Mekke’de inmiştir, 30 ayettir. Mushaftaki sıraya göre 67., iniş sırasına göre
ise 77. suredir. Surenin fasıla harfleri (ن، م، ر) dur. Sure, adını ilk ayette geçen ve egemenlik/hükümranlık anlamına gelen “el-Mülk” kelimesinden almaktadır.
Diğer önemli isimleri ise, Vâkiye/Koruyucu, Münciye/Kurtarıcı,
Mânia/Engelleyen, Mennâa/Çokça engelleyen Mücâdile/Tartışıp savunandır.
Halk arasında daha çok, “Tebâreke” şeklinde bilinir. Surenin ana konusu,
Allah’ın varlığı, bilgisi, gücü ve kudretiyle insanın bu Aşkın Varlığa karşı
vereceği hesap şuurundan uzak oluşudur.
Sureyle İlgili Nüzul Sebepleri
Kaynaklarda, Mülk suresinin nüzul sebebi bağlamında 13 ve 28. ayetleri
hakkında şu bilgiler yer almaktadır:
1. 13. ayetle ilgili olarak İbn Abbas’tan şöyle bir rivayet aktarılmaktadır: Bu
ayet, müşrikler hakkında inmiştir. Çünkü onlar, Allah Rasulü (s.a.v.)
hakkında ileri geri konuşuyorlardı. Cebrail, onların neler konuştuğunu
ona haber verdi. Onlar birbirlerine, “Muhammed’in Rabbi duymasın diye
sözünüzü gizlice söyleyin!” diyorlardı.
2. 28. ayetin ise, Mekkeli müşriklerin Allah’ın Peygamberinin ve
Müslümanların yok olmaları, ölmeleri için beddua etmeleri üzere nazil
olduğu bildirilmektedir.
Suredeki Bazı Kavramlar:
Tebâreke
Yedullah
Hazene
Se’îr
Tebâreke:
Bu fiil, Kur’ân-ı Kerîm’de dokuz yerde (A’râf 7/154; Mü’minûn 23/14;
Furkân 25/1, 10, 61; Ğâfir 40/64; Zuhruf 43/85; Rahmân 55/78; Mülk 67/1)
geçmektedir. Bunların hepsinde tebâreke fiilinin öznesi, Allah’tır. Kelimenin
asıl manasında, kalıcılık ve süreklilik vardır. Fiilin kök anlamı, devenin
çöküp yere yerleşmesi, kuşun suyun üstüne konmasıdır. Yüce Allah, her türlü
faydayı, yararı yaratması ve onları kalıcı kılması nedeniyle tebâreke fiiliyle
nitelendirilmiştir. Kelime daha sonra yüce olmak, münezzeh olmak, hayır ve
uğur dilemek anlamlarında kullanılmıştır.
Allah’ın Eli:
İslâm bilginleri, özellikle kelamcılar arasında tartışılan önemli konular
arasında, Allah Teâlâ’nın cisim olup olmadığı meselesi yer almaktadır. Bu
hususta ele alınan mevzulardan biri de, “Allah’ın eli”
Müşebbihe ve Mücessime gibi kelam mezhepleri bunu olduğu gibi, zâhiri
üzere yorumlarken, Ehl-i Sünnet mezhepleri bu ifadeyi tevil edip buna,
“Allah’ın gücü” anlamını vermişlerdir.
Bu ifade Kur’ân-ı Kerîm’de gibi farklı anlatımlarla geçmektedir.
Bu gibi yerlerde kavrama verilen anlam, Allah’ın gücü ve kuvvetidir. Dolayısıyla bu surede kastedilen şey, egemenliğin yalnızca Allah’ın gücü ve kudreti dâhilinde olduğudur.
Hazene:
Hazene, hâzin isminin çoğuludur. Cehennemliklerin cezalandırılmasıyla,
cennetliklerin ödüllendirilmesiyle görevli olan meleklere denir. Bu kelime,
Zümer 39/71. ayette cehennem, 73. ayette ise cennet görevlileri için
kullanılmıştır.
Se’îr:
Kur’ân-ı Kerîm’i anlamaya yardımcı olan ilimlerden biri de Vücûh ve
Nazâir’dir. Bunların ilki olan Vücûh, bir kelimenin farklı ayetlerde birden
fazla anlama, diğeri, Nazâir ise, farklı kelimelerin aynı anlama gelmesini
ifade etmektedir. Yüce Kitabımızda insanların öteki dünyada cezalarını
çekecekleri yerden söz edilirken buranın ismi hakkında cehennem (örn.:
Bakara 2/206) dışında, cahîm (örn.: Bakara 2/119), hâviye (Kâria 101/9),
nâr
(örn.: Bakara 2/39), hutame (örn.: Hümeze 104/4), lezâ (Meâric 70/15),
saîr
(örn.: Enbiyâ 21/4), sakar (örn.: Kamer 54/48) kelimeleri kullanılır. İşte
farklı kelimelerin aynı anlama gelmesine nezair denmektedir ki “se’îr”
kelimesi böyledir. Bunlardan hâviye ve lezâ, Kur’ân-ı Kerîm’de birer kez
geçmiştir.