Patrona Halil isyanı nasıl oldu? Ardından neler yaşandı?

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı busegül

  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Adana
  • 20005
  • +360/-0
  • Cinsiyet: Bayan
  • Allah birdir ve Muhammed (s.a.v.) onun elçisidir.
    • Uyanan Gençlik
Osmanlı tarihi, isyan veya ihtilâl denebilecek birçok içtimaî hâdiseye sahne olmuştur.
İsyanların sebepleri ve aktörleri farklı da olsa, cereyan şekilleri benzerlikler ihtiva eder.
Bu ayaklanmalardan biri olan Patrona Halil İsyanı (28 Eylül 1730), elebaşısının isim ve mesleği sebebiyle bir halk hareketi gibi telâkki edilir.
Patrona Halil'in Bayezid Camii Hamamı'nda tellâklık yapması sebebiyle ayak takımından birisi olduğu zannedilse de aslında o, bir yeniçeridir ve 17. Ağa Bölüğü'ne mensuptur. Diğer pek çok yeniçeri gibi ikinci bir iş yapmaktadır.
Başka bir görüşe göre, kendisi kaptan-ı deryanın yardımcılarından 'Patrona'nın gemisinde levend olarak görev yaptığından bu lâkabı almıştır.

Patrona Halil İsyanı, Osmanlı Devleti'ndeki Lale Devri'nin sonunu getiren ayaklanmadır.
Patrona Halil idaresinde, bu ayaklanma 28 Eylül 1730'da başlayıp günlerce sürmüştür.
Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa idam edilmiş; Sultan III. Ahmed tahttan indirilmiş ve yerine yeğeni I. Mahmud tahta geçirilmiş ve sonradan Lale Devri adı verilecek devir sona erdirilmiştir.

Ayaklanmanın nedeni

Ayaklanmanın sebebi, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın açtığı zevk ve sefahat devrinden memnun olmayan, bu yapılanları israf olarak gören ve büyük bir ekonomik sıkıntı çeken bir kitle olmuştur.
İran seferinden olumsuz haberler gelmesi üzerine halk harekete geçmiş, camilerde ve diğer yerlerde propaganda yaparak ayaklanmanın zeminini oluşturmaya başlanmıştı. Uzun zamandır maaşlarını alamayan Yeniçerilerin içerisinde de huzursuzluk belirmişti.

Zamanın tarihin yazan Mehmed Raşid Efendi ve İsmail Asım Efendi, tepkilerin ve öfkelerin korkunç bir ayaklanmaya dönüşmesinde, halkın ekonomik sıkıntısına ve yüksek enflasyona rağmen geceli gündüzlü ziyafetlerin, çırağan eğlencelerinin, sefere çıkmak istemeyen padişahla sadrazamının Davutpaşa Sarayı bahçelerine gidip bülbül dinlemelerinin baş rolü olduğunu yazarlar.

Tarihçi Şem'danî-zâde ise daha pratik bir anlatım ve örneğinle ayaklanmaya neden olan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'yı "mirasyedi meşreb, gece gündüz zevk u sürûr icad idüb halkı aldadacak şey lâzımdır deyû bayramlarda meydanlarda dolaplar, beşikler, atlıkarıncalar, salıncaklar kurdurub erkeklerle kadınları karışık salıncağa bindiren, salıncağa binub inerken hubbaz yiğidlere kadınları kucaklatdıran, hoş-seda ile şarkılar söylettiren" kişi olarak tarif eder.

Topluluk tepkilerini halk ihtilaline döndürmeyi başaranlar, gerçekte Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın siyasi karşıtlarıydı.

Ayaklanmanın idaresi ve gelişmesi

Halk isyanının elebaşısı Horpeşteli Arnavut Halil, levendlik ve Rumeli'de yeniçerilik yapmıştı ve yakın hemşerileri arasında "Patrona" (koramiral) lakabıyla anılmaktaydı. İstanbul'da bir ara hamam tellaklığı veya esnaflık yaptığı da söylenmektedir.

İstanbul meyhanelerine devam ettiği, devamlı alkol aldığı ve ihtilal yoldaşlarını da bu meyhanelerde tanıdığı bilinmektedir. Patrona Halil'i kendini ayaklanmaya elebaşılık etmeye kışkırtanların telkinleri ile 1730 yaz sonunda bir ihtilalci kadro toplamış ve ilk ihtilal planlama toplantısı 25 Eylül 1730'da Mevlid Alayı günü yapılmıştır. Bu grubda başkan Patrona Halil; yardımcıları Muslu Beşe ve Emir Ali ve kolbaşı kurmaylar olarak Ali Usta, Karayılan, Çınar Ahmed, Oduncu Ahmed, Derviş Mehmed, Erzurumlu Mehmed, Küçük Muslu, Kutucu Halil adlarında daha çok zorba olarak adları çıkmış halk adamları bulunmaktaydı.

Zorba ayaklanmacılar 28 Eylül Persembe günü bayrak açıp şeriat için herkesi bayrak altına gelmesini istediklerini bağırarak üç koldan şehirde yürüyüşe geçtiler. Kapalıçarşı'ya Bayezid Camii'nin Kaşıkçılar kapısı tarafından yürüyüşe geçerek ayaklanmayı resmen başlattılar; çarşıya girip tüccarlara zorla dükkânlarını kapattırdılar ve çarşı girişlerini tutup kimsenin alışveriş için girememesini sağladılar. Birden yürüyüş kolları kalabalıklaşıp büyümeye başladı. Ana kola hedef Etmeydanı oldu ve Patrona Halil ve erkanı bu meydanı merkez seçtiler. Bir grup da Üsküdar'a geçip orada muzır çıkarmaya başladı. Asayişi sağlaması gereken Yeniçeri Ağası Hasan Paşa bu kargaşalığa önce müdahale eder göründü ise de kalabalık dallanıp budaklanınca korkup, kurtulma çaresini kaçıp saklanmakta buldu.

Sultan ve sadrazam Damad İbrahim Paşa Üsküdar'da idiler. İstanbul Kaymakamı karşıya geçip gelişmeler hakkında bilgiler verdi. Karşılık olarak yapacakları kararlaştırmak icin devlet adamları ve yüksek ulema Üsküdar'a çağrıldı ve Sancak-i Şerif Topkapı Sarayı'ndan çıkarılıp getirildi. O gece Sultan, Sadrazam ve devlet erkanı İstanbul'a geçip Topkapı Sarayı'na yerleştiler. Fakat o akşam Yeniçeriler ve Acemoğlanları da kazan kaldırıp, şeriat için yürüyüşe geçen ve geceyi sokaklarda geçiren halka katıldılar. 29 Eylül günü ayaklanmacılar İstanbul'un kontrolunu ellerine almışlardı. Patrona Halil yandaşlarına emirler verip yağmalar ve baskınlar düzenleyip isyana katılmayan veya isyancıların uygun görmedikleri kişilerin öldürülmelerine başlandı. Bu aranan ve kayıplara karışan kişiler arasında devrin ünlü şairi Nedim de bulunmaktaydı. Böylece Patrona bir terör havası yaratmayi ve kendine muhalef edeceklere gözdağı verip muhalefeti önlemeyi başardı. Etmeydanı'nda bulunan elebaşılar heyeti karargahına müderrisler getirip isteklerini fetvalar şekline dönüştürüp güya meşruiyet kazandılar. "Şeriat isteriz" yaygaralariyla sokaklara dökülmüş acayip halk psikolojisi içinde bulunan halk güruhuna, tomruk ve zindan mahkumlarının salınması ile katılanlar ve İstanbul'un bütün ayaktakımı öncülük ve liderlik etmeye başladı.

Bu gelişmeler üzerine Saray'dan gönderilen bir aracı ile Sultan III. Ahmet isyancıların ne istediklerinin sorulmasını istedi.
Patrona Halil, Sadrazam Damat İbrahim Paşa ile birlikte 37 kişinin kellelerinin kesilmesini istendiği belirtildi.
Sultan duruma el koymak için Sancak-i Şerif'in açılmasını ve müslümanların bu sancak altına çağrılmasını emretti.
Bu emire uyan çok az sayıda kişi Patrona Halil'in devriyeleri tarafından hemen dağıtıldılar.
Yeni Kaptan-ı Derya olarak atanan Abdi Paşa, Patrona ile şahsi bir görüşme yapıp uzlaşma yolları araştırdı; ama başarı kazanamadı.

Sadrazamın idamı

30 Eylül'de Topkapı Sarayı'nda yapılan toplantida Zulali Hasan Efendi Sadrazam İbrahim Paşa'nın idam edilmesini önerdi.
Ulemanin fetvası da alınarak akşama doğru Sadrazam İbrahim Paşa ve damatları Mustafa Paşa ve Mehmed Paşa Kapılararası'nda boğduruldular.
1 Ekim sabahı, cesetleri öküz arabalarına konulup Saray'dan çıkartılıp isyancılara verildi. Ayaklanmacılar cesetleri İstanbul sokaklarında sürükleyip herkese gösterdiler.

Fakat, ayaklanmacılar arasında bu cesetlerden hiçbirinin İbrahim Paşa'ya ait olmadığına dair bir şüphe uyandı.
Tekrar Saray'a bir yürüyüş başladı. Alay Köşkü önünde büyük bir kalabalık toplandı.
Padişah pencereden görünmek zorunda kaldı.

III. Ahmed'in tahttan feragati ve I. Mahmut'un tahta geçişi

Ulemadan Zulalî Hasan Efendi ve İspirzade asilerle uzlaşmaya gönderildiler. Fakat Patrona Halil ve diğer isyancı başları, bu sefer de tüm isteklerini yerine getiren Sultan III. Ahmet'in tahtan indirilmesini istediler. Uzlaşma heyeti de Patrona Halil ile isyanın sona ermesinin ancak Sultan III. Ahmed'in tahttan inmesi ile mümkün olacağına anlaştılar.

Kendisine ve ailesine zarar verilmemesi durumunda tahttan çekileceğini bildiren Sultan III. Ahmet, 30 Eylül gecesi yeğeni Şehzade Mahmud'u Kafes Köşkü'nden getirip önce alnından öptü; saltanata dair öğütlerde bulundu ve şehzadeleriyle birlikte yeni sultana biat etti.

I. Mahmud önce Hirka-i Saadet dairesinde namaz kılıp dua etti ve gece yarısından sonra iç biat törenine katılıp Saray halkının tebriklerini kabul etti. 2 Ekim,1730'da İstanbul Osmanlı tahtına I. Mahmut geçtiğini ilan eden cülus toplari ile uyandı.

O gün Sadrazamlığa Silahdar Mehmed Paşa tayin edilmişti. Babüsaade onune kurulan bir tahta oturan I. Mahmut için dış biat törenine hemen başlandı. Bu torende protokol ayaklanma liderlerinin uygunsuz giysi, hareket ve tavırları ile bir skandal oldu. Ön sırada baldırı çıplak Yeniçeri eri kıyafeti giyinmiş ile silahları kuşanmış olarak Patrona Halil, Muslu Beşe vb efradı yer almışdı.

Ayaklanmacılar hemen organize olmaya başladılar. Patrona Halil, İstanbul Kadısı olarak Müderris İbrahim'i, Yeniçeri Ağası olarak eski yoldaşı Nişli Kel Mehmed'i ve Sekbanbaşı olarak Urlu Murteza'yi atamıştı. Yeni Padişah, ayaklanmacıların hazırladığı listelere göre, ta en küçük görev olan kürsü şeyhliğine kadar, yeni atamalar yapmak zorunda kaldı. Örnegin, Patrona'ya ayaklanmadan önce borç vermiş ve ayaklanma sırasında kredi sağlamış olan Yanaki adlı bir Rum kasap Buğdan Voyvodalığı'na kâğıt üzerinde atanmıştı.

6 Ekim 1730'da yeni Padişah için Eyüp'da yapılan kılıç alayında İstanbul halkı arasından geçip camide, İslam peygamberi Hz. Muhammed'in kılıcını kuşandı.

Ayaklanmanın sonrası ve sonuçlar

Asiler daha önceki devirden elde kalan en önemli binaların bulundugu Saadabat'daki köşkleri yakıp küle döndürmeyi arzu etmekteydiler.
Fakat I. Mahmud bu yangına izin vermedi. Ama yine de buraların yıkılmalarına engel olamadı.

I. Mahmud ayaklanma elebaşılarını birer görevle İstanbul'dan uzaklaştırmayı denedi. Patrona Halil Yeniçeri Ağası tarafından yapılan 10 bin altın maaşla nerede isterse vali olması teklifini reddedip; amacının mal, mülk ve unvan edinmek olmadığını ve bozuk düzeni kaldırmak ana hedefi olduğunu belirtti. Güvenilir adamları aracılığıyla I. Mahmut, Kapıkulu asker ocaklarındaki isyancıları ve Patrona Halil etrafındaki kalabalığı kendi safına çekmekte biraz başarı kazandı. Patrona Halil, Şeyhülislam ve kazaskerin kefil olmaları ile bu yoldaşlarının ayrılmasını kabul etti.

Fakat yine bir ay boyunca Patrona sık sık Etmeydanı karargahından ayrılıp silahlı olarak Sultan'ın huzuruna çıkıp istek ve önerilerde bulunmakta ve ayrıca çarşı pazarda denetimde bulunmaktaydı. Kasım 1730 ortasında (çoğu Arnavut asıllı olan) Patrona Halil erkanı ile kapıkulu askerleri arasında, özellikle Patrona Halil erkanına sağlanan ayrıcalıklardan doğan hoşnutsuzluk dolayısıyla, uyuşmazliklar başladı. Bunu önlemek için Patrona Halil Sadaret Kaymakamı görevini yüklenmek istediğini Sultan'a bildirdi. Bunun zararını anlayan Sultan hemen Kaptan-ı Derya Canım Hoca Mehmed Paşa'ya bir plan hazırlatıp uygulamaya koydu.

23 Kasım'da genel gündemli bir Divan-ı Hümayun toplantısı hazırlanıp Patrona Halil ve bütün erkanı bu toplantıya çağrıldı. Burada 25 Kasım'da bir gizli toplantı yapılması kararlaştırıldı. Bu gizli toplantiya gelen Patrona, erkanı ve muhafızları birbirinden ayrıldı. Silahlarından arındırılan Patrona Halil ve erkanı Sünnet Odası'ndan alınarak bir baskınla öldürüldüler. Dışarıda bekleyen muhafızlar ise birer ikişer ayrı ayrı idam edildiler. Enderun avlusu ve Sofay-i Hümayun bir savaş meydanına döndü. Patrona, erkanı ve mufahızlarının kelleleri ve cesetleri Saray'dan arabalarla çıkarılınca zorba kalabalıkları da hemen dağıtıldı.

İstanbul sıkı bir denetime alındı. Özellikle hamamlarda çalışıp yaşayan Arnavutlar dağıtıldı.
2.000 kişi yakalanıp ya idam edildi ya da Anadolu'ya sürgüne gönderildi.
Böylece 25 Kasım'dan hemen sonra Patrona Halil isyanı kalıntıları sona erdirilip I. Mahmud'un gerçek saltanatı başladı.

Çevrimdışı busegül

  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Adana
  • 20005
  • +360/-0
  • Cinsiyet: Bayan
  • Allah birdir ve Muhammed (s.a.v.) onun elçisidir.
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Patrona Halil isyanı nasıl oldu? Ardından neler yaşandı?
« Yanıtla #1 : 01 Mayıs 2013, 12:30:15 »
Osmanlı tarihinde 1718–1730 yılları arasındaki dönem "Lâle Devri" olarak şöhret bulmuştur.
Bu isimlendirmede savaşsız geçen yıllar, sarayın ve çevresinin îmar faaliyetlerine yönelmesi, zevk ve eğlenceye önem verilmesi ve bu meyanda özellikle lâle olmak üzere birçok çiçekle saray, köşk ve bahçelerin süslenmesi tesirli olmuştur.

Bu devirde bazı lâle soğanlarının yüzlerce altın ettiği bilinmektedir. Bu dönem uğursuz bir isyan hareketi ile sona erer. İsyanın sebepleri arasında; Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın uzun (12 yıldan fazla) sayılabilecek sadaret görevinin İstanbul'da bazı gruplar arasında meydana getirdiği hoşnutsuzluk, önceleri başarıyla sürdürülen İran savaşlarında durumun tersine dönmesi sebebiyle bazı yerlerin -özellikle Tebriz'in- savaşılmadan kaybedilmesi, İran üzerine sefere çıkacağı duyurulan padişahın bir türlü sefere çıkmaması, bu durumun müsebbibi olarak İbrahim Paşa'nın görülmesi, yine İbrahim Paşa'nın özellikle Alman savaşlarındaki başarısızlıkları sebebiyle kapıkulları ve yeniçerilerle ilgili yapmaya çalıştığı düzenlemeler, nihayet aşırıya kaçan zevk ve sefa eğlencelerinin halk üzerindeki olumsuz tesirleri sayılabilir.

İsyan hareketi, devlet adamlarının sayfiyelerde bulunduğu ve İstanbul'un nispeten sakin olduğu eylül sonlarında gerçekleşir. Bu sırada padişah ve önemli devlet erkânı İran üzerine yapılacak sefer-i hümâyûn için Üsküdar'a dikilen sancak-ı şerifin yanında, ordugâhta bulunmaktadır. İstanbul kaymakamı gereken tedbirleri ânında ve cesaretle alamadığı için isyan gittikçe büyür. Hapishanelerdeki mahkûmlar salıverilir. İsyanı duyan padişah Topkapı Sarayı'na gelir. Asilere karşı sancak-ı şerifin çıkarılması da bir netice vermez. Bu esnada asilerden, otuz yedi kişinin kendilerine verilmesi talebi gelir. Her ne kadar başlarda isyan padişaha değil de sadrazama karşıymış gibi gösterildiyse de, aslında durum öyle değildir.

Damat İbrahim Paşa ve damatları Kaptan-ı Derya Mustafa Paşa ile Sadaret Kethüdası (içişleri bakanı) Mehmed Paşa'nın idam edilerek asilere teslimi de isyanı sona erdirmez ve Sultan 3. Ahmed, 34 yaşındaki yeğeni Mahmud lehine saltanattan feragat eder. İsyanın elebaşıları önemli görevlere getirilir, Lâle Devri'nde inşa edilen yüzlerce saray ve konak yıkılır, önemli devlet adamlarının ikametgâhları yağmalanır. Patrona Halil, Yanaki adındaki bir Rum kasabı, Boğdan (Moldovya) Prensi yaparak Romanya'ya gönderir, kendisi de Divan-ı Hümayun toplantılarına zorla katılarak o güne kadar görülmemiş serkeşlikler sergiler. Yeni padişah onları tepelemeye muvaffak olana kadar, asiler kırk altı gün boyunca devlet çarkını istedikleri gibi çalıştırır.

Patrona Halil İsyanı; asker kökenli bazı kimselerin ayak takımını da kışkırtarak başlattığı, ulemadan bazılarının ve Damad İbrahim Paşa'ya düşman bir kısım devlet adamlarının yardımlarıyla büyüyen, kabiliyetsiz idarecilerin zamanında önlem alamadığı için çığırından çıkan bir harekettir. On iki yıl devam eden ve bütün olumsuzluklarına rağmen bir îmar ve restorasyon dönemi olarak da kabul edilebilecek "Lâle Devri" bu isyanla sona erer.