İlk ve Orta Çağ’da Ticaret

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Uyanan Gençlik

  • ******
  • Join Date: Kas 2010
  • Yer: HATAY
  • 7462
  • +547/-0
  • Cinsiyet: Bay
İlk ve Orta Çağ’da Ticaret
« : 02 Haziran 2018, 14:37:14 »
İlk ve Orta Çağlarda Asya ile Avrupa arasındaki ticari faaliyetler genellikle ticaret yolları vasıtasıyla gerçekleşirdi. Bu ticarette genel olarak ipek, ipekli kumaşlar, porselen, madeni eşyalar, kâğıt, baharat, tuz, cam eşya, şarap, at, hayvan ürünleri (deri ve postlar), değerli madenler, taşlar ve ziynet eşyaları (takılar) taşınırdı. Bu ticaret yolları, ticari ürünlerin yanı sıra kıtalar arasında kültür alışverişine de imkân sağlamıştır.

Ticaret yolları üzerindeki ulaşım, kervanlar vasıtasıyla sağlanırdı. Kervanların en büyük yük taşıyıcısı iki hörgüçlü develer, bunun yanında katır veya atla çekilen tekerlekli taşıtlar ve binek hayvanlarıydı. Hız ve gidilen uzaklık, hayvanın gücüyle sınırlıydı. Ulaşımın hayvan gücüne dayanması, seyahate ka
tılanların sayısını kısıtlardı. Denizaşırı ulaşım, insan veya rüzgâr gücü ile gerçekleşirdi.

Orta Çağ’da üç yelkenli gemilerin, pusula ve haritanın da kullanımıyla denizciliğin ticari değeri artmaya başladı. İlk ve Orta Çağlarda gerek karada kullanılan hayvanların gerekse denizde kullanılan taşıtların hızı nedeniyle yolculuklar haftalar hatta aylar sürüyordu.

Ticari mallar, kimi zaman kervanlarla kıtalar veya ülkeler aşarak uzun mesafeyle kimi zaman köyden kente kısa mesafeyle bazen de aynı yerde üretilerek tüketiciye ulaşırdı. Farklı mesafelerdeki bu yolculuk bazen bir kentin ticari bölgesinde sonlanmış veya bir kentten başka bir kente devam etmiştir. Ticari malın bu serüveninde konakladığı, mola verdiği veya sona ulaştığı mekânlara tarih boyunca farklı isimler verilmiştir.

Ticari Mekanlar
Karum
Han
Agora
Çarşı
Arasta
Bedesten
Ribat
Kervansaray

Asur ticaret kolonileri olan karumlar, Asurlu tüccarların toplandığı semtlerdir.
Karum, şehrin hemen dışında ticari işlerin görüldüğü, kendine özgü siyasi ve yönetim statüsünün bulunduğu yerleşimlerdir.

Asurlu tüccarların Anadolu’daki en büyük karumu, Kaniş (Kayseri-Kültepe) şehrinde bulunurdu.

Agora; şehir devletlerinde ticari faaliyetlerin yapıldığı yer olup kent meydanı, çarşı, pazar yeri anlamına gelmektedir. Adli, dinî ve siyasi fonksiyonları da
olan agoralar; sanatın yoğunlaştığı, felsefenin temellerinin atıldığı, anıtların, sunakların, heykellerin bulunduğu yer yani tüccarların kalbiydi.

Hanlar, ise küçük kervanların indiği, yolcuların konakladığı, malların depolandığı, atölyelerin bulunduğu ve ticaretin yapıldığı yerlerdi. Hanlarda birden fazla dükkân olursa bu hanlara çarşı da denilirdi.

Ticari merkezlerden bir diğeri olan arastalar ise genellikle aynı esnaf grubuna ait dükkânların bir sokak üzerinde karşılıklı sıralanması ile meydana gelmekteydi.

Ribatlar; İslamiyet’in ilk dönemlerinde daha çok korunma, savunma ve askerî amaçlı inşa edilerek karakol veya ordugâh olarak kullanılmıştır. Sınır bölgelerinde yoğunlaşan bu yapılar, yüksek duvarlarla çevrili olup avlu ve gözcü kulelerinden oluşurdu. XI. yüzyıldan sonra sınırların genişlemesiyle
birlikte iç bölgelerde kalan ribatlar, işlev değiştirerek ticari konaklama amacıyla kullanıldı. Bu yapı örneklerinin çoğu İpek Yolu üzerindeydi.

Kökeni “ribat” adı verilen bir yapıya dayanan kervansaraylar, kervanların güvenliği ve konaklaması için ana yol kenarında tesis edilmiştir. Özünü yardımlaşma ve insanlık duygusundan alan vakıf sistemi sayesinde günümüze kadar gelen kervansaraylar, yollar üzerinde kurulan ve kamu yararına çalışan ticari yapılardır. Kervansaraylar genellikle 8-10 saatlik yürüyüş mesafesinde (35–40 km) kurulurdu.

İnsanlığın ilk dönemlerinde değer ölçüsü ve değişim aracı olarak pek çok mal kullanılmıştır. Ekonomik açıdan önemli olan madenî paranın ortaya çıkışı ise ticari ve mali gelişmeleri kolaylaştırdı. Anadolu’da yapılan kazılarda bulunan ilk para örnekleri MÖ VII. yüzyıla ait olup bunları Lidya kralı bastırmıştır. Yunan kıyı şehirlerinde bazı girişimci tüccar veya bankerlerce reklam aracı olarak bastırılan para, kısa süre sonra devlet tekeli hâline dönüşmüştür. Paranın üstündeki kral resmi ya da şehir sembolü, parayı bastıranın gücünü ve ihtişamını gösterirdi. Krallar için para basmak bir egemenlik sembolü olduğu kadar aynı zamanda ekonomik açıdan da önemliydi. Metal sikkelerden yapılan ilk paralar, genellikle altın ve gümüşten basılmıştır.