KUR’ÂN’IN TANIMI
1.Kur’ân” lafzının kökü hakkında, İslâm âlimleri’nin
ileri sürdüğü görüşler nelerdir?
Cevap: Kur’ân/القرآن” kelimesinin hemzesiz ve türemiş
olduğunu savunanlar.Kur’ân” kelimesinin hemzesiz,
türememiş ve alem-i mürtecel olduğunu
savunanlar.Kur’ân” kelimesinin hemzeli ve türemiş
olduğunu savunanlar.
2.Kur’ân/القرآن ”kelimesinin hemzesiz ve türemiş
olduğunu savunanların görüşleri nelerdir?
Cevap:
• Kur’ân lafzı, “karînetün” kelimesinin çoğulu ve
aynı zamanda hemzesiz olan “el-karâin/القرائن
“lafzından türemiştir. Bu görüşü Ebû Zekeriyyâ’
Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ’ ileri sürmüştür.
Gerekçesi ise, Kur’ân âyetlerinin bazısının
bazısını tasdik etmesi, bir kısmının diğerine
karîne ve benzer Kur’ân’ın Tanımı ve Unsurları
olmasıdır. Halbuki Arap dilinde kelimeler, ya
fiilden ya da mastardan türetilir, çoğul bir
kelimeden türetilmez. Dolayısı ile bu görüş doğru
değildir.
• Kur’ân kelimesi, sözlükte bir şeyi diğer bir şeye
yaklaştırmak anlamına gelen karene قرن /
fiilinden türemiştir. Eş ’ arî ve ona tâbi olanların
ortaya attığı bu görüşe göre, Kur’ân lafzının bu
fiilden türemesi onun, harf, kelime, âyet ve
sûrelerinin birbirlerine bitişik ve yakın olmaları
nedeniyledir. Ancak her kitabın kelime ve
bölümleri, tabiî olarak birbirine bitişik ve yakın
olur. Bir kitabı, özellikle Kur’ân gibi bir şaheseri,
bu tür tabiî özelliklerinin dikkate alınarak
isimlendirilmesi mantıklı değildir.
3.Kur’ân” kelimesinin hemzesiz, türememiş ve alem-i
mürtecel olduğunu savunanlar’ın görüşleri nelerdir?
Cevap:
Şafiî ve taraftarlarına göre “Kur’ân lafzı hemzeli
değildir; “el/ال” ile ma’rife yapılmış ve mürteceldir (bir tür
özel isimdir); Hz. Peygamber’e inen kelâma özel isim
olarak konmuştur, türememiş, kara’e/قرأ’den de
alınmamıştır, şayet kara’e’den alınmış olsaydı her okunan
şeyin Kur’ân olması gerekirdi”. Dikkat edilirse burada
Kur’ân lafzının alem-i mürtecel olduğu belirtilmiştir. Arap
dilinde alem-i mürtecel, ilk anda bir şeye isim olarak
konmuş, bundan sonra da başka hiç bir şeyde
kullanılmayan özel isimdir. Bu tür özel isimde herhangi
bir değişiklik yapılmaz; harflerine harf ilave etmek, onları
noksanlaştırmak veya değiştirmek mümkün değildir.
Başlangıçta nasıl konmuşsa sürekli olarak o şekilde kalır.
Eğer o başlangıçta isim olarak konurken, “el” takısız ise,
daha sonra ona “el” takısı eklenmez; “el” takısı ekli ise, bu
takı onun bir parçası olup ondan ayrılmaz. Kur’ân’da
toplam 70 defa geçen Kur’ân lafzı, 50 yerde “el” takısı ile
birlikte, 20 yerde de “el” takısı olmadan zikredilmiştir.
Eğer Kur’ân kelimesi alem-i mürtecel olsaydı onun ya
tamamen “el” takısı olmadan ya da “el” takısı ile birlikte
zikredilmesi gerekirdi. O halde bu görüş de tutarlı
değildir.
4. Schwally, Wellhausen ve Horovitz gibi oryantalistlere
göre “Kur’ân” lafzı Süryanice veya İbrânice, keryânî -
kiryânî kelimelerinden alınmıştır. Onların bu görüşlerinin
doğru olmadığının delilleri nelerdir?
Cevap:
• Arabça, Süryânice ve İbrânice, Sâmi dilleri
ailesindendir. Bu dil ailesinin en eskisi, üstünü,
gelişmişi ve zengin kelime hazinesine sahip olanı
Arapça’dır. Şimdi kendilerinden daha eski ve zengin
olan bir dilin o dillerden kelime aldığını iddia etmek
yanlıştır. Esasen, bunun aksi yani, Arapça’dan o
dillere birtakım kelimelerin geçmiş olması doğrudur.
• Kur’ân’da da belirtildiği gibi, İslâmiyet öncesi
Araplar, -bir kaç kişi dışında- ümmî bir toplum idi.
Sözlü rivâyet esastı; edebî ürünler, kıssalar ve
haberler hafızaya dayanıp şifâhî olarak
naklediliyordu. Bunların yazıya geçirilmesine hicretin
birinci yüzyılından itibaren başlandı. Şimdi, böyle bir
câhiliye döneminde diller arası kelime geçişlerini
sağlıklı bir şekilde tesbit etmek hiç bir surette
mümkün değildir. Dolayısı ile böyle bir devrede,
herhangi bir dilden bir kelimenin diğer bir dile
geçtiğini iddia etmek ne kadar doğru ise, bunun aksini
iddia etmek de o derece doğrudur.
• İnsanlar, ihtiyaçlarına göre kelime ihdâs ederler,
ortaya çıkan yeni eşyalara yeni isimler bulurlar.
Câhiliyye devri Arab edebiyatı ile Arapların sosyal
hayatında dinin çok az bir yeri vardı. Yani Kur’ân
yoktu. Olmayan bir şeyi isimlendirmek, o, şu veya bu
dilin, şu veya bu kelimesinden türedi, demek ise
mümkün değildir.
5. Kur’ân” lafzı ile ilgili doğru görüş nedir?
Cevap:Kur’ân” lafzı, İslâmiyet/Kur’ân ile beraber gelmiş,
“okumak” anlamındaki kara’e’den türemiş, fu’lân
vezninde, Arapça kökenli bir kelimedir. Bunun dışındaki
görüşler yanlıştır.
6. Kur’ân’ın diğer bazı isimleri nelerdir?
Cevap: El-Kitâb, Ümmü’l-Kitâb, el-Furkân, el-Mesânî,
en-Nûr, ezZikr, el-Hüdâ, eş-Şifâ, Sıdk ve el-Hak.
7. Kur’ân’ın terim anlam nasıldır?
Cevap: Kur’ân, Hz. Muhammed’e vahiyle indirilmiş,
tevâtürle nakledilmiş, mushaflarda yazılmış, tilâvetiyle
ibâdet edilen, bir sûresinin –dahi olsa- meydana
getirilmesi için meydan okuyan, Fâtiha sûresiyle başlayıp
Nâs sûresiyle sona eren, Allah’ın kelâmıdır.
8. Allah’ın kelâmı” ifadesiyle ne anlatılır?
Cevap: İnsanların, meleklerin ve cinlerin sözleri tanımın
dışında kalmıştır. Çünkü Kur’ân, sadece Allah’ın
kelâmıdır.
9. Tevâtürle nakledilmiş” ifadesiyle ne anlatılır?
Cevap: Şâz olan kırâat şekilleri ve diğer nakiller tarifin
dışında bırakılmıştır. Ayrıca bu ifade, Kur’ân’ın
sübûtunun kat’î olduğunu da göstermektedir.
10. Tilâvetiyle ibâdet edilen” ifadesiyle ne anlatılmak
istenmiştir?
Cevap: Kur’ân tercümelerinin, tefsîrlerinin, âhâd
kırâatların, nebevî ve kudsî hadîslerin, namazlarda ve
ibâdet maksadıyla okunmalarının câiz olmadığı belirtilmiş
ve bunların tarifin dışında bırakılmaları sağlanmıştır.
11. Kur’ân ‘ın gönderiliş amacı nedir?
Cevap:Kur’ân, tüm insanlığı hidâyete getirmek amacıyla
nâzil olmuş, evrensel bir ilâhî mesajdır.
12. Mekkî âyet ve sûrelerde, ne işlenmiştir?
Cevap: Allah’ın birliği, kudreti ve lütufkârlığı ile âhiret
günü ve dirilme gibi uhrevî konular geniş olarak
işlenmiştir.
13. Medenî olan âyet ve sûrelerde, ağırlıkla olarak ne
işlenmiştir?
Cevap: Mekkî sûrelerin ihtiva ettiği başlıca konuların yanı
sıra, ibâdât ve muâmelât konuları ağırlık kazanmıştır.
14. Kur’ân ile daha önceki ilahî kitaplar arasında ne gibi
farklar vardır?
Cevap:Vahyedilme, kayda geçirilme, günümüze gelme,
üslûp ve muhtevâ açısından önemli farklılıklar vardır.
15. İnciller’in özelliği nedir?
Cevap: Hz. Îsâ’nın hayatını anlatan biyografi kitapları
olup çeşitli yazarlar tarafından yazılmış ve bu yazarların
duydukları ve ulaşabildikleri kaynaklardan derledikleri
bilgileri içermektedir.
16. Kitâb-ı Mukaddes’in özelliği nedir?
Cevap: Çeşitli yazarlar tarafından farklı dönemlerde
yazılmış farklı edebî türlerdeki yazılardan meydana
gelmektedir. Onda tarihî yazıların yanı sıra dinî hükümler,
hikmet türü bölümler, dua ve münâcâtlar bulunmaktadır.
Kitâb-ı Mukaddes’e ait bölümlerin çoğu, adını taşıyan
kişiler tarafından yazılmamıştır; ayrıca bazen birden çok
kitap belli bir yazara nispet edilmiştir.
17. Kitâb-ı Mukaddes’le Kur’ân arasındaki ortak konular
nelerdir?
Cevap: Özellikle kâinatın ve insanın yaratılışı, cennetten
çıkarılış, Nûh tufanı, Hz. İbrahim, İshak ve Ya’kub,
İsrâiloğullarının tarihi, Hz. Yûsuf, Hz. Mûsâ ve onun
Firavun’la mücadelesi, Mısır’dan çıkış, İsrâiloğullarının
çöldeki hayatı, buzağıya tapma, Tâlût, Dâvûd ve
Süleyman, çeşitli peygamberlerin tebliğ faaliyetleri,
Zekeriyyâ ve oğlu Yahya, Meryem ve oğlu Îsâ ile
havariler gibi konular.
18. Fezâilu’l-Kur’ân nedir?
Cevap: Kur’ân’ın tamamını veya bazı sûre ya da
âyetlerini öğrenip okuyan, öğreten, dinleyen, ezberleyen,
hükümlerine göre amel edenlerin kazanacakları sevapları,
bazı sûre yahut âyetlerin şifalı olduğunu bildiren hadisleri
içeren literatür için kullanılan bir tabirdir.
19. Fezâilu’l-Kur’ân’la ilgili hadisler incelendiğinde
onların kaç kısma ayrıldığı görülür?
Cevap:
• Kur’ân’ın bütününün fazîletine dair hadîsler: “Sözün
en hayırlısı, Allah’ın Kitâb’ıdır” hadîsi gibi.
• Kur’ân’ın sûrelerinin fazîletine dair hadîsler: “Nefsim
kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki o (İhlâs
sûresi), Kur’ân’ın üçte birine denktir” gibi.
• Kur’ân âyetlerinin fazîletine dair hadîsler: “Geceleri,
Bakara sûresinin sonundan iki âyet okuyan kimseye o
iki âyet kâfî gelir” hadîsi gibi.
KUR’ÂN’IN UNSURLARI
20. Âyet kelimesi sözlükte ne manaya gelir?
Cevap: İz, açık işaret, burhân, emâre, ibret, nişâne,
şaşırtıcı iş ve mucize manasına gelmektedir.
21. Terim olarak âyet, ne manaya gelir?
Cevap: ‘’Kur’ân’ın herhangi bir sûresinde, bir veya birkaç
kelime ya da cümleden meydana gelen ve başından ve
sonundan ayrılmış olan bölümlere” denir.
22. Kûr’ân’daki âyetlerin sayısı konusundaki görüşler
nelerdir?
Cevap: Kur’ân’da, İbn Abbas 6216, Basralılar 6204,
Medîneliler 6219, Şamlılar 6226, Kûfeliler de 6236 âyet
bulunduğunu ifade etmektedirler. Bu son (6236) görüşün
daha doğru olduğu belirtilmektedir.
23. Âyetlerin sayısı hakkında bu değişik rakamların ortaya
atılmasının sebebi nedir?
Cevap: Bazı âyetlerin sonlarının neresi olduğu, sûrelerin
başlarında bulunan besmelelerin âyet olarak kabul edilip
edilmemesi ve hurûf-ı mukatta’anın müstakil bir âyet
sayılıp sayılmaması gibi konularda ileri sürülen görüşlerin
farklılığından kaynaklanmaktadır.
24. Kur’ân’ın âyetlerinin en uzunu hangisidir?
Cevap: Müdâyene âyeti denilen Bakara sûresidir , 282
ayettir.
25. İlk inen âyetler hangileridir?
Cevap: Alak sûresinin ilk beş âyetidir.
26. Besmelelerin bir âyet olup olmadıği ile ilgili mezhep
imamlarının görüşleri nelerdir?
Cevap: Hanefilere göre, sûrelerin başında bulunan
besmeleler, bulunduğu sûreden ayrı olarak başlı başına
birer âyettir. İmam Şâfiî’ye göre besmele, Fâtiha’nın
başından bir âyettir. İmam Mâlik’e göre sûre başlarındaki
besmeleler Kur’ân’dan değildir. Ahmed b. Hanbel’den bu
konuda iki görüş vardır: 1. Besmele, Fâtiha ve diğer
sûrelerin başından birer âyettir. 2. Sûrelerden ayrı olarak
birer âyettir.
27. Hangi sûrenin başında besmele yoktur?
Cevap: Tevbe sûresinin.
28. Tilâvet secdesi nedir?
Cevap: Okunması veya dinlenmesi halinde secde edilmesi
gereken âyetlere secde âyeti, bu sebeple yapılan secdeye
de tilâvet secdesi denir.
29. Kur’ân’da hangi sûrelerde secde âyeti vardır?
Cevap: I) Arâf (7), 206. II) Ra’d (13), 15. III) Nahl (16),
49. IV) İsrâ’ (17), 107. V) Meryem (19), 58. VI) Hac (22),
18. Şâfiî’ye göre bu sûrede iki secde vardır. Biri bu 18.
âyette, diğeri de şu 77. âyettedir. Hanefîlere göre, 77.
âyetteki namaz secdesidir. VII) Furkân (25), 60. VIII)
Neml (27), 25. IX) Secde (32), 15. X) Sad (38), 24. XI)
Fussilet (41), 37. XII) Necm (53), 62. XIII) İnşikâk (84),
21. XIV) Alak (96), 19.
30. Tilâvet secdesi nasıl yapılır?
Cevap: Tilâvet secdesi için ayağa kalkılır ve kıbleye
dönülür. “Niyet ettim Allah rızası için tilâvet secdesi
yapmaya” (namaz içinde sadece kalben niyet edilir)
şeklinde niyet edildikten sonra, eller yukarı kaldırılmadan
“ellâhü ekber” denilerek secdeye varılır ve secdede, üç
defa “sübhâne rabbiye’l-a’lâ” denilir. Sonra tekbir alınarak
ayağa kalkılıp, “semi’nâ ve eta’nâ ğufrâneke rabbenâ ve
ileyke’l-masîr” okunduktan sonra tilâvet secdesi
tamamlanmış olur.
31. Secde ayetinin hükmü nedir?
Cevap: Tilâvet secdesi, Hanefîlere göre vâciptir.
32. Terim olarak sûre ne manaya gelir?
Cevap: Ayetlerden en az üç âyettenmeydana gelen, başı
ve sonu bulunan müstakil Kur’ân parçası” demektir.
33. Kur’ân’da kaç sûre vardır ve Mekki , Medeni durumu
nedir?
Cevap:114 sûre vardır. Bu 114 sûrenin, Übey b. Ka’b’a
göre 87’si Mekkî, 27’si ise Medenîdir.
34. Sûrelerin tertibi kim tarafından yapılmıştır?
Cevap: Bu konuda üç görüş vardır:
• Sûrelerin tamamının tertibi Hz. Peygamber’e
dayanmaktadır (tevkîfî). Bu görüşte olanlar, Hz.
Osman döneminde yazılıp İmam adı verilen Mushaf’ı,
ellerinde özel Mushafları olanlar da dahil olmak üzere
bütün ashâbın ittifakla kabul ettiğini delil olarak ileri
sürmektedirler. Sûrelerin İmam Mushaf’taki tertîbi,
bugün elimizde bulunan Mushaflardaki tertîbin
aynısıdır.
• Sûrelerin tamamının tertîbi sahâbenin ictihâdı ile
olmuştur. Bu görüşte olanlar, Hz. Osman tarafından
imhâ ettirilmeden önce, bazı sahâbîlerin ellerinde
bulunan Mushaflardaki sûrelerin tertibinin farklı
olmasını delil göstermektedirler.
• Sûrelerin tertîbinin bir kısmı Hz. Peygamber’in
bildirmesi, bir kısmı da sahâbenin ictihâdı ile
olmuştur.
35. Kur’ân’da sûreler, uzunluk ve kısalıklarına göre nasıl
tasnîf edilmiştir?
Cevap:
• es-Sebu’t-tuvel: En uzun yedi sûre demektir. Bunlar,
Fâtiha’dan sonra gelen Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ,
Mâide, En’âm, A’râf, Enfâl-Tevbe’dir. Bazıları EnfalTevbe
yerine Yunus sûresini koymaktadırlar.
• el-Mi’ûn: Birinci gruptan sonra gelen ve âyet adedi
yüz civarında olan sûrelerdir. Bunlar, es-sebu’ttuvel’in
sonundan Secde sûresinin sonuna kadar olan
kısımda yer alırlar.
• el-Mesânî: Âyet adedi yüzden az olan sûrelerdir.
Bunlar, Ahzâb sûresinin başından Kaf sûresinin
başına kadar olan sûrelerdir. Bu sûreler, âyet sayıları
es-sebu’t-tuvel ve el-mi’ûn’dan az olması nedeniyle
daha çok okunup tekrarlandığı için el-mesânî diye
isimlendirilmişlerdir.
• el-Mufassal: Mushafın son bölümü olup, Kaf
sûresinin başından Nâs sûresinin sonuna kadar olan
sûreleri içine almaktadır. Bu sûrelere, kısalığı
sebebiyle besmele ile sık sık ayrıldığı için bu isim
verilmiştir.
36. Sûreler isimlerini nereden almıştır?
Cevap: İlk kelimelerinden (lem yekün gibi), başlarındaki
hurûf-ı mukatta’a’dan (Yâsîn gibi), kıssasını ihtivâ
ettikleri şahsiyetlerden (Nûh gibi) veya topluluklardan
(Münâfikûn gibi) ya da konularının birinden almışlardır.
Bazen bir sûrenin birden fazla ismi bulunmaktadır. Meselâ
Fâtiha sûresinin, el-Vâfiye, el-Kâfiye, eş-Şâfiye ve esSebu’l-Mesânî
gibi 20’den fazla ismi vardır. Bazen de
birden fazla sûreye bir isim verilmiştir. Meselâ Zehrevân
(Bakara-Âl-i İmrân) ve Muavvizetân (Felak-Nâs) gibi.
37.Sûrelerin Mekkî veya Medenî oluşları hakkındaki
görüşler nelerdir?
Cevap:
• Vahyin indiği mekân dikkate alınarak yapılan taksim.
Buna göre Mekke’de ve (Mina ve Arafat gibi)
Mekke’ye yakın yerlerde nâzil olan âyet ve sûrelere
Mekkî, Medîne’de ve (Bedir ve Uhud gibi)
Medîne’ye yakın yerlerde inen âyet ve sûrelere
Medenî denir.
• Muhâtaplar dikkate alınarak yapılan taksim. Buna
göre, Mekkelilere hitap eden âyet ve sûrelere Mekkî,
Medînelilere hitap eden âyet ve sûrelere de Medenî
denmektedir.
• Zaman dikkate alınarak yapılan taksim. Buna göre,
hicretten önce inen âyet ve sûrelere Mekkî, sonra inen
âyet ve sûrelere de Medenî denir. İşte doğru olan
görüş budur.
38: Mekkî sûrelerin özellikleri nelerdir?
Cevap:
• İçinde “kellâ” lafzı olan,
• Secde âyeti ihtiva eden,
• Bakara sûresi hariç, içinde Âdem ve İblîs kıssası yer alan,
• Bakara ve Âl-i İmrân sûresi hariç, başında hurûf-ı mukatta’a bulunan,
• Bakara hariç, içinde peygamberlerin ve geçmiş milletlerin kıssaları anlatılan
• Bazı istisnalar dışında, içinde “ey insanlar” ibaresi
bulunup, “ey îmân edenler” ibaresi bulunmayan
sûrelerin hepsi Mekkîdir.
• Muhtevâ olarak: a. Mekkî sûrelerde şirke ve
putperestliğe karşı bir mücadele vardır. Müşriklerin
bâtıl inançları çürütülerek şirk ortadan kaldırılmaya
çalışılır. b. Tek Allah inancı, nübüvvet ve âhirete
îmân esasları veciz ifadelerle anlatılır. c. İyi ahlaka
sarılmaya ve istikamete teşvik ederler. d. Âyet ve
sûreler kısa, ifadeler hararetli ve vurguludur. c.
Kasemlere fazla yer verilmiştir. e. Mekkî sûrelerde,
rûhânî cezbeler ve tatlı mûsıkî ahenkler vardır.
39. Medenî sûrelerin özellikleri nelerdir?
Cevap:
• Ankebût sûresi hariç, içinde münafıklardan bahsedilen,
• Cihâda izin veren ve cihad hükümlerini beyan eden,
• Hudûd ve miras paylaşımından bahseden,
• Bazı istisnalar dışında, içinde “ey îmân edenler”
ibaresi bulunan,
• İbâdât ve muâmelât konuları tafsîlatlı olarak yer alan,
• Ehl-i kitabın batıl inançları ve yanlış davranışlarını
anlatıp onları İslâm’a davet eden sûrelerin hepsi Medenîdir.
KUR’ÂN’IN OKUNMASI
40. Kırâat nedir?
Cevap:Kur’ân’ın kelimelerinin eda keyfiyetlerini ve
ihtilaflarını nakledenlerine isnat ederek bilmektir.
41. Kırâat konusu nedir?
Cevap:Telaffuzlarındaki ihtilaf ve edâlarındaki keyfiyet
bakımından Kur’ân’ın kelimeleridir.
42. Kırâat gayesi nedir?
Cevap:Mütevâtir kırâatların zabt melekesini elde etmektir.
43. On kırâat imamı ve meşhur olan râvîleri kimlerdir?
Cevap:
1. Nâfi. Râvîleri Kâlûn ve Verş’tir.
2. İbn Kesîr. Râvîleri Bezzî ve Kunbul’dur.
3. Ebû Amr. Râvîleri Dûrî ve Sûsî’dir.
4. İbn Âmir. Râvîleri Hişâm ve İbn Zekvân’dır.
5. Âsım. Râvîleri Ebû Bekir Şu’be ve Hafs’tır.
6. Hamza. Râvîleri Halef ve Hallâd’tır.
7. Kisâî. Râvîleri Leys ve Dûrî’dir.
8. Ebû Ca’fer. Râvîleri İsâ b. Verdân ve Süleyman b. Cemmâz’dır.
9. Ya’kûb. Râvîleri Ruveys ve Ravh’tur.
10. Halef. Râvîleri İshak b. İbrâhîm ve İdris b. Abdilkerîm’dir.
44: Kırâatların sahih olması şartları nelerdir?
Cevap:
1. Kırâat, sahîh ve muttasıl bir senedle Hz.
Peygamber’e ulaşmalı.
2. Takdiren de olsa Hz. Osman döneminde
çoğaltılan nüshalardan birinin hattına uymalı.
3. Bir vecihle de olsa Arap dilinin kâidelerine
uygun olmalı.
Bu üç şartı birden taşıyan kırâat sahihtir. Bazıları, kırâatın
sahih olmasi için üçüncü şarta gerek olmadığını
belirtmektedirler.
45. Mütevâtir kırâat nedir?
Cevap:Yalan üzere ittifak etmeleri aklen mümkün
olmayan bir topluluğun diğer bir topluluktan rivâyet ettiği
kırâata, mütevâtir kırâat denir.
46. Meşhur kırâat nedir?
Cevap: Senedi sahîh, Arap dilinin kâidelerine ve Hz.
Osman döneminde çoğaltılan nüshalardan birinin hattına
uygun olan, ancak tevâtür derecesine ulaşamayan kırâata,
meşhur kırâat denir.
47. Âhâd kırâat nedir?
Cevap:Senedi sahîh olup, ya Arapça kâidelere ya da Hz.
Osman döneminde çoğaltılan nüshalardan birinin hattına
uygun olmayan kırâata, âhâd kırâat denir. Bu kırâat ile
okumak câiz değildir.
48. Şâz kırâat nedir?
Cevap:Senedi sahîh olmayan kırâattır. Bununla da Kur’ân
okumak câiz değildir.
49. Mevzû (uydurma) kırâat nedir?
Cevap: Asılsız olarak yalnız okuyanına isnat edilen
kırâattır. Bu kırâata göre de Kur’ân okumak câiz değildir.
50. Bugünkü kırâatların çeşitleri nelerdir?
Cevap: Âsım kırâatı: Bugün Müslümanların ekseriyeti
Kur’ân’ı, Âsım kırâatının Hafs rivâyetine göre
okumaktadırlar. Mısırlılar, her ne kadar Nâfi kırâatının
Verş rivâyetini kabul etseler de daha kolay olduğu için
Hafs’ın rivâyetini tercih etmektedirler. Nâfi kırâatı: Mısır
hariç, Kuzey Afrika’da yaşayan Müslümanlar Kur’ân’ı,
Nâfi kırâatının Verş rivâyetine göre okumaktadırlar. Ebû
Amr’ın kırâatı: Sadece Sudan’ın bir kısmında
okunmaktadır.
51. İbtidâ nedir?
Cevap:İlk defa okumaya başlamaya veya vakıftan sonra
kırâata devam etmek için tekrar başlamaya” denir.
52. Vakfın kısımları nelerdir?
Cevap:
• Tam vakıf (vakf-ı tâm). Kendisinden sonrası ile
lafız ve manâ yönünden alakası bulunmayan bir
kelime üzerinde yapılan vakfa tam vakıf denir.
• Kâfî vakıf (vakf-ı kâfî): Kelâm, lafız ve manâ
yönünden tamamlanmakla beraber yine de
kendinden sonrası ile anlam bakımından bir
alakası varsa bu tür yerlerde yapılan vakfa, kâfî vakıf denir.
• Hasen vakıf (vakf-ı hasen): Kelâm, lafız ve manâ bakımından tamamlanmakla beraber, yine de
onun kendisinden öncesi veya sonrası ile lafız
yönünden bir ilgisi varsa bu vakfa, vakf-ı hasen denir.
• Kabih vakıf (vakf-ı kabîh): Kelâm, lafız ve manâ
yönünden tamamlanmadan ve kendisinden
sonraki lafız ile her iki cihetten şiddetli alakası
bulunan yerde yapılan vakfa, vakf-ı kabîh denir.
53. İbtidânın da şu kuralları nelerdir?
Cevap:
• Vakf-ı tâm ve vakf-ı kâfî olan yerlerde durduktan
sonra peşinden gelen kelimeden başlamak uygun
olur.
• Vakf-ı hasen, âyet sonunda ise takip eden âyetin
başından okunarak devam edilir, eğer âyet
ortasında yapılmışsa, mananın bütünlüğünü
sağlamak şartıyla o kelimeden veya daha geriden
alınarak başlanır.
• Vakf-ı kabihlerde ise, yine mana bütünlüğü
dikkate alınıp o kelimeden veya daha geriden
alınarak başlanır.
54. Kur’ân-ı Kerîm’i okuyuş şekilleri nelerdir?
Cevap:
• Tahkîk: Kırâat ilminde tahkîk, her bir harfin
hakkını tam vermek, medlerini yeterince
uzatmak, harekeleri birbirinden ayırmak,
şeddeleri tam yapmak ve gunnelerin hakkını
vermek gibi tecvîd kurallarını yerine getirmede,
okuyuş hassasiyetinin en son imkânını kullanarak
Kur’ân’ı okuma tarzıdır.
• Hadr: Kırâat ilminde hadr, Kur’ân’ı, tecvid
kâidelerine uyarak hızlı bir şekilde okumaya
denir.
• Tedvîr: Tahkîk ile hadr arasında bir okuyuş
tarzıdır.