İslâm Hukukunda eşlerin ayrılma şekillerinden biri olan "muhâlea" yöntemi

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Uyanan Gençlik

  • ******
  • Join Date: Kas 2010
  • Yer: HATAY
  • 7462
  • +547/-0
  • Cinsiyet: Bay
ARAŞTIRMA:  İslâm Hukukunda eşlerin ayrılma şekillerinden biri olan "muhâlea" yöntemi nasıl gerçekleşir? Sonuçları itibariyle nasıl bir boşanmadır? Osmanlı Şeriyye sicilleri içinde ne tür örneklerine rastlanır? Araştırıp, açıklayınız.

Muhâlea, kadının vereceği bir bedel karşılığında kocanın da ayrılmaya razı olması ile evlilik akdinin sona ermesidir. Hanefi mezhebi esas itibariyle boşama hakkını kocaya vermiştir. Kadın ise kocasına ya bir mal vermek ya da mehir almayıp, iddet nafakasını ve bazı durumlarda da çocuklarının nafakasını kendisi sağlamak karşılığında kocasını boşanmaya razı eder.[1] Bu tür boşanma isteklerini en önemli nedeni şiddetli geçimsizliktir. Evlilik hayatını sürdüremeyeceğini anlayan kadın, belli bir bedel karşılığında kocasından boşanma yolunu seçmektedir.[2] Nitekim XVI ve XVII. yüzyıllara ait İstanbul, Üsküdar ve Rumeli kadı sicilleri içinde incelenen kayıtlar arasında yer alan muhâlea yolu ile ayrılıkların nerede ise tamamında kadın, mehr-i müeccelinden ve iddet nafakasından vazgeçerek eşini boşanmaya ikna etmiştir.[3] Bazı kayıtlarda ise vazgeçilen mehir ve iddet nafakasına ilâve olarak, evlilik içinde doğan çocukların 7 ya da 9 yaşına kadar nafakaları anneleri tarafından üstlenilmiştir.[4] Hatta kadınlar, zaman zaman muhâleaya eşlerini razı edebilmek için kendi bazı özel eşyalarından da fedakârlık edebilmişlerdir.

Ağustos 1535 tarihinde mahkemeye gelen Abdullah kızı Şâhi, boşandığı eşi Abdullah oğlu Karaca’da iki kaftanı, bir kuşağı ve bunun dışında bazı “esbabları” olduğunu söyleyerek bu eşyaları eski eşinden talep etmiştir. Karaca ise sözü edilen eşyaların muhâlea bedeli olarak, Şâhi tarafından kendisine verildiğini şahitler yoluyla ispatlayarak kayıtlara geçirtmiştir.[5] Haziran 1618 tarihli bir başka kayıtta ise Halil kızı Ayşe, eşi Mustafa oğlu Beşir’den alacağı olan bin akçelik mehr-i müeccelinin dört yüz akçesinden, iddet nafakasından ve iki döşek, iki yastık ile iki yorganından feragat ederek muhâlea yolu ile ayrılmıştır.[6] Kadınların muhâlea sırasında vazgeçtikleri mehr-i müeccel miktarları doğal olarak ailelerin ekonomik düzeyleri ile yakından ilgilidir. XVII. yüzyıla ait İstanbul şeriyye sicillerinde bu miktar dört yüz akçeden[7] başlayıp elli bin akçeye[8] kadar çıkabilmiştir.

Muhâlea ile ilgili kayıtlarda zaman zaman eşlerin ayrılık nedenleri de belirtilmiştir. Bu nedenlerin başında eşler arasındaki “nifak”; kadının erkeğinden kaçması, nefret etmesi (nûşuz), çeşitli hastalık alâmetleri (a’râz) vb. sıralanabilir.[9] Ayrıca karısının sadakatsizliğinden şüphelenen eşin de bazı durumlarda muhâlea yoluyla ayrılmayı tercih ettiği görülmüştür. Buradaki temel amaç, talak yoluyla boşanmada erkek tarafından kadına ödenmesi zorunluluğu olan mehr-i müeccel ve iddet nafakasından kurtulmaktır. Nitekim 3 Aralık 1579 tarihli, Üsküdar Mahkemesi’ne ait bir kayıtta, eşinden izin almadan, İstanbul’a gidip bir gece yatan, Boğzan kızı Ayşe’nin muhâlaa yolu ile ayrılığından söz edilmektedir. Olayda sadece kocanın küçük bir şüphesinden hareket edilmediği, mahallede yaşayan komşuların da Ayşe’nin nâ-mahrem kişilerle görüştüğü konusunda tanıklık ettikleri görülmektedir. Bu tanıklardan biri olan Abdullah oğlu Hüseyin, Kefçe Mahallesi’nde yaşadığını söyleyerek, adı geçen hatunu akşam namazı vakti kendi ahırının yanında gördüğünü belirtmiştir. Hatuna orada ne aradığını sorduğunu, Ayşe’nin ise Veli isimli kimseyi aramakta olduğunu söylediğini anlatmış, durum muhâlea davasından önce farklı bir dava ile kayıtlara geçmiştir.[10]

İncelenen şeriyye sicillerinde yer alan yüz on altı muhâlea kaydının sadece birinde evliliğin talak-ı selâse ile bitirildiği belirtilmiştir.[11] Diğer kayıtlarda ise muhâlea ile sonuçlanan evliliklerin ya bain talak ile sonlandırıldığı söylenmiş ya da herhangi bir kayıt düşülmemiştir.

İslâm-Osmanlı Hukuku’nda, evlilik ister talak ile ister muhâlea ile noktalansın, boşanılan eşe, karşı tarafın müdahalesi her zaman yasaklanmıştır. Müdahalenin özellikle erkekler tarafından yapılmaya çalışıldığı gözlenmektedir. Haziran 1618 tarihli bir kayıtta, İstanbul’un Tahtaminare Mahallesi’nde yaşayan Abdullah kızı Gülbeşe mahkemeye müracaat ederek üç yıl önce üç bin akçe mehr-i müeccelinden ve iddet nafakasından vazgeçerek muhâlea olduğu eski eşi Mehmed oğlu Ramazan’ın kendisini rahatsız ederek “zevciyyet üzre muâşeret” etmek istediğini belirtmiş ve şikâyetçi olmuştur. Ramazan’ın eşiyle daha önce muhâlea yaptıklarını kabul etmesi üzerine, mahkeme kendisini “şer’i taarruzdan men” etmiştir.[12]


[1] Cin-Akgündüz, a.g.e., C. 2, s. 109; Ahmet Akgündüz, İslâm ve Osmanlı Hukuku Külliyâtı. Özel Hukuk-I (Şahsın Hukuku-Aile Hukuku), C. II, İstanbul, 2012, s. 267-268.

[2] Saim Savaş, “Fetava ve Şer’iye Sicillerine Göre Ailenin Teşekkülü ve Dağılması”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C.II, Ankara, 1992, s.530; İlber Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, İstanbul, 2000, s. 85.

[3] Üsküdar Mahkemesi 1 Numaralı Sicil, s. 218, 224; İstanbul Kadı Sicilleri. Üsküdar Mahkemesi 14 Numaralı Sicil (H. 953-955/ M. 1546-1549), (Haz.: Nuray Güler), İstanbul, 2010, s. 114, 201; Üsküdar Mahkemesi 17 Numaralı Sicil, s. 92, 101, 141, 199, 359; İstanbul Mahkemesi 3 Numaralı Sicil, s. 74, 91, 104, 105, 121, 127, 148, 158, 172, 178, 185, 232, 264, 279, 333, 364, 371, 377, 379, 381, 393, 398, 403, 421, 437; İstanbul Mahkemesi 18 Numaralı Sicil, s. 78, 111, 126, 127, 147, 150, 162, 165, 167, 176, 257, 260, 265, 301, 306, 310, 336, 337, 343, 345, 348, 360, 366, 377, 379, 411, 425, 432, 439, 440, 453, 462, 473, 476, 478, 481, 519, 530, 535, 537, 565, 571, 596, 607, 616; Üsküdar Mahkemesi 26 Numaralı Sicil, s. 78, 156, 200, 228, 260, 314, 363, 364, 438; İstanbul Kadı Sicilleri. Üsküdar Mahkemesi 51 Numaralı Sicil (H. 987-988/ M. 1579-1580), (Haz.: Fırat Günalan), İstanbul, 2010, s. 72, 82, 134, 163, 184, 239, 256, 349; İstanbul Kadı Sicilleri. Rumeli Sadâreti Mahkemesi 80 Numaralı Sicil (H. 1057-1059/M.1647-1649), (Haz.; Fuat Recep – Rasim Erol), İstanbul, 2011, s.153, 202, 212, 216, 252, 253, 254; Rumeli Sadâreti Mahkemesi 56 Numaralı Sicil, s. 130, 168, 262; Üsküdar Mahkemesi 56 Numaralı Sicil, s. 107, 144, 152, 160, 172, 201; Üsküdar Mahkemesi 84 Numaralı Sicil, s.96, 146, 216, 228, 235, 245, 268, 273, 322, 389, 402, 420, 470, 585.

[4] İstanbul Mahkemesi 18 Numaralı Sicil, s. 159, 169, 318, 380; Üsküdar Mahkemesi 26 Numaralı Sicil, s. 126, 222, 231; Üsküdar Mahkemesi 51 Numaralı Sicil, s. 190.

[5] Üsküdar Mahkemesi 9 Numaralı Sicil, s.177.

[6] İstanbul Mahkemesi 3 Numaralı Sicil, s. 303.

[7] Y.a g.ş.s., s. 379. .İstanbul Mahkemesi 18 Numaralı Sicil, s. 473.

[8] İstanbul Mahkemesi 18 Numaralı Sicil, s. 473.

[9] Rumeli Sadâreti Mahkemesi 80 Numaralı Sicil, s. 102, 191.

[10] Üsküdar Mahkemesi 51 Numaralı Sicil, s. 72-73.

[11] Bu kayıt için bkz.: İstanbul Mahkemesi 18 Numaralı Sicil, s. 608.

[12]İstanbul Mahkemesi 3 Numaralı Sicil, s. 391.