İmparatorluklarda Gücün Meşruiyet Kaynağı

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Uyanan Gençlik

  • ******
  • Join Date: Kas 2010
  • Yer: HATAY
  • 7462
  • +547/-0
  • Cinsiyet: Bay
İmparatorluklarda Gücün Meşruiyet Kaynağı
« : 02 Haziran 2018, 13:41:28 »
Erken İlk Çağda, Avrupa’da siyasi organizasyonlar bulunmakla birlikte geniş coğrafyalara hükmeden büyük devletlerden bahsetmek mümkün değildi. Homeros’un İlyada Destanı’na göre Avrupa’da ilk siyasi organizasyonlar Yunanistan’da kurulan polis devletleridir.

Makedonya Krallığı, diğer Yunan şehir devletlerinde olduğu gibi aristokrasi ile yönetilirdi. Aristokraside soylulardan oluşan konsül, pek çok yetkiye sahipti. Ancak Makedonya Kralı II. Philippos (Filip) Dönemi’nde bu durum değişmiş ve konsülün öneride bulunma yetkisi dışında kral üzerinde herhangi bir
etkisi kalmamıştır.

Makedonya Kralı II. Philippos, bütün Yunanistan’ı egemenliği altına alarak şehir devletlerinin yöneticilerini Korinthos’a davet etti. Onları Perslere karşı savaşmaya ikna eder öldürülmesi üzerine oğlu III. Alexander (Aleksandır), Makedon Krallığı’nın başına geçti. Büyük İskender adını alacak olan III. Alexander, Helen Birliği’nin lideri ve Pers Seferi’nin komutanı seçildi. Önce Anadolu’yu, sonra da Pers İmparatorluğu’nun topraklarını ele geçiren Büyük İskender, Hindistan’ın Pencap Havzası’na kadar ilerledi. Pers Seferi ile Yunanlılar, kalabalık kitleler hâlinde Doğu ülkelerine göç ederek bir yandan
kendi kültür ve uygarlıklarını bu ülkelere yaymış diğer yandan da Doğu’nun yüksek kültüründen etkilenmiştir. Bu etkileşim sonucunda Yunan kültürü ile Anadolu, Mısır, Pers ve diğer kültürler birbiriyle kaynaşmıştır. Bu sayede Doğu ve Batı kültürlerinin sentezi olan Helenizm adında yeni bir kültür ortaya çıkmıştır. Helenizm, Asya ve Avrupa’da kurulacak imparatorlukları etkilemiştir.

Büyük İskender, doğunun gizemli dinlerinden etkilenmiş ve Mısır’da Amon-Ra rahipleri tarafından tanrı-kral ilan edilmiştir. Yine Batı Anadolu’da Didim Apollon Tapınağı kâhini tarafından “Zeus’un oğlu” olarak adlandırılmıştır. Böylece gücünü meşru hâle getiren Büyük İskender, Doğu kültürlerinden etkilenerek gücünün meşruiyet kaynağını tanrısallaştırmıştır. Bu düşüncenin
en açık göstergesi de kendi adına bastırdığı paralar üzerinde Herakles ve Zeus simgelerini kullanmasıdır.

MÖ VIII. yüzyılda bugünkü İtalya’da kurulan Roma İmparatorluğu, Büyük İskender’in egemen olduğu Akdeniz havzasına hükmetmiştir. Roma İmparatorluğu’nda sırasıyla krallık, cumhuriyet ve imparatorluk dönemleri yaşanmıştır. Krallık ve cumhuriyet dönemlerinde yönetim
aristokratların elindeydi. Kral, senatoya karşı sorumluydu.

Cumhuriyet döneminde ise senato, Helenizm kültürünün etkisiyle işlevini kısmen de olsa kaybetmişti. Augustus (Agustus) Dönemi’nde yönetim saltanata dönüşmüş ve imparator; yönetimin başı, başkomutan, başyargıç ve başrahip konumuna gelmiştir. Roma İmparatorluğu’nun siyasi yapılanmasında, Büyük İskender İmparatorluğu’ndaki gibi “Dünya İmparatorluğu” fikri gelişmiştir.

Çin İmparatorluğu’nun diğer uygarlıklara  benzemeyen, kendine özgü bir siyasi yapısı vardır. Shang (Şank) denilen
bir kabile tarafından temelleri atılan Çin İmparatorluğu, tarihte kutsal kabul edilen farklı hanedanlar tarafından yönetilmiştir.
Tanrılarının adına benzeyen unvanlar kullanan Çin imparatorları, güçlerini meşru hâle getirmek için “Göklerin Vekili” görüşünü ortaya çıkarmıştır. Bu vekillik, hükümdarın gökle yer arasında bir bağlantı kur
duğunun göstergesidir.

Güçlü bir devlet geleneğine sahip olan Sasaniler, Kafkasya, Mezopotamya ve İran’a hükmetmiştir. Pers devlet geleneğini benimseyen Sasani İmparatorluğu’nun yönetim şekli monarşiydi. İmparatorluğun başında Şehinşah (Kralların Kralı) unvanını kullanan hü
kümdar bulunmaktaydı. Sasaniler de krallarını kutsal kabul etmişler fakat Mısır firavunları gibi tanrı-kral anlayışını benimsememişlerdir. Bu krallar,
Tanrı Ahuramazda’nın yeryüzündeki temsilcisi olarak mutlak otoriteye sahiptir. Bunun açık göstergesi, Sasani madenî paralarının bir yüzünde
hükümdarın, diğer yüzünde kutsal ateşin resmedilmesidir.

Tarihte var olmuş siyasi organizasyonlarda coğrafya, siyaset, ekonomi gibi unsurların yanında yöneten kişilerin liderlik vasıfları da önemlidir. Bu liderlerden biri de Moğol İmparatorluğu’nu kuran Temuçin’dir. Temuçin, 1206 yılında yapılan kurultayda Türk-Moğol boyları tarafından kağan seçilmiş ve Cengiz adını almıştır. Boylar hâlinde yaşayan Moğollar, Cengiz Han’dan önce teşkilatsız bir şekilde yaşıyordu. Moğol boylarını uzun mücadelelerden sonra bir araya toplayan Cengiz Han, istila hareketleri ile dünyanın en geniş kara imparatorluğunu kurmuştur.

Başlangıçta bir Moğol boyunun önderinden öte bir şey olmayan Cengiz Han, ortalama 40 yıl içerisinde eski dünyanın yaklaşık üçte ikisine yakın bir kısmını ele geçirerek haklı bir ün kazanmıştır.

Bu dönemde Moğollar üzerinde Şamanizm’in önemli bir etkisi vardır. Şamanların söyledikleri gerek toplum üzerinde gerekse idareciler üzerinde etkiliydi. Büyük Şaman, 1206 kurultayında Temuçin’in Gök Tanrı tarafından seçildiği şeklinde kehanette bulunmuştur. Bu kehanetinde “Temuçin’le çocuklarına dünyanın bütün topraklarını bağışladım ve kendisine Cengiz
Han ismini verdim.” şeklinde Gök Tanrı’nın kendisine haber verdiğini söylemiştir. Böylece Cengiz Han’ın ve neslinin ilahi soya dayandırılması Şamanlar tarafından sağlanmıştır. Bu kutsallık Cengiz Han’dan sonra gelen hükümdarların, onun soyundan gelmesini meşrulaştırmıştır.