MUHKEM-MÜTEŞABİH
1. Muhkem-Müteşâbih kelimelerinin sözlük anlamları
nelerdir?
Cevap: Muhkem, h-k-m (حكم) kökünden türemiş bir
isimdir. H-k-m fiil kökü ise Arapça’da hüküm vermek,
hükmetmek, sağlam ve dayanıklı olmak gibi anlamlara
gelir. Müteşâbih ise, ş-b-h (شبه) kökünden türer. Ş-b-h
fiil kökü ise, benzemek, ayırt edilmesi zor olacak şekilde
birbirine benzer olmak, benzediği için de şüphe
uyandırmak gibi anlamları ifade eder.
2. Muhkem-müteşâbih kelimelerinin terim/ıstılah manaları
nelerdir?
Cevap: Muhkem, delaleti açık, manası başka bir konuyla
karışmayacak derecede net olan âyetlere denir. Demek ki
muhkem âyetlerin manaları, başka bir konuyla
karıştırılmayacak şekilde kolaylıkla anlaşılmakta,
manalarını anlamak için başka bir izah veya delile ihtiyaç
duyulmamaktadır. Müteşâbih ise birçok manaya ihtimali
olan ve bu manalardan birini tayin edebilmek için hârici
bir delile ihtiyacı olan âyetlerdir.
3. Kur’ân’daki muhkem-müteşâbih konusunu
kavrayabilmek için hangi ayeti dikkate almak lazım?
Cevap: “Sana Kitabı (Kur’ân’ı) indiren O’dur. Onda bir
kısım âyetler muhkemdir ki bunlar kitabın anasıdır. Diğer
bir kısmı da müteşâbihlerdir. Kalplerinde eğrilik
bulunanlar sırf fitne çıkarmak ve te’vîline yönelmek için
onun müteşâbih kısmının ardına düşerler. Halbuki onun
te’vîlini Allah’tan başka kimse bilmez. İlimde
derinleşenler ise, biz ona inandık, hepsi Rabbimizden
derler. Bunu ancak akıl sahipleri düşünür” (Âl-i İmrân (3),
7). Görüldüğü gibi bu âyette Kur’ân’ın iki kısımdan
oluştuğu ifade edilmiştir. Buna göre bir kısım âyetler
muhkemdir ve bunlar Kur’ân’ın özünü ve temelini
oluştururlar. Kur’ân’ın diğer kısım âyetleri ise
müteşâbihlerdir.
4. Kur’ân’da müteşâbih âyetlerin bulunmasının sebepleri
nelerdir?
Cevap: Kur’ân’da müteşâbih âyetlerin bulunmasında
insanlığın ilerlemesi, medeniyetlerin kurulması açısından
önemli faydalar bulunmaktadır. Bir taraftan arayış içinde
olmak, diğer taraftan hangi noktaya ulaşırsa ulaşsın son
noktaya ulaşamadığını bilmek, insanın halifelik görevinde
başarılı olmasında, yönettiği dünyayı mamur ve huzurlu
hale getirmesinde kilit rol oynamaktadır.
5. Genel olarak usûl âlimleri müteşâbih âyetleri kaç
kısımda değerlendirmişlerdir?
Cevap:
• Muhkemlerle karşılaştırıldığında manası
bilinebilenler.
• Hakikatini bilmeye imkân bulunmayanlar.
6. Müteşâbih sıfatlar hakkında selef mezhebinin görüşü
nedir?
Cevap: Buna göre Allah’ın müteşâbih sıfatları bilinir gibi
görünse de, bu sıfatların Allah’a isnadı beşer açısından
imkansızdır. Bu durumda yapılması gereken şey bu
sıfatların delaletlerini Allah’a havale etmektir. Yani, bu
sıfatlara sadece olduğu gibi inanmak ve mahiyetine ilişkin
bir yorumda bulunmamak gerekir. Bu yaklaşıma sahip
âlimlere misâl olarak Evzâî, Süfyân-ı Sevrî, Mâlik b.
Enes, İmam Şafiî gibi isimleri saymak mümkündür.
Meselâ büyük mezhep imamı Mâlik b. Enes’e Allah’ın
arşa istiva etmesi sorulduğunda şu cevabı vermiştir:
“İstiva malumdur, keyfiyeti meçhuldür, bu konuda soru
sormak ise kötü bir şeydir, bidattır.”
7. Müteşâbih sıfatlar hakkında halef mezhebinin görüşü
nedir?
Cevap: Bu yaklaşımda olan âlimler ise manaları sadece
Allah tarafından bilinenler hariç, müteşâbihlerin belli usul
ve kurallar çerçevesinde te’vîl edilebileceğini, Allah’ın
zâtına yakışır bir manaya hamledilebileceğini kabul
ederler. Hasan-ı Basrî’den itibaren bazı mütekaddim
âlimlerle hemen hemen tüm kelamcılar bu yaklaşımı
benimsemişlerdir.
HURÛF-I MUKATTA’A (Kesik Harfler)
8. “El-hurûfu’l-mukatta’a ne demektir?
Cevap: Kur’ân’da bazı sûrelerin başında bazen bir, bazen
de bir kaç harfin birleşmesinden meydana gelen rumuzlar
bulunmaktadır. Bu harflere kesik harfler manasında “elhurûfu’l-mukatta’a”
adı verilmektedir.
9. “El-hurûfu’l-mukatta’a hangileridir?
Cevap: Söz konusu harfler şunlardır: Elif lâm mîm, Elif
lâm râ, Elif lâm mîm râ, Elif lâm mîm sâd, Kâf hâ yâ ayn
sâd, Tâ sîn mîm, Tâ sîn, Yâ sîn, Tâ hâ, Hâ mim ,Kâf, Nûn,
Sâd.
KUR’ÂN’DA ÇELİŞKİ VEHMİ
(MÜŞKİLÜ’LKUR’ÂN)
10. Âyetler arasında çelişki gibi görünen hususlar için
hangi ayetleri missal verebiliriz?
Cevap: “Hani Musa ile kırk gece sözleşmiştik” (Bakara
(2), 51). “Musa ile otuz gece sözleştik ve ona on gece daha
kattık” (Arâf (7), 142). Görüldüğü gibi Yüce Allah Hz.
Musa ile sözleştiği gecenin sayısı hakkında, birinde kırk,
diğerinde ise otuz sayısını vermektedir. İki sayı birbirini
tutmadığı için çelişki vehmi görülebilir. Oysa ikinci âyette
sözleşilen otuz geceye on daha ilave edilmek suretiyle
toplam kırk sayısı ortaya çıkmaktadır. Buna göre Bakara
sûresindeki âyet istikrar bulmuş nihaî sayıyı verirken, Araf
sûresindeki âyet süreci detaylı olarak vermekte, sonuç
olarak o da aynı sayıya ulaşmaktadır. Böylece çelişki
vehmi ortadan kalkmaktadır.
11. Müşkilü’l-Kur’ân ilminde âyetlerin birbirine zıt
görünümlerini ortadan kaldırmaya yönelik geliştirilen
kaideler nelerdir?
Cevap:
• Hüküm hususunda Medenî olanlar Mekkî
olanlara tercih edilir.
• İki hükümden biri Mekkelilerin durumuna, diğeri
Medinelilerin durumuna âit olursa, Medinelilerin
ahvâli tercih edilir.
• İki hükümden birisinin zahir manası müstakil bir
hükme, diğer âyetin ise sadece lafzı bunu iktiza
ederse, müstakil hüküm ifade eden âyet tercih
olunur.
• İki âyetten her biri zahirde bir hükme işaret
ettikleri halde; âyetlerden biri umum, diğeri
tahsis olarak hükme işaret ediyorsa, bu durumda
tahsis içeren âyet tercih edilir.
12. Âyetler arasında çelişki vehminin doğmasının
nedenleri neleridr?
Cevap: Âyetler arasında zıtlık ve çelişki vehmi,
cehaletten, bir konunun çeşitli açılardan farklı şekillerde
görülebileceğini algılayamamaktan kaynaklanır.
13. Ortaya çıkan hüküm, çeşitli şekillerde göründüğü için
çelişki vehmi uyanabilir buna örnek ayetler hangileridir?
Cevap: Hz. Âdem’in yaratılış safhasından bahsedilirken
onun bir yerde topraktan (Âl-i İmrân (3), 59), bir yerde
balçıktan (Hicr (15), 26, 28, 33), bir yerde cıvık çamurdan
(Saffât (37), 11), bir yerde de kupkuru balçıktan (Rahmân
(55), 14) yaratıldığı ifade edilmektedir. Dikkat edilirse
âyetlerde yukarıdaki anlamları karşılamak üzere kullanılan
“salsâl/صلصال”, “hame/حمأ” ve “türâb/تراب” kelimeleri
esasında farklı kelimeler olmakla beraber hepsinin aslî
unsuru topraktır ve bu kelimelerle topraktan yapılan
yaratmanın değişik aşamalarından/safhalarından söz
edilmektedir. Yani aralarında herhangi bir çelişki yoktur.
14. Konu Farklılığına çelişki vehmi uyanabilecek ayetlere
örnek hangileridir?
Cevap: Meselâ Kur’ân’da bir âyette “kıyamet günü Allah
onlarla konuşmaz” (Bakara (2), 174) denirken, başka bir
âyette de “Rabbine andolsun ki onların hepsine yapmakta
oldukları şeyleri soracağız” (Hıcr (15), 92-93)
denmektedir. Hem konuşmaz, hem de soracak denmesi
arasında çelişki vehmi uyanabilmektedir. Oysa birinci
âyette geçen onlarla konuşmaz ifadesi ikram ve lütuf
makamında olup Allah’ın onlara iltifat etmeyeceği
manasındadır. İkinci âyette geçen soracak ifadesi ise
azarlama ve kınama makamındadır. Farklı makamlar
arasında ise çelişki söz konusu olmaz.
15. Hakikat ve mecaz ayırımına dikkat edilmemesinden
kaynaklanan çelişki vehmine örnek bir ayet hangisidir?
Cevap:. “İnsanları sarhoş olmuş gibi görürsün, halbuki
onlar sarhoş değillerdir” (Hacc (22), 2) âyetinde sarhoşluk
teması mecaz olarak geçmektedir. Sarhoşluk sadece
alkollü içeceklerden oluşur, o halde bu âyette çelişki
vardır denemez. Âyette kıyametin dehşetinden dolayı
insanları mecazî olarak sarhoş gibi görürsün denilirken,
sarhoşluğun alkolden kaynaklanacağı düşünülerek
hakikate izafetle de onlar sarhoş değildir denilmektedir.
KUR’ÂN’IN SİYAKI (ÂYETLER VE SÛRELER
ARASI MÜNASEBET)
16. Siyak ıstılah olarak ne anlama gelir?
Cevap: Bir ifadenin etrafındaki birimler diye
tanımlanabilir. Başka bir ifadeyle siyak, bir ifadenin
önünde ve arkasındaki birimlerle sergilediği ilişkiler
bütünüdür ve bu ilişkiler merkezî ifadenin doğru ve
sağlıklı anlamlandırılıp yorumlanmasında çok önemli
katkılar sağlamaktadır.
17. Siyak ilkesi başlıca hangi Kur’ânî meselenin
çözümüne katkılar sağlamaktadır?
Cevap: Kur’ân’daki bir hükmün illeti ve ibarenin asıl
maksadı nedir? İfade hakikat midir, mecaz mıdır? Çok
anlamlı bir kelime bu kez hangi anlamında kullanılmıştır?
Meşhur kırâatler farklılık arz ettiğinde hangisi tercih
edilir? Zamirlerin mercii nedir? Mükerrer âyetlerdeki
farklılıkların sebebi nedir? Gibi.
18. Siyak ilkesi doğrultusunda geliştirilen Kur’ân
sınıflandırmasında kaç temel unsur ortaya çıkar?
Cevap:
• âyet içi siyak münasebeti.
• âyetler arası siyak münasebeti.
• farklı konular arası siyak münasebeti.
• sûre içi siyak münasebeti.
• sûreler arası siyak münasebeti.
• bütün Kur’ân içi siyak münasebeti.
19. Âyet içi siyak münasebetine örnek bir ayet hangisidir?
Cevap: Meselâ Bakara (2) sûresinin 275. âyetinin “faiz
yiyenler (mahşerde) ancak şeytanın çarptığı kimsenin
kalktığı gibi kalkarlar” şeklindeki cümlesi çok ağır ve
tehditkâr bir ifadedir. Bu âyet faiz yemenin haram
olduğunu kesin olarak bildirmekle birlikte bu ağır cezanın
salt faiz yemekten kaynaklanmadığı, haramı haram kabul
etmemekten neş’et ettiği aynı âyetin şu cümlesinden
anlaşılmaktadır: “Bu (cezaya dûçâr kılınmaları) onların
zaten alış veriş de faiz gibi demelerindendir”. Şu halde
faizcilerin, tefecilerin âhirette çarptırılacakları ağır ceza,
onların faizi haram görmeyerek ve onu helal olan ticaretle
aynı tutarak, başka bir ifadeyle helali ve haramı inkar
ederek yemelerindendir. İşte bu mana, bir âyetin siyak
bütünlüğü içinde ortaya çıkmaktadır.
20. Âyetler arası siyak münasebetine örnek ayetler
bazıları hangileridir?
Cevap: Bu gruba örnek olarak Kalem sûresinin 23.
âyetinde geçen “gizli gizli fısıldaşarak yürüdüler”
cümlesini ele alabiliriz. Sadece bu cümleden, fısıldaşarak
yürüyenlerin kim oldukları ve hangi konuda fısıldaştıkları
anlaşılamamaktadır. Âyet siyakıyla birlikte, yani aynı
sûrenin 22. âyeti okunduğunda bu kimselerin ürünlerini
toplamaya giden bostan sahipleri oldukları, 24. âyet
okunduğunda ise ürünleri devşirirken pay istemeye gelen
yoksulları bostanlarına sokmama ve onlara hiçbir şey
vermeme konusunda fısıldaştıkları anlaşılmaktadır.
KUR’ÂN’IN İ’CAZI (İ’CÂZU’L-KUR’ÂN)
21. İ’câz ve mucizenin tanımı nasıldır?
Cevap: Sözlükte i’caz kelimesi âciz bırakmak, kararlı ve
azimli olmak, yaptığını iyi yapmak gibi manalara gelir. Bu
doğrultuda, bir şeyin benzerini yapmaktan muhatabı âciz
bırakan olağan üstü duruma, hârikulâde işe mucize denir.
22. Hz. Peygamber Kur’ân mucizesi ile inkarcı Araplara
hangi merhalede meydan okumuştur?
Cevap:
• Tüm Kur’ân ile meydan okuma: “De ki:
Andolsun bu Kur’ân’ın bir benzerini ortaya
koymak üzere insanlar ve cinler bir araya
gelseler, birbirlerine destek olsalar, yine de onun
benzerini meydana getiremezler” (İsrâ (17), 88).
• On sûre ile meydan okuma: İkinci aşama olarak
Hz. Peygamber muarızlarına Kur’ân’ın on
sûresinin benzerini getirmelerini şart koşmuştur.
Şu âyetler, bu aşamadaki meydan okuyuşu dile
getirmektedirler: “Yoksa onu (Kur’ân’ı) uydurdu
mu diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz Allah’tan
başka kime sözünüz geçiyorsa (yardımınıza)
çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre
getirin. Eğer (onlar alebinize) cevap
veremiyorlarsa, bilin ki o (Kur’ân) ancak
Allah’ın ilmiyle indirilmiştir” (Hûd (11), 13-14).
• Bir sûre ile meydan okuma: Bir başka aşama
olarak da Hz. Peygamber Kur’ân’dan bir sûre
getirme talebi ile meydan okumuştur. İlgili âyet
şöyledir: “Yoksa onu (Muhammed) uydurdu mu
diyorlar? De ki: Onun benzeri bir sûre getirin”
(Yûnus (10), 38). Benzer meydan okuma şu
âyette de tekrar edilmiştir: “Eğer kulumuza
indirdiğimiz konusunda herhangi bir şüpheniz
varsa, haydi onun benzeri bir sûre getirin”
(Bakara (2), 23)
23. İ’cazda sarfe teorisi nedir?
Cevap: Bu teoriye göre Kur’ân’ın benzeri rahatlıkla
ortaya konabilirdi, ancak Allah buna engel olmuştur.
Allah’ın engel olması yüzünden Kur’ân’a karşı koymaya,
benzerini getirmeye yönelik teşebbüsler; başarısız olmuş,
sonuçsuz kalmıştır (sarfu'lhimem ani'l-muârada). Daha
açık bir ifadeyle Allah tartışmasız kudretiyle Arapları
Kur’ân’a muaraza etmekten alıkoymuş; onların edebî
yetenek ve kudretlerini ellerinden alarak başarıya
ulaşmalarına engel olmuştur. Şâyet Allah kudretini
kullanarak meseleye müdahale etmeseydi, belagat ve
fesahatın altın çağını yaşayan Arap edipler, Kur’ân’ın bir
benzerini, hatta ondan daha güzelini de ortaya
koyabilirlerdi. İşte bu ilahi müdahale önceki
peygamberlere verilen hissî mucizeler gibi bir mucizedir.
Bu teori Mutezilî imam İbrahim Nazzâm'a isnat edilir.
24. İslâm âlimleri sarfe teorisinin doğru olmadığına dair
öne sürdüğü deliller nelerdir?
Cevap:
• Tahaddî (meydan okuma) zamanının geçmesiyle
Kur’ân’ın icazının da ortadan kalkması gerekirdi.
Halbuki Kur’ân’ın icazı halen devam etmekte ve
bundan sonra da devam edecektir.
• Kur’ân, muarazayı men etmekle acizliğe düşerdi.
• Kur’ân değil, sarfenin/menetmenin bizzat kendisi
muciz olurdu.
25. Kur’ân’ın i’caz için yeterli olan miktarı hakkında
İslâm âlimlerinin görüşleri nelerdir?
Cevap:
• Mutezile âlimleri i’cazdan söz edebilmek için
bütün Kur’ân’ın devrede olmasını gerekli
görürler. Buna göre Kur’ân’ın bir kısmı, i’caz
için yeterli değildir.
• Bazı âlimler “doğru iseler, onun gibi bir söz
getirsinler” (Tur (52), 34) âyetine dayanarak
i’câzın Kur’ân’ın azına da çoğuna da şamil
olacağını öne sürmüşlerdir.
• Diğer bir grup âlim ise Kur’ân’ın ister uzun ister
kısa olsun tam bir sûre veya tam bir sûre miktarı
olan bir veya bir kaç âyetle i’câzının
gerçekleşebileceğini ifade etmişlerdir.
26. Şu ana kadar Kur’ân’ın i’caz yönleri nelerdir?
Cevap:
• Dil ve Nazım Yönüyle İ’caz.
• İlmi İ’caz.
• Gaybî İcaz.
• Medeniyet İnşası Yönüyle İ’caz
ÜSLÛBU’L-KUR’ÂN
27. Kur’ân’ın üslubu ne demektir?
Cevap: Mesajlarını, hükümlerini, tespitlerini, öykülerini
vs. anlatırken izlediği anlatım tarzı, ifâdey-i merâm
yöntemi anlaşılır.
28. Kur’ân’ın üslûp özelliğini neler oluşturmuştur?
Cevap: Kur’ân’daki tekidler, hazifler, takdim-tehirler, ses
dönüştürmeleri (kalbler), iltifatlar, haberî ve inşâî anlatım
şekilleri, haber cümlelerinin talep makamında ihdâsı,
taaccüb makamında nidâ, çokluk makamında azlık
cümlesi, ibdâl, teşbîh, istiâre, tevriye, mukâbele, rahmetin
azap, imanın küfür üzerine takdim edilmesi, veciz ifadeler,
itnâb, tekrarlar gibi pek çok husus hep Kur’ân’ın üslûp
özelliğini oluşturmuştur.
29. Kur’ân’ın eşsiz üslubunun nitelikleri nelerdir?
Cevap: Gönüllere hoş gelmesi, dış dünyayı gözleme ve
tefekkür etme çağrısı yapması, insanın madde ve ruh
alanlarına hitap etmesi ve onları doyurması, sözlerini yerli
yerinde kullanması, tekrarlarını her seferinde bağlamsal
rötuşlarla zenginleştirmesi ve muhatapları bıktırmaması,
âyet sonlarındaki akustik ahenk ve doğal secileri, ilmî
sırları, gaybî haberleri, bireyi, toplumu ve aileyi ayakta
tutacak ahlakî ilkeleri, en güzel kıssaları, geçmiş asırların
tarihi, oluş (mebde) ve varış (mead) hususundaki tespitleri,
askeri talimatı, devlet ve devletler arası hukuk ilkeleri,
tabii güzellikleri yanında bediî güzellikleri, soyutu somut
şekilde zihinde canlandıran temsilleri, güzel hitapları, ikna
sistemi, delillerinin ve mantık kurgusunun kuvveti,
insanlığa her iki âlemin mutluluğunu temin eden kaide ve
kurallar sunması gibi pek çok unsur yine Kur’ân’ın eşsiz
üslubunun niteliklerindendir.
KUR’ÂN’IN GRAMER YAPISI
(İ’RÂBU’LKUR’ÂN)
30. Kur’ân’ın gramer yapısını inceleyen ilim dalına ne
denir?
Cevap: Kur’ân’ın irabı (İ’rabu’lKur’ân) denir.
31. İslâm âlimleri Kur’ân’ın doğru olarak tefsîr
edilmesine katkı sağlamak için Kur’ân’ın gramer yapısı ve
i’rabı üzerine, telif ettiği eserlerin başlıcaları
hangileridir?
Cevap: Müberred, İ’râbu’l-Kur’ân; Zeccâc, İ’râbu’lKur’ân;
İbn Fâris, İ’râbu’lKur’ân; Kutrub, İ’râbu’lKur’ân;
Ma’mer b. Müsennâ, İ’râbu’l-Kur’ân; Muhyiddîn
Derviş, İ’râbu’l-Kur’âni’l-Kerîm; Ebu'l-Bekâ, et-Tibyân fî
İ’râbi’l-Kur’ân; Huseyn b. Ebi’l-İzz el-Hemedânî, el-Ferîd
fî İ’râbi’lKur’âni’l-Mecîd; Ebû Ca’fer en-Nehhâs,
İ’râbu’l-Kur’ân; İbn Sîde, İ’râbu’lKur’ân; Mekkî b. Ebî
Tâlib, Kitâbu Müşkili İ’râbi’l-Kur’ân.