1. Dinin tanımlanmasındaki zorluklar nelerdir?
Cevap: Dinin tanımlanmasındaki zorluğun iki önemli
sebebi vardır. Birincisi, dinin çok yönlü, çok boyutlu bir
gerçeklik olması ve basit hiçbir unsura indirgenmeye
imkân vermemesidir. Dini, düşünmenin, hissetmenin,
davranışın ve ilişki kurmanın bir yolu olarak düşünürsek,
o insan ve toplum hayatının her boyutunda yer alır. Bu
yüzden de bütün boyutlarıyla dinin tek bir tanım altında
ortaya konulması oldukça güç gözükmektedir. İkincisi de,
bilim adamlarının ele alışlarında din kendi kişisel anlayış
ve eğilimleri doğrultusunda bir sınırlılık içerisinde
görülmüş olmasıdır. Burada daha çok dinin belli bir
boyutu ya da işlevinin merkeze alınması ve bütün bir dinî
geçekliğin buna indirgenerek kavramlaştırılması söz
konusudur.
2. Dini tanımlamak isteyen araştırmacılar, dinin hangi
yönlerini ele alarak tanımlama yapmışlardır?
Cevap: Çeşitli din tanımlarında dinin bilişsel yönüne
önem verenler olduğu gibi, duygusal, sosyal ya da
davranışsal/uygulamalı yönünü ön plana çıkaranlar da
olmuştur. Kimileri dini bireysel kimileri de daha çok
toplumsal, ilişkisel yönden anlamak istemişlerdir. Ayrıca
dini, onu oluşturan asıl unsurlar açısından ele alan “özsel
tanımlar” yanında, birey ve toplumun hayatında yerine
getirdiği işlevler açısından ele alan “işlevsel tanımlar”
ortaya konulmuştur.
DİNİN PSİKOLOJİK TANIMLARI
3. Araştırmacılar dinin özsel tanımlarını nasıl
yapmışlardır?
Cevap: Bu bakış açısı dinî olguları, kültür içerisinde yer
alan kendine özgü bir gerçeklik olarak kabul eder. Dinin,
asli ve değişmez bazı unsurları vardır ve bunların başka
bir sosyal ve kültürel alana indirgenmesi mümkün
değildir. Kendine ait dünyası içerisinde din:
“Tabiatüstü (aşkın; müteâl) ilahi ve kutsal bir varlık
(Tanrı, Allah, ilah) ile ilişkili olan inançların,
tasavvurların, tecrübelerin, duyguların, işaretlerin, dilin
ve davranışların bütünü” olarak tanımlanır. Benzeri bir
başka tanım da şöyledir: Din;
Tanrı/kutsal/aşkın olana az veya çok bilinçli bağlılıktır.
Bu bağlılık ve teslimiyet bireyin kişiliğinde tecrübeler,
inançlar ve düşünceler şeklinde tezahür eder ve kişinin
ibadetleri, ahlaki davranışları ve diğer etkinliklerini
güdüler.
4. Dinin tanımlarında göze çarpan ve dini oluşturan
başlıca unsurlar nelerdir?
Cevap:
Dinde esas olan şey, tabiatüstü ile bir ilişkidir.
Din tabiatüstü ve kutsal olduğuna inanılan bir
varlığı temel alır. “Tabiatüstü” ifadesi, doğal
dünyanın güçleri ve insanî arzulardan bağımsız,
onları aşan ve kendi bağımsız hakikati ile var
olan bir Yüce Varlık anlamındadır. Dinde insana
nispetle bu “aşkın” özelliği ile dinin ana konusu
Allah’tır. Fakat Allah, ya da “tabiatüstü”
gerçeklik bilimsel çalışmanın doğrudan konusu
değildir. Allah, dindar insanın kendisine
başvurduğu her yerde ve durumda bilincin bir
konusu ve davranışlarımızın etkili bir faktörü
olarak varlığını hissettirmesi bakımından bilimsel
incelemeye konu olur.
İnsanın ötesinde “nesnel” bir gerçeklik olduğuna
inanılan Allah aynı zamanda dindar insanın
kendisiyle şu veya bu anlamda ilişkide
bulunduğu, kendisine bağlı olduğunu hissettiği
içsel, şahsî bir gerçekliktir. Böylece inanan
kimsenin iç dünyasında etkili kutsal bir güç,
kişisel ve öznel bir gerçeklik olması bakımından
“içkin” olma özelliğine de sahiptir. Buna bağlı
olarak din bireyin hayatında belli tarzda ve
ölçüde inanç ve uygulamalar, düşünce ve
tasavvurlar, duygu ve tecrübeler, tutum ve
davranışlar bütünü olarak kendisini ortaya koyar.
Psikolojik anlayışa göre din en azından
genelleştirilmiş düşünceleri, inançları ve
tasavvurları, insanların varlığı manevi ve soyut
yönden bütüncül bir algılama tarzını, gerçekliğin
bir tanımını ve anlamını içerir. Kişilerde bağlılık
ve sadakat uyandırır
Din inanç, öğreti, ahlak ve kutsalla ilgili tutum ve
davranışlardan oluşur.
5. E. Fromm’a göre işlevsel dinin tanımı nedir?
Cevap: E. Fromm’a göre din, bir grup tarafından
paylaşılan, o grup üyelerine kendilerini adayabilecekleri
bir hedef sunan ve onlara ortak bir davranış biçimi veren
bir sistemdir.
6. Dinin birey ve topluma yönelik etki ve işlevleri
nelerdir?
Cevap:
1. İnanılması gereken doğruları açıklar; Allah’la
ilişki kurmanın yol ve yöntemlerini, kurallarını
verir.
2. Hayat, ölüm, kader, acı, mutluluk gibi temel
varoluşsal sorunlarla ilgili açıklamalarıyla insana
bütüncü bir dünya görüşü kazandırır.
3. Din, varoluşu ve gerçekliği yorumlayarak
kimliğin bir tanımı vasıtasıyla insanı bu
bütünlüğün içerisine yerleştirir. Böylece bireyin
hayatını anlamlı kılar; anlam arayışına bir cevap
oluşturur.
4. İnsana sınırlarını ve görevlerini bildirerek,
vicdanında büyük bir sorumluluk duygusu
uyandırır. Nasıl yaşanması gerektiğine dair bir
hayat rehberi sunarak insanı aydınlatır,
belirsizlikten kurtarır.
5. Kişinin kendi öz karakteri, duygu ve gönül
dünyasında yer tutar; arzu ve ihtiyaçları, korku ve
ümitleri, eksikliği ve sınırları ile ilgilenir. Değer
ve anlamın en üst ilkesi olarak kişide köklü
değişimlere ve gelişmelere yol açar.
6. İnanan bireyler arasında bir gönül birliği, ortak
amaç ve hedefler belirleyerek dini grup, cemaat
ve birliklerin oluşumuna imkân sağlar. Toplumun
değişik kesimleri arasındaki bütünleşmeyi ve
dayanışmayı güçlendirir.
7. İşlevsel olarak din hayattaki önemli amaçların
pek çoğu için bir araştırma yapmayı temsil
etmektedir. Bu bakımdan din, statik, donuk bir
varlığa sahip değildir. Dini varış noktası ve dini
yollar kutsalla bağlantılıdır ve hem bireysel hem
sosyal dini ifadeleri kuşatmaktadır. Din gönül
huzuru, hayatın anlamı, kontrol, bu konuda
uzmanlaşma, kendini geliştirme, iyi bir fiziksel
sağlık gibi bireysel amaçları kapsamaktadır.
Bununla beraber din, Allah’la yakınlık arzusu,
diğer insanlarla dostluk, dini bir cemaate üyelik,
dünyada huzuru ve adaleti hâkim kılma amacı
gibi sosyal hedefleri de içermektedir.
8. Dini metotlar ve amaçlar yüce değerleri de yıkıcı
ve geriletici davranışları da kapsamaktadır.
Örneğin bazı kişiler, diğer insanları harcama,
kendini yüceltme, sosyal yükseliş gibi dindar
olmayan veya dindarlığa karşıt olanların en nihai
ihtiraslarını başarmak üzere birtakım dinî yolları
(mesela bir dinî gruba katılma) kullanabilirler.
Üstelik insanlar önemli varış noktalarına doğru
yıkıcı dinî yollar kadar kendilerini geliştirici dinî
yolları da takip edebilirler. Örneğin belli bir dinî
cemaatin amaçları daha geniş bir cemaat
içerisinde diğer insanları kucaklama çabaları
olabileceği gibi; bir başka dinî cemaatin amaçları
görüşleri farklı olan insanlara zulmetme, dar
kafalılık ve hoşgörüsüzlük de olabilir.
7. Dinin özsel-işlevsel tanımı nedir?
Cevap: Üçüncü bakış açısı din olgusunun hem özsel
hem de işlevsel özelliklerini birleştirerek, bir bütün olarak
bunları bir araya getirmeye çalışan tanımlardır. Buna
örnek olarak ta şu tanım verilebilir:
“Din, genel bir varoluş düzenine ilişkin
kavramlaştırmalar formüle ederek insanlarda güçlü,
yaygın ve uzun süreli ruh halleri ve güdüler yaratan ve bu
kavramlaştırmaları bir gerçeklik halesine bürüyerek söz
konusu hallerin ve güdülerin eşsiz bir şekilde gerçekmiş
gibi görünmesine yol açan bir semboller sistemidir.”
8. Geertz’e göre özü itibariyle dini inançların nasıl bir
işlevi vardır?
Cevap: Geertz’e göre özü itibariyle dini inançların üçlü
bir işlevi vardır:
1. Sıra dışı, akıl ötesi olay ve deneyimler için
açıklamalar getirme,
2. İnsanın acı ve sefaletini anlama ve duygusal
destek verme;
3. Şeylerin nasıl olduğu ile nasıl olmaları gerektiği
arasındaki süreksizliği (kopukluğu) açıklamak
için işe yarar ahlaki ölçütler sağlama yolunda
anlam üretme.
9. Kültürel bir gerçeklik olarak din, birçok unsurdan
oluşan bir bütünlük oluşturur. Bu bütünün başlıca
unsurları nelerdir?
Cevap:
Dinî Topluluk ve Gelenek
Dinî Kurumlar
Din Dili
Dinî Şahıslar
Dinî Nesneler
Dinî, Zaman ve Mekânlar
Dinî Törenler
10. Din psikologlarının görevleri nelerdir?
Cevap: Din psikologlarının görevi dinin kendisini değil,
insan tecrübesinde ortaya çıkan dinî tezahürleri
incelemektir. İnsan zihninde, toplumda ve kültürde dinî
biliş, duyuş ve davranışı, psikolojik bakış açısıyla
araştırmaktır.
11. Dinin sembolleri ile karşılaşan bireylerin kişisel
dindarlıkları nasıl oluşmaktadır?
Cevap: Belli bir ortamda dinin sembolleri ile karşılaşan
bireyler onlarla girdikleri iletişime bağlı olarak, kendi
kişisel dindarlıklarını oluştururlar. Örneğin; kulağına
ezanın okunmasıyla dinî olguyla karşılaşan bir Müslüman
çocuğu, evde aile üyelerinin konuşma ve uygulamalarında
yer aldığı şekliyle dinin tecrübesine sahip olur. Onun iç
dünyasında öznel bir hayat olarak din yerini almaya
başlar. Böylece dış dünyada var olan dinî olgular,
bireylerin iç dünyasında da bir gelişme süreci içerisinde
varlık ve yapı kazanırlar.
12. Öznel bir gerçeklik olarak dini meydana getiren
unsurlar nelerdir?
Cevap:
Dinî yetenek ve eğilimler
Dinî güdüler
Dinî inançlar
Dinî sözler, ifadeler, kavramlar
Dinî yargılar
Dinî tasavvurlar
Dinî tutumlar
Dinî duygu ve heyecanlar
Dinî uygulama, eylem ve etkinlikler
DİNDARLIK
13. İnsanlarda kişisel anlamda “dindarlık” denilen
yaşantı nasıl ortaya çıkar ve yapılanmaya başlar?
Cevap: Hayata gözlerini açan her insan, kendisini bir dinî
geleneğin ve kültürün içerisinde bulur. Dinî sözler ve
telkinlerle karşılaşır, dinî nesne ve mekânları müşahede
eder, dindar kimselerle görüşür ve onlarla iletişim
içerisinde hayatını sürdürür. Din hakkında ailesinden,
çevresinden çeşitli bilgiler öğrenir; dinî ibadetlerini yerine
getiren insanları görür ve zaman zaman bu ibadetlere
kendisi de katılır. Sorular sorar, araştırmalar yapar, dinî
söz ve kavramları kullanmaya yönelir. Böylece kişisel
anlamda dindarlık denilen yaşantı ortaya çıkmaya ve
yapılanmaya başlar.
14. Dindarlık ne ifade etmektedir?
Cevap: Dindarlık, belli bir dinin inanç ve öğretilerinin
belli bir zaman ve şartlarda belli bir kişi, grup ya da
toplum tarafından yaşanmasını ifade etmektedir.
15. Dindarlık kavramı araştırmacılar tarafından nasıl
açıklanmıştır?
Cevap: Dindarlık hem kişinin bağlı olduğu dine ait
inançlar ve değerlerle ilgilenme ve etkinliklerle meşgul
olma düzeyi ve hem de bireysel ya da grup düzeyinde
bunların yapılaşmış biçimlerini ihtiva eden bir kavramdır.
Bir diğer açıklamaya göre dindarlık, bir kişinin ya da
grubun günlük hayatında dinin önemini ifade eden, dine
inanma ve bağlanma derecesini gösteren bir kavramdır.
16. Bir insanın dindarlığı nasıl ortaya çıkmaktadır?
Cevap: İnsanlar dinlerine çeşitli derecelerde bağlanırlar
ya da dinin farklı unsurlarından kendilerince bir din
anlayışı oluştururlar. İşte bu dinî algılamalar ve bunların
etkilerinin arkasında yatan olumlu ya da olumsuz
psikolojik unsurlar gözlemlendiğinde, bu gerçekler
psikolojik olarak anlamlı olurlar. Psikolojik bakımdan din
hem insanların duygu ve düşüncelerinde, ifade ve
davranışlarında hem de kültürel dünyada bir referans
çerçevesi olarak vardır. Bir kimsenin dindarlığı bu
karşılıklı ilişki ve etkileşim içerisinde ortaya çıkar.
17. Dindarlığın başlıca özellikleri nelerdir?
Cevap:
1. Dindarlık tek biçimli, değişmez/sabit bir durum
değil, kişi ve gruplara göre değişen, gelişen
dinamik bir yapı ve süreçtir. (Çocuk, genç,
yetişkin, yaşlı kişinin dindarlığı; muhafazakâr
dindarlık/ yenilikçi dindarlık, vb.) Dinin etkisi
kişiye, kişinin bağlandığı dine, ait olduğu
mezhebe ya da cemaate, dine kendini verme
derecesine, sosyo-kültürel çevreye, kişinin
fiziksel ve ruhsal sağlığına ve daha birçok faktöre
bağlı olarak değişiklik gösterebilmektedir.
2. Bireylerin ve grupların hayatında çeşitli
faktörlere bağlı olarak ( yaş, cinsiyet, bilgi
seviyesi, ekonomik durum, siyasi ve toplumsal
olaylar ve durumlar vb.) dine bağlanma, dini
inanç ve değerlere kendini verme, yaşantı ve
uygulamaya dönüştürmenin değişen ve gelişen
dereceleri vardır. Bazı özel olaylar ve durumlar
(doğal felaketler, toplumsal baskı, dindar bir
şahıs ya da kaynakla karşılaşma, yeni bir tecrübe,
rüya ve ilham vb.) dinî bağlılığı artırabilir ya da
azaltabilir. Kültürel gelenekler ve insan
gruplarına göre değişik tarzlarda algılanan ve
uygulanan çok çeşitli dindarlık tip ve tarzları
kendisini gösterir. Kişi ve grupların din
anlayışları belli değerlere ve uygulamalara
verdikleri öneme göre farklılaşabilmektedir. Bu
yüzden bir kişinin ya da grubun dindarlığı
hakkında kesin yargılarda bulunmak son derce
zordur. Ancak, kişilerin “nasıl” bir dindar ya da
“hangi yönelimde dindar” oldukları ile ilgili
tasvir edici anlatımlar yapılabilir.
3. Dindarlık birey ve toplumun hayatında belli bir
alanla sınırlı olmayıp, hayatın her alanında
etkisini gösterir. İnanç, ibadet, duygu, bilgi,
ahlaki değer ve tutumlar, toplumsal ilgi ve
ilişkiler, tutum ve davranışlar olarak geniş bir
alanda dindarlığın varlığını ve etkilerini görmek
mümkündür. Dindarlığın gerek derinlemesine
gerekse genişlemesine, gerek dikey ve gerekse
yatay düzlemde oluşan çeşitli boyutlarından söz
edilebilir.
18. Dindarlığı, çok boyutlu bir tarzda tanımlama ve
araştırma düşüncesi birçok bilim adamı tarafından az çok
farklı şekillerde dile getirilmiştir. Bunlar içerisinde en çok
kabul görenleri nelerdir?
Cevap: Dindarlığı, çok boyutlu bir tarzda tanımlama ve
araştırma düşüncesi birçok bilim adamı tarafından az çok
farklı şekillerde dile getirilmiştir. Bunlar içerisinde Glock
ve Stark’ın ortaklaşa ve Stark’ın kendisinin yalnız olarak
yaptığı araştırmalar sonucunda ortaya koydukları
dindarlığın beş boyutlu tanımlaması yaygın bir kabul
görmüştür.
19. Yapılan araştırmalar sonucunda dindarlık en çok
hangi boyutlar çerçevesinde ele alınıp tasvir edilmiştir?
Cevap:
1. İdeolojik (İnanç) Boyut
2. Törensel (İbadet ve uygulama) Boyut
3. Tecrübe (Duygusal) Boyutu
4. Zihinsel (Bilgi) Boyut
5. Etki Boyutu
20. Dindarlıktaki farklı yönelimler ilk kez kim tarafından
ve nasıl tanımlanmıştır?
Cevap: İnsanların kendilerini dine veriş derecesi, dinî
hayatı yaşamadaki dikkat, ilgi, samimiyet ve yoğunluğu şu
ya da bu düzeyde olabilir. Fakat bundan daha önemlisi
belki de dininin gereklerini yerine getirmedeki asıl niyet
ve ulaşılmak istenen amaçtır. Dinî niyetin saf ve katışıksız
olması kadar, dindışı başka amaçlar elde etmeye yönelik
olması da mümkündür. Genel olarak dindarlıktaki bu
farklı yönelimler ilk olarak G.W. Allport tarafından iki
temel tip halinde ele alınıp tanımlanmıştır. Bir bakıma
dindarlık yaşantısındaki samimiyet ve içtenlik farklılığına
dayalı bu yönelimler dış güdümlü (intrinsic) dindarlık ve
iç güdümlü (intrinsic) dindarlık olarak adlandırılmıştır.
21. Dış güdümlü bir dindarlık yönelimi taşıyan inşalar
için dini değerler nasıl bir anlam ifade etmektedir?
Cevap: Dindarlık yaşantılarında dış güdümlü bir
dindarlık yönelimi taşıyan kimseler için dinî değerler,
birinci derecede önem ve anlam taşıyan bir konuma sahip
değildir. Daha çok, kişisel ya da grupsal istek ve amaçlara
ulaşmada elverişli ve yararlı bir araç durumundadır.
22. Dış güdümlü kişiler dini nasıl görürler?
Cevap: Dış güdümlü kişiler dini, her durumda
gözetilmesi gereken aşkın ve evrensel bir değer değil,
kendisinden yararlanılan bir kaynak olarak görürler.
23. Dış güdümlü kişiler dua ve ibadeti nasıl algılarlar?
Cevap: Dua ve ibadeti, Allah’a karşı sorumluluk ve
tapınma görevinin bir gereği olmaktan çok, başları
sıkıştığında başvurulan geçici bir ilişki olarak algılarlar.
24. İç güdümlü dindarlar için din nasıl bir değerdir?
Cevap: İç güdümlü dindarlar için din, benliğin
hizmetinde olması sebebiyle dıştan gelen bir değer değil,
daha çok kişiyi bütünüyle aşan ve ilahi iradeye uygun
yönde kişiyi değişime sevk eden, benlikten daha geniş bir
alana yayılan, içten doğma bir değerdir.
MANEVİ YAŞAM
25. Batı Hristiyan toplumlarında kurumsallaştırılmış din
son 40 yıldır nasıl görülmektedir?
Cevap: Batı Hristiyan toplumlarında kurumsallaştırılmış
din, son 40 yıldır, önemsiz ve değişime bir engel, aşkın’ın
bireysel tecrübesini geliştirmesinden ziyade onu
engelleyen bir unsur olarak nitelendirilmektedir.
26. Manevi yaşam (spirtuality), uzmanlar tarafından nasıl
ifade edilmiştir?
Cevap: Manevi yaşam (spirtuality) kavramı ile
anlatılmak istenen şey uzmanlar tarafından değişik
şekillerde ifade edilmiştir. Buna göre manevi yaşam,
“Aşkın”’la ilgili eksiksiz bir farkında oluş tecrübesi
veya bireyin olgun bir var olma tarzıdır. Bu, kendilik
(self), yaşam gibi kesin tanımlanabilen değerler vasıtasıyla
karakterize edilen bir var oluş tarzıdır. Bir başka deyişle,
her ne olursa olsun insanın nihai olan bir gücü
düşünmesidir. Böylece manevi yaşam daha çok insan
tecrübesindeki aşkın bir boyuta yönelik ilgiyi ifade
etmektedir.
27. Manevi yaşam içerisinde yer alan bütün yaşantılar
hangi maddeler altında toplanmaktadır?
Cevap:
1. Yaşamda bir anlam arama
2. Aşkınlıkla (yücelikle) bir karşılaşma
3. Bir bağlanma hissi
4. Nihai bir gerçek ya da en yüksek bir değer arama
5. Gizemli bir varlığa saygı ve minnettarlık
6. Kişisel bir değişim
28. Manevi yaşamın ele alınışlarında kaç farklı türü ya da
anlamı vardır ve bunlar nelerdir?
Cevap: Manevi yaşamın şimdiye kadar ki ele alışlarda üç
farklı türü ya da anlamı olduğu görülmektedir. Bunlar:
1. Teolojilerdeki düşünce ve pratiğin nedeni olarak
ileri sürülen, hem geniş hem de dar olarak
tasavvur edilen Tanrı- yönelimli bir manevi
yaşam.
2. Bir kimsenin çevrebilim ya da tabiat ile ilişkisini
vurgulayan dünya yönelimli bir manevi yaşam.
3. İnsan’ın başarısını ya da potansiyelini vurgulayan
“humanistik” (ya da insan - yönelimli) bir
manevi yaşam.
29. Manevi yaşamın başlıca özellikleri nelerdir?
Cevap: Manevi yaşam kuralcı değildir; manevi yaşam
için kişinin kendi iç dünyasının özellikleri önemlidir. Bu
özellikleri yargılamadan, değiştirmeden daha da
geliştirmek, kişiyi daha çok kendisi yapmak ister.
Dışarıdan hiçbir ölçüt, kıyaslama ve başvuru kaynağı
kullanarak kişiyi yargılamaz. Onun olduğu gibi değerli
olduğunu kabul eder ve kendi özellikleri içinde bilincini
derinleştirerek, evrendeki ilişkiler ağı içinde yerini
bilmesine doğru kişiyi götürür.
30. Din ile maneviyatçılık arasındaki kutuplaşmayı
gerçekleştiren unsurlar nelerdir?
Cevap: Dış-güdümlü, kurumsallaşmış din; bireysel,
karşılıklı ilişkiye dayalı maneviyatçılıkla zıtlık
oluşturmaktadır. Katı, dogmatik din, fonksiyonel
maneviyatçılıkla zıtlık teşkil etmektedir. Din olumsuz
olarak ele alınırken, maneviyatçılık ise olumlu olarak
değerlendirilebilmektedir. Sonuçta dindarlık, insan
potansiyellerine kurumsal engeller olarak veya sıradan,
sıkıcı bir iman olarak yerilmekteyken, maneviyatçılığın
daha yüksek insan potansiyelini ve yaşamın daha yüce
yönünü somutlaştırdığına inanılmaktadır.
31. Din ile karşılaştırıldığında maneviyatçılık hangi
noktalarda eleştirilmektedir?
Cevap:
1. “Bireysel” maneviyatçılık, manevi meselelerle
istekli bir tarzda ilgilenen büyük dinî kurumların
ve geleneklerin var olduğu gerçeğine hemen
hemen hiç önem vermemektedir. Tek başvuru
kaynağı olarak insanın iç dünyasını esas
almaktadır.
2. Biçimsel dinî uygulamalardan ziyade duygusal
coşkunluk ve manevi haz elde etme
maneviyatçılıkta ön planda gelmektedir. Bazı
gruplarda, yoğun duygusal yaşantılar bireyi
Allah’a yaklaştırmada daha etkili olabilmekte
iken, diğer bazı gruplarda bu amaç gücünü
kaybetmiş olarak bir belirsizlik ve boşluğa,
sapkınlık ve kuralsızlığa yol açabilmektedir.
3. Maneviyatçılığın kavrama gücü, neredeyse felsefi
içerikli ilhamları, varoluşla ilgili soruları, doruk
deneyimleri, bireysel değerleri, manevi arayışları
kuşatmış olsa da bu konular hususunda oldukça
düşük düzeyde iletişim kurmaktadır. Kutsal ve
katı dogmatik bir çekirdeği olmaksızın
fonksiyonel maneviyatçılık aşırı derecede
yüzeysel ve akışkan olmaktadır.
4. Bir ayırım yapmaksızın her tür maneviyatçılığın
“iyi” olarak kabul edilmesi, büyük sayıdaki bilgi
ve uzman grubunun, potansiyel olarak manevi
yaşamın yıkıcı yönünü ihmal etmesine öncülük
etmektedir. İnsanlar etkili ya da etkisiz, yararlı ya
da zararlı bir takım unsurları içeren pek çok farklı
metotlar vasıtasıyla en yüce ve en asıl manevi
amaçların peşine düşmektedirler. Tarih, en uç
düzeyde kendini-öldüresiye her türlü dünyevi
zevkten ve işten kendini soyutlayarak Tanrı’yla
yakınlık kurmaya çalışan bireylerin ve grupların
öldürücü mücadelelerinin, tehlikeli intihar
eylemlerinin örneklerini ortaya koymaktadır.