Vakanüvislik olarak gelişmiştir. Vakanüvislikte, olayların ortaya çıkış nedenleri üzerinde durulmaz ve olaylar olduğu gibi nakledilir. Osmanlı
Devleti’nde de bu anlayış devam etmiş ve resmî tarihçilik, vakanüvislik adı altında XVIII. yüzyıl başında kurumlaşmıştır.
Bu kuruma atanan vakanüvisler devirlerinin olaylarını birbirinin devamı olarak kaleme almışlardır. Osmanlı Devleti’nde bu tarz tarih yazıcılığı yapanlara vakanüvis, Batı dünyasında ise analist denmiştir. Böylece kesintisiz bir tarih kaynağı sunulmuştur.
Kronikler ve yıllıklar (annal) tarihî olayları yıllara göre kronolojik olarak sıralayan yazılı belgelerdir.
Tarih yazımında yaşanan değişimler, Osmanlı tarihçiliğine XX. yüzyılın başlarında yani İkinci Meşrutiyet döneminde yansımaya başlamıştır. Aslında Tanzimat Dönemi’nde Ahmet Cevdet Paşa gibi tarihçiler klasik vakanüvislik anlayışından çıkarak eserlerinde birinci el belgeleri eleştirel
bir incelemeden geçirerek kullanılmışlardır. Aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin önemli vakanüvislerinden biri olan Ahmet Cevdet Paşa, kendisinden önceki vakanüvisler gibi olayları sadece kronolojik olarak kaydetmemiş, tarihî belgeleri yorumlaması ve değerlendirmesi bakımından modern tarihçiliğin önderliğini de yapmıştır. Cevdet Paşa, eserlerinde olayları
ele alış biçimi, arşiv kaynakları ile birlikte Batı kaynaklarını kullanması ve daha bilimsel bir yöntemle eserlerini yazmış olması bakımından benzerlerinden ayrılır.
İkinci Meşrutiyet, Türk tarihçiliğinde Batı’daki yöntem ve yaklaşımların yaygınlaşmaya başladığı bir dönemdir. Türk tarihçiliğindeki bu değişim, Atatürk’ün etkisiyle Cumhuriyet Dönemi’nde de hızlanarak devam etmiştir. Atatürk, Batı’da Türklere karşı iftiralara, kimi zaman hakaret seviyesine varan suçlamalara karşı koymak amacıyla Türk Milleti’nin kimliğini tanıtmak, Türk tarih ve medeniyetini bilimsel yöntemlerle araştırmak için 1931’de “Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti”ni kurdurmuş ve bu kurum 1935’te “Türk Tarih Kurumu” adını almıştır.