SANATSAL YAZILAR
Yazı, insanoğlunun duygularını ve düşüncelerini,
tasarılarını kâğıda dökme gereksiniminin bir yansımasıdır.
Sanat sözcüğü, bir duygunun, bir tasarının, bir düşüncenin
ya da güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü
ve bunların sonunda erişilen üstün yaratıcılık olarak
tanımlanır. Sanatsal yazılar kurguya dayalı yazılardır.
Buna bağlı olarak yeni bir gerçekliğin aktarımı söz
konusudur. Bu gerçeklikte estetik değer önemlidir.
Sanatsal yazılar, edebi, yazınsal metinler veya kurmaca,
kurgusal metinler olarak da ifade edilmektedir. Sanatçı
sanatsal yazılarda sözcüklerin anlam sınırını genişletir ve
onlara günlük dilin kullanımından farklı anlamlar
kazandırır. Sanatsal yazılar şiir ve düz yazı olmak üzere
iki türde yazılabilir.
ŞİİR
Şiir, zengin sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu
kullanımıyla ortaya çıkan, durak bakımından denk ve
kendi başına bir bütün olan edebi anlatım biçimi olarak
tanımlanır. Ortak bir tanımına ulaşmakta zorlanılan şiirin
ölçütleri, toplumlara ve dönemlere göre değişse de
belirgin bazı ortaklıkları bulunmaktadır.
Şiirde çağrışım, imge, duyular, sezgi, duygular önemli yer
tutmaktadır. Anlatım, düz yazı türüne göre daha kapalı,
söyleyiş daha ritmik ve algılar daha ön plandadır.
Şiirde dizelerin kümelenişi, uzunluk kısalık durumu ve
uyak dizilişi gibi özellikler büyük önem taşır.
Uyak, dize sonlarındaki ses benzerliğidir. Uyaklar
yapılışlarına göre farklı adlar alırlar. Yarım uyak, dize
sonundaki tek ses benzerliğine; tam uyak, iki ses
benzerliğine; zengin uyak, ikiden çok ses benzerliğine
dayanan uyak türüdür.
Ölçü, şiirde dizelerin hece sayısına veya hecelerin ses
değerine (açıklık-kapalılık, uzunluk-kısalık) göre bir uyum
içinde olmasıdır. Şiirde ritmi sağlar. Halk edebiyatında
hece ölçüsü, Divan edebiyatında aruz ölçüsü
kullanılmıştır. Cumhuriyet’ten sonra bu iki türe serbest
ölçü eklenmiştir.
Şiirler içerdikleri konulara göre altı türe ayrılmaktadır.
1. Lirik Şiir
2. Epik Şiir
3. Didaktik Şiir
4. Pastoral Şiir
5. Dramatik Şiir
6. Satirik Şiir
Lirik şiir: Duyguları coşkulu bir dille anlatan şiirlerdir.
Aşk, özlem, acı, ölüm benzeri duyguları dile getiren lirik
şiir türü, 19. yüzyılda Romantizm akımı ile güçlenmiştir.
Fuzuli, Nedim, Şeyh Galip, Karacaoğlan, Aşık Veysel,
Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Nazım Hikmet, Necip Fazıl,
Cahit Sıtkı Tarancı, Attila İlhan ve birçok şair lirik şiir
türünde örnekler vermiş şairler arasındadır.
Epik şiir: Bir ulusun başından geçen olayları, savaşları,
ayaklanmaları, toplum ile ilgili sorunları, doğal afetleri,
yurt sevgisini coşkulu bir dille anlatan şiir türüdür. Eski
Yunan’da epik şiire epos, Batı’da epope, Türk
edebiyatında destan denir. Destanlar ilk epik şiirler olarak
bilinir. Epik şiirler oluşum tarihine göre doğal ve yapay
olmak üzere iki türde incelenir. Doğal epiklerin oluşumları
eskiye dayalıdır ve söyleyeni unutulmuştur. Yapay epikler
ise daha yakın tarihte oluşmuş, yazarı belli olan epiklerdir.
Didaktik şiir: Bilgilendirme, öğüt verme, bir düşünceyi
açıklama amacı güden şiirlerdir. Didaktik şiir yerine
öğretici şiir terimi de kullanılmaktadır. Manzum hikâyeler
ve fabllar da bu grup içinde değerlendirilmektedir. Türk
edebiyatında didaktik şiirin ilk örneği 11. yüzyılda
yazılmıştır.
Pastoral şiir: Doğayı, doğa güzelliklerini ve bunları
sevdirmeyi amaçlayan, çobanların yaşamını, aşklarını,
üzüntülerini anlatan şiirlerdir. Pastoral sözcüğü “çobanlara
ilişkin” demektir. Türk edebiyatında, divan edebiyatında,
halk edebiyatında pastoral şiirin örnekleri bulunmaktadır.
Çağdaş Türk şiirinde Kemalettin Kamu, Behçet Necatigil,
Cahit Külebi bu türde şiirler yazmıştır.
Dramatik şiir: Bir olayı, durumu tiyatro gibi canlandıran
şiirlere dramatik şiir denir. Dramatik sözcüğü “drama” dan
türemiştir. Drama hareket halinde oyun demektir. Eski
Yunan’daki tragedyalar ile başlayan dramatik şiir,
günümüzde manzum tiyatrolarla varlığını sürdürmektedir.
Türk edebiyatında Namık Kemal, Faruk Nafiz dramatik
şiirin örneklerini verirler.
Satirik şiir: Bir kimseyi, bir düşünceyi, bir durumu açık ya
da kapalı biçimde, iğneli bir dille, eleştirme yönü ağır
basan şiirlerdir. Dilimize Fransızcadan geçen satirik terimi
için halk edebiyatında taşlama, divan edebiyatında hiciv
ve günümüz edebiyatında da yergi sözcükleri
kullanılmaktadır. Tarihin her döneminde satirik şiire
rastlanmıştır. Nef’i, Pir Sultan Abdal, Ziya Paşa, Orhan
Veli satirik şiirin örneklerini veren şairler arasındadır.
ÖYKÜ
Düz yazı ile yazılan sanat yazılarının en belirginlerinden
biri olan öykü, yaşanmış ya da yaşanması olası olayları,
durumları bir kurgu biçiminde anlatan yazınsal bir türdür.
14. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkmıştır. 19. yüzyıla
gelindiğinde öykü, büyük romancıların ilgi gösterdiği bir
tür olmuştur. Victor Hugo’dan Stendhal’e, Tolstoy’dan
Dostoyevski’ye ve Çehov’a pek çok ünlü yazar, bu türde
eser vermiştir. Öykü, 20. yüzyılın sonuna doğru kısalma
eğilimi göstermiştir. Bu tür öykülerde daha yalın ve daha
öz bir anlatım tercih edilmiştir. 20. yüzyılda Türk
öykücülüğüne Ömer Seyfettin damgasını vurmuştur.
Okura yaşamdan kurgusal bir kesit sunan öykünün üç
ögesi vardır:
1. Olay ya da durum
2. Kişiler
3. Yer ve zaman
Olay ya da durum: İnsanın başından geçebilecek her türlü
olay ya da insanın karşılaşabileceği her durum öykünün
konusu olabilir. Buna göre olay ya da durum öykünün
konusu olarak düşünülebilir.
Kişiler: Öyküdeki olay ya da durumun kahramanlarıdır.
Öykülerin kısa olması nedeniyle, kişiler genellikle çok
derinlemesine betimlenmez ve derinlemesine duygu
çözümlemelerine yer verilmez.
Yer ve zaman: Öyküde olayın geçtiği, yaşandığı çevre,
yerdir. Yer olaya göre değişebilir. Zaman ise öykünün
başlangıç, gelişme ve bitişini kapsayan süredir.
Öyküler kuruluş biçimlerine göre ise ikiye ayrılırlar.
1. Olay öyküsü
2. Durum öyküsü
Olay öyküsü: Konusunu tarihten, ulusal duygulardan ya da
toplumsal gerçeklerden alır. Olay öykülerinde kişiler,
belirgin özellikleri olan ya da üstün nitelikleri olanlardır.
Türk edebiyatında Ömer Seyfettin, Yakup Kadri, Orhan
Kemal bu türde örnekler vermiş yazarlarımızdandır.
Durum öyküsü: Yaşamdan bir kesit sunan ya da belli bir
insanlık durumunu belli bir ortam içinde veren öykü
biçimidir. Gözlemci ve betimleyici gerçekçilik belirgin
özelliklerindendir. Türk edebiyatında Memduh Şevket
Esendal bu türün öncüsüdür.
ROMAN
Roman, yaşanmış ya da yaşanması olası olayları,
durumları kurmacaya dayalı olarak anlatan düz yazı
türüdür. Roman terimi, Latince (romanus) Roma
imparatorluğu içindeki halkların kullandıkları Latinceye
verilen addır. Latinceden türeyen bu dillere Roman dilleri
ve Roman dilleriyle yazılan ilk destan ve halk hikâyelerine
de roman denmiş; bu terim zamanla tür adı olmuştur.
Romanın konusu da insan ve yaşamın kendisidir. İç içe
geçmiş birçok öyküden kurulmuş gibidir. Romanın
insanın, toplumun ve çevrenin değişimlerine kendini
uyduracak esnek yapısı, en temel niteliğidir.
Romanın bir tür olarak bağımsızlaşması Rönesans’la
başlar ve ilk olgun örneği 17. yüzyılın başlarında görülür.
18. yüzyılda Aydınlanma felsefesinin etkisiyle Fransız
edebiyatında, İngiliz edebiyatında ve Alman edebiyatında
birçok ünlü yazar tarafından felsefi görüşlerin dile
getirilmesinde tercih edilen bir tür olmuştur. 19. yüzyılda
roman, bir ayna olarak gezdirildiği yol boyunu değil,
merkezine yerleştirildiği toplumu ve çağını yansıtmayı
üstlenir. Roman bu yüzyılda romantizm ve realizm
akımlarıyla altın çağını yaşamıştır. 20. yüzyılın
başlarından itibaren roman, Nihilizm, Varoluşçuluk,
Sezgicilik gibi akımlarla çağının bunalımlarını yansıtan
bir tür olmuştur. Dönemin yazarları, yapıtlarında insan ve
yaşamı yeniden ele almışlar, romanın anlatım biçimiyle
ilgili köklü değişimlere öncülük yapmışlardır. 20. yüzyılın
ortalarında ortaya çıkan yeni roman akımı pek çok yazarı
etkilemiştir. Yeni roman akımı, özünde, roman türünde
yapısal bir değişim ve dönüşümle, gerçekliği farklı bir
biçimde oluşturmayı deneyen, neyin anlatıldığından çok,
anlatımın şekline, tekniğe önem veren edebi harekettir. G.
G. Marquez, Umberto Eco, Paulo Coelho çağdaş romanın
ünlü isimlerinden bazılarıdır. 1860’lı yıllarda gazetecilik
ve tercüme alanında yürütülen çalışmalar, Türk romanının
çıkışında etkili olmuştur. Türk edebiyatının Tanzimat’tan
itibaren geçirdiği köklü değişim süreci, edebi anlamda
Batılılaşma süreci olarak da görülür. Cumhuriyet
döneminde hem içerikte hem de biçimde çok seslilik
görülür. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında roman, her
alanda köklü değişimler getiren bir iletişim aracı olarak
kullanılmıştır. Bu dönemde Halide Edip Adıvar, Reşat
Nuri Güntekin, Sabahattin Ali gibi ustalar yetişmiştir.
1960 ve sonrasında sosyal gerçekçi romana yönelim
başlamıştır. 1970’li yıllarda ideolojik boyutu ağır basan
romanlar çoğalmıştır. 1980’lerden sonraki toplumsal ve
siyasal hayattaki değişimlerin yanı sıra dünya
edebiyatındaki post modern eğilimler Türk romanını da
etkilemiştir. Post modern, modernist arayışın canlılığını
kaybetmesinden sonra 20. Yüzyılın ikinci yarısında ortaya
çıkan çeşitli üslup ve yönelişlerin adıdır. Post modernist
romanda metnin kendi gerçekliği öncelik kazanır ve neden
sonuç ilişkisi ortadan kaldırılarak sonuca ulaşılamayan
kendine dönük anlatılar oluşturur. 1980–1990 yılları
arasında, dönemin en dikkat çekici isimlerinden biri Orhan
Pamuk’tur. Turgut Özakman, Tahsin Yücel, Alev Alatlı,
Ayşe Kulin, İnci Aral 1980–2000 yılları arasında Türk
romanını konu çeşitliliği ve kurgu değişikliği yönünden
zenginleştiren roman yazarlarından bazılarıdır. Son
dönemin ilgi çeken yazarları arasında Elif Şafak, Ahmet
Ümit, İskender Pala sayılabilir.
TİYATRO
Tiyatro, insanoğlunun en eski sanatsal yaratılarından
biridir. Yazınsal bir tür olarak, sahnede canlandırılmak
üzere yazılmış eserlerin ortak adıdır. Tiyatro eseri ise
insanın kendisiyle ve çevresiyle ya da doğayla
etkileşiminden kaynaklanan olayları anlatır. Seyirciye
yöneliktir. Tiyatro eserinin izleyiciye seslenme amacı
düşünüldüğünde günlük ve sıradan bir konuşma bile eserin
temelindeki hareketi yansıtmanın bir aracı olabilir. Bu
nedenle tiyatro eserinin temel anlatım biçimi konuşmadır.
Betimlemelerden de yararlanılır. Tiyatro, Tanzimat
dönemine kadar gelişememiştir. Tanzimat ile başlayan
tanışma süreci, daha sonraları bu türde eserler verilmesiyle
önemli ölçüde gelişme göstermiştir. Tiyatro, halkı
aydınlatma ve bilinçlendirme çabasında en önemli eğitim
aracı olarak görülmüştür. Cumhuriyetin ilk yıllarında
tiyatro eseri yazarları daha çok tarihe ve efsanelere
yönelerek ulusçuluğu aşılayan düşünceler üzerinde
durmuşlardır. 1950’li yılların tiyatrosunda köy sorunlarına
eğilme görülür. 1970’ten sonra 12 Mart Olayı ve buna
bağlı olarak Türk tarihini yeniden gözden geçirme, işçi
sorunları, Almanya’ya gidenlerin kültür çatışmaları,
Almanya’da yetişmekte olan birinci, ikinci kuşağın
sorunları işlenir.
Konuyu işleyişi bakımından, Batılı anlamda üç türlü
tiyatrodan söz edilebilir.
1. Tragedya
2. Komedi
3. Dram
Bu türlerden trajedi ve komedi ana tür, drama ya da diğer
türler ise bu iki türün birleşmesi ya da değişmesiyle ortaya
çıkan türlerdir.
Tragedya: Okurda ya da izleyicide korku ve acımaya
yönelik hisler uyandırmayı amaçlayan, kurallı bir anlatımı
olan tiyatro türüdür. Tragedyanın başlıca nitelikleri;
konusunu tarihten ve mitolojiden alması, erdemin ve
ahlaksal değerlerin ele alınması, kahramanların sıradan
insanlar yerine seçkin ya da olağanüstü kişilerin olması,
kanlı, çirkin, korkunç sahnelere, kaba sayılabilecek sözlere
yer verilmemesi, klasik bir dil ve üslup anlayışıyla
yazılması, yazımında üç birlik kuralına uyulmasıdır. Üç
birlik kuralı, bir olayın belirli bir yerde (yer), belirli bir
zaman (zaman) içerisinde ve belirli bir olay çatısı (olay)
altında gerçekleşmesidir. Üç birlik kuralının temel amacı,
oyunu izleyenlerin olay çizgisini ve temel sorunu gözden
kaçırmamalarını, eseri bütün olarak algılayabilmelerini
sağlamaktır.
Komedi: İnsanların, olayların ya da durumların gülünç
yönlerini genellikle eleştirel bir bakış açısı ile ele alıp
işleyen bir tiyatro türüdür. Komediler, toplumda, günlük
yaşamda, siyasette bozuk ya da garip olanı eleştirerek
izleyicilerin bunun üzerine düşünmesini sağlama
eğilimindedir. Komediler yoğunlaştıkları konulara göre
karakter komedileri, töre komedileri ve entrika komedileri
olarak adlandırılırlar. Türk edebiyatında komedi,
Tanzimat’tan sonra özellikle Moliere’in örnek alınmasıyla
tiyatro dünyasına girmiştir. Modern Türk tiyatrosunda
komedi Aziz Nesin’in ve Haldun Taner’in tiyatro
eserlerinde eleştirel söylemle bütünleşmiştir.
Dram: İnsanı doğal ve toplumsal çevresinden
soyutlamadan, yaşamın acıklı yanlarıyla gülünç yanlarını
bir arada yansıtan tiyatro türüdür. Dram türüyle birlikte
tiyatro, tragedya ve komedideki kesin ve değişmez
kurallardan kurtulur. Dram ile gelen değişimler tiyatronun
daha esnek daha özgür bir yazınsal tür olmasını
sağlamıştır.
Günümüz çağdaş tiyatrosunda bütün geleneklere
başkaldırma, kurallara yani ölçüye, açık ve düz anlatıya
karşı geliş söz konusudur. Günümüzde aşk, para, aile,
toplum, politika, ekonomik hayat, psikolojik hayat gibi
insanı ilgilendiren her konu tiyatronun konusu
olabilmektedir.