ve hayattan şikayetler, dini, tasavvufi, felsefi düşünceler anlatılmış, toplumsal yergi niteliğinde eleştirilere yer verilmiştir.
TERCİ-İ BENT: Biçim bakımından terkib-i bente benzer ; ancak vasıta beyti her bendin sonunda değişmez ve aynen tekrarlanır. Konularında daha çok Tanrının gücü, evrenin sonsuzluğu, doğanın ve yaşamın karşıtlıkları vardır.
b) Halk Edebiyatı
3. BATI EDEBİYATI ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI
a) Tanzimat Edebiyatı
b) Servet-i Fünun Edebiyatı
c) Fecr-i Âti Edebiyatı
d) Milli Edebiyat
e) Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı
f) 1940 Sonrası Türk Edebiyatı
2.ÜNİTE
SAVAŞ Divan-ıDESTANLARI Lügat’it Türk
* Eski Türklerin şiirlerinde kahramanlık, cesaret, binicilik, at sevgisi, askerlik, savaş, aşk ve tabiat işlenen başlıca konulardır.
*İslamlık öncesi Orta Asya Türk şiirinin Divan-ı Lügat-it Türk dışında bulunan en dikkate değer örneklerini Uygur alfabeli Turfan metinlerinde görüyoruz.
*Eski Türk şairlerine Türk boyları arasında şaman, oyun, baksı, ozan gibi adlar veriliyordu
*ŞU DESTANI*
Şu destanı Balasagun yakınlarında bir şehir kuran Şu adlı hükümdarın çevresinde
Oluşturulmuştur.Destanda Şu’nun ilginç özellikleri, Büyük iskender’le savaşları
Balasagun’da büyük bir kale ve şehir yaptırması anlatılır.
* ODYSSEIA*
Yunan sitelerinin Troya (Çanakkale’deki Truva) şehirlerini ele geçirmek için
giriştikleri savaşları konu alır.
*Ilyada ve Odysseia destanlar›n›n yazan Hemeros’un dili sade ve gerçekcidir.
*Soylu duygular, yüksek düşünceler, zengin bilgi görgü ve hayal ögeleriyle birleşmişbir destan dilidir.
*Ritmik vezinle söylenen mısralarda sözcüklerle yapılmış bir musiki veresim sanatı vardır. Nihat Sami Banarl›ıya göre ılyada ve Odysseia destanında olayların
*Akdeniz çevresinde geçtiğini belirtecek şekilde bir deniz ikliminin renkleri çizgileri ve esteti¤i içinde söylenmiştir.
*Gılgamış Destanı*
*İÖ 3000’lerde Mezopotamya’da doğmuş olan Gılgamış bilinen en eski destandır.
*Gılgamış Destanı’nın günümüze ulaşmış en kapsamlı metni Akad dilinde yazılmış ve Asur kralı
Asurbanipal’ın kütüphanesinde bulunmuştur
*Gılgamış Destanı, Mezopotamya'da ortaya çıkan tarihteki ilk yazılı destandır. Ölümsüzlüğü arayan bir kralın öyküsüdür.
*Gılgamış Destanı, Akat ve Sümer mitolojilerinde geçer ve Akat dilinde yazılmış tabletlerden oluşur
*Sanat eserlerine esin kaynağı olan Gılgamış Destanı Orhan Asena’nın Tanrılar ve
insanlar adlı oyununun konusunu oluşturur. Nevit Kodallı, Asena’nın oyunu içinhazırladığı sahne müziği üzerine Gılgamış operasını bestelemiştir. Melih Cevdet Anday da Ölümsüzlük Ardında Gılgamış(1981) adlı eserinde bu destandan esinlenmiştir.
Melih Cevdet Anday**Kolları Bağlı Odysseus
**Nazım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanı (1940), Fazıl Hüsnü Dağlarcanın Çakırın Destanı (1945), İstiklal Savaşı (1951) ve Çanakkale Destanı, Cahit Külebi’nin Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda (1952),
Ceyhun Atuf Kansu’nun Sakarya Meydan Savaşı (1970), Gülten Akın’ın Maraşın ve Ökkeş’in Destanı (1972) bunların başlıcalarıdır. Son yıllarda Türk toplumunun yaşadığı toplumsal-siyasal içerikli dramların, halkın diliyle epik ögelerle donatılmış olarak şiirleştirildiği de görülmektedir. Gülten Akın’ın Seyran Destanı (1979) ile Aras Ören’in Berlin Üçlemesi (1980) buna örnektir. Eski destan ve efsanelerin çağdaştaş bir yorumla şiirleştirilmiş örnekleri arasında ise N.Y. Gençosmanoğlu’nun Bozkurtların Destanı(1973) adlı eseri ile Melih Cevdet Anday’ın Ölümsüz Ardında Gılgamış’ı (1981) sayılabilir
*Sözlü Edebiyat*
1. *KOŞUK:“Sığır” denilen sürek avları sırasında söylenen şiirlerdir. Konusu daha çok doğa, aşk, savaş ve yiğitliktir. Bu tür daha sonra Halk edebiyatında “Koşma” adıyla anılmıştır.
2. Alper Tunga Sagusu*SAGU*
* Alp Er Tunga sagusu, İranlı Firdevsi'nin "Şehname" adlı destanında Efrasiyab adıyla anılan ve İ.Ö.624'te Türk-İran savaşları sırasında Keyhüsrev tarafından aldatılarak öldürtülen Alp Er Tunga (Buku ya da Buka Han) için yakılan ağıttır.
* Alp Er Tunga sagusu yazıya ilk kez XI. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud'un Divanü Lugat'it - Türk adlı yapıtında, Kaşgar Türkçesiyle geçirilmiştir.
Sagu, Alp Er Tunga'nın ölümünün yarattığı duygu ve düşünceleri, belirgin bir plan çerçevesinde anlatıyor
3.*SAV*
*Dönemin özlü sözleridir. Bugünkü atasözlerinin ilk biçimi niteliğindedir.
*Türklerin en eski savları Kaflgarlı Mahmut’un Divan-ı Lügat’it Türk adlı eserindedir.
*Yaratılış Destanı*
En eski Türk destanlarının tarihsel sınıflandırması içinde başta Yaratılış Destanı
gelir. V. Radlov tarzından yazıya geçirilmiştir ve Altay Türkleri arasında günümüzde de söylenmektedir.
*Türk Destanları *
*İlk TÜRK Destanları*
Dede Korkut Destanları
*İslamiyet’in Kabulünden Sonraki Türk Destanları*
Yaradılış Destanı
Alp Er Tunga Destanı
Şu Destanı
Hun-Oğuz Destanı
Göktürk Destanı
Ergenekon Destanı
Türeyiş Destanı
Göç Destanı
Satuk Buğra Han Destanı
Manas Destanı
Cengiz-name Destanı
Battal-name Destanı
Danişmend-name Destanı
Köroğlu Destanı
*Göç Destanı*
*Göç Destanı, bir Uygur destanıdır. Uygur Türklerinin ulusal birliğini koruyan tılsım bozulunca, yurtlarını bırakarak güney batıya doğru nasıl göç ettiklerini anlatır.
*Ergenekon Destanı*
*Göktürkler'in türeyişini anlatan bir Türk destanıdır. Genel olarak, düşman tarafından hile ile yenilgiye uğratılan Türklerin, Ergenekon Ovası'nda yeniden türeyip tekrar eski yurtlarına dönerek düşmanlarıyla çarpışmalarını anlatır.
*Destanlarda tasvir, portre, hikâye, diyalog, hitabe çokça bulunur. Henüz yazının
olmadığı dönemlerde ortaya çıkan destanlar doğal ve yapma olarak ikiye ayrılır. İlyada,Odysseia, Kalevela, Şehname destanları yapma; Oğuz Kağan, Ergenekon, Göç, Manas Destanları doğaldır. Eflâtun Cem Güney’e göre destanlar ulusumuzun binlerce yıl önceki hayatlarıını inanış ve davranışlarını dile getiren birer tablodur.
*Oğuz Kağan Destanı*
*Oğuz Kağan Destanı, Hun Türklerinin destanıdır. Fakat bu destanın bugün elimizde bulunan parçası, İslâmiyet'ten sonra, 13. yüzyılda, Uygur Türkçe'siyle yazıya geçirilmiştir.
*Destanlar üç safhada oluşurlar:
1. Doğuş Safhası:Toplum hayatında iz bırakan tarihi veya sosyal olaylar ve bu
olaylar içinde üstün niteliklerle yükseltilmiş efsanevi kahramanlar rol oynar.
2. Yayılma Safhası: Bu olaylar sözlü gelenek yoluyla ağızdan ağıza ,nesilden
nesile geçer.
3. Derleme ve Yazıya Geçme Safhası: Güçlü bir şair, bu olayları bir bütün hâlinde
toplar, manzum olarak yazıya geçirir. Çoğu zaman kimin tarafından yazıya geçirildiği bilinmez.
*Kül Tigin Yazıtı*
Kül Tigin Yazıtı veya Kül Tigin Kitabesi, Türk dilinin en eski yazıtlarındandır. Orhun Yazıtları olarak bilinen yazıtlardan biridir. Bilge Kağan tarafından ölen kardeşi Kül Tigin adına MS 732'de dikilen yazıttır.
Moğolistan'da Orhun Nehri yakınlarında bulunmaktadır. Kül Tigin Yazıtı ve Bilge Kağan Yazıtı arasındaki uzaklık yaklaşık olarak bir kilometredir. Yazıtlar runik Köktürk yazısı ile yazılmıştır.
* Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesi *
"(İyi Düşünceli Şehzade ile Kötü Düşünceli Şehzade)"
* Budizmi yaymak amaciyla yazilan uygur eseridir. Eski bir türk edebiyatı eseri olarak tanımlandırılmaktadır.
* Uygurlara budizmi sevdirmek için sanskritçeden uygurcaya çevrilen bir hikayedir. Eserde açık açık budizmden bahsetmese de budizmi hatırlatan simgelerle budizmi sevdirmek amaçlanmıştır.
Eserin aslı “Sanskritçedir”. Dinselmasal niteliği taşıyan metinde asıl anlatılmak istenen Budizm’dir.Hemen her konunun işlendiği göz kamaştırıcı yazılı bir edebiyatın ortaya çıktığı.Uygur döneminde dil oldukça zenginleşmiştir. Metindeki eş anlamlı sözcükler dikkat çekicidir. İkilemelere çokça yer verilmiştir. Yabancı kökenli sözcükler Türkçe söyleyişle uydurulmuştur.