Ünite 10: Ceza Hukuku - Konu Özeti

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Uyanan Gençlik

  • ******
  • Join Date: Kas 2010
  • Yer: HATAY
  • 7462
  • +547/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ünite 10: Ceza Hukuku - Konu Özeti
« : 26 Nisan 2018, 14:06:28 »
Giriş
Toplumsal düzenin sağlanması hususunda en etkili ve
işlevsel olan kurallar hukuk kurallarıdır. Toplumsal düzeni
bozucu nitelikteki davranışlar ve bu davranışlar
yapıldığında toplum adına, onu temsilen devlet tarafından
gösterilen tepki, hukuk kuralları ile belirlenmektedir. Söz
konusu davranışlara suç, onlara gösterilen tepkiye ceza,
suçları ve cezaları düzenleyen hukuk kurallarına da bir
bütün olarak ceza hukuku denilmektedir.

İslam ceza hukuku, İslam hukukunun kendine özgü
sistematiği içinde ukûbât terimiyle ifade edilmektedir.
Hakların türü ve bağlı olduğu ilkeler de İslam hukukunun
genel teorisine ilişkin (usûl-i fıkıh) eserlerde
incelenmektedir. İslam ceza hukukunun oluşumunda ve
bilimsel bir faaliyet alanı olarak ortaya konulmasında da
İslam hukukunun diğer alanlarında olduğu gibi, meseleci
(kazuistik) yöntem takip edilmiştir. Suç ve ceza, ceza
hukukunun iki temel kavramıdır.

Suç

Suç Kavramı ve Tanımı
Suç, Allah’ın emrettiği davranışları yerine getirmemek ya
da yasakladığı davranışları yapmak biçiminde
tanımlandığında dinî, ahlâkî ve hukukî kurallara dönük her
türlü ihlâli içine alan bir kavramı göstermektedir. Geniş
anlamında suçun kapsamına, dünyevî ya da uhrevî
yaptırım öngörülen bütün davranışlar girmektedir.
Klasik İslam ceza hukuku doktrininde suç, “Allah’ın had
ya da ta’zîr türünde yaptırım (ceza) öngördüğü şer’î
yasaklar” biçiminde tanımlanmıştır. Şer’î yasaklar ifadesi,
aslında ilahî irade tarafından yasaklanan her davranışı
içine alacak genişliktedir. Suç kavramı, hukuk düzeni
tarafından yasaklanmış ve yapılmalarına belli cezalar
öngörülmüş davranışlar esas alınarak tanımlanmıştır.
Suç kavramı çağdaş İslam ceza hukuku doktrininde ise
“yapılması yasaklanan ve yapılmasına ceza öngörülen bir
fiili yapmak ya da terk edilmesi yasaklanan ve terk
edilmesine ceza öngörülen bir fiili terk etmek” biçiminde
tanımlanmıştır.

Suç kavramını ifade etmek için klasik İslam ceza hukuku
kaynaklarında genellikle cerîme ve cinâyet terimleri
kullanılmaktadır.

Suçların Kısımları

Had, Kısâs ve Ta’zîr Suçları: Bir yaklaşıma göre had,
Kitâb ve Sünnet’te doğrudan düzenlenmiş ve cezaları
açıkça belirlenmiş suçları ifade eden bir terimdir. Bir
suçun had suçları arasında sayılabilmesi için, Kitâb ve
Sünnet’te doğrudan düzenlenmiş ve cezasının belirlenmiş
olması yanında, Allah hakkını ihlâl eden bir suç
niteliğinde olmasını da şart koşmaktadırlar.

Kısâs suçları (cinâyât/cerâimu’l-kısâs): İnsanın canına ve
vücut bütünlüğüne yönelik saldırı niteliği taşıyan
yasaklanmış davranışlardır.

Ta’zîr suçları (cerâimu’t-ta’zîr): İki kısımda ele alınabilir.
İlk kısımdaki davranışlar birer suç olarak ilahî irade
(Şâri’) tarafından düzenlenmiş, ancak bunların nasıl
cezalandırılacakları bildirilmemiştir. İkinci kısımda ise
Kitâb ve Sünnet’te doğrudan düzenlenmemiş, toplumsal
koşullara göre belirlenmeleri yetkili organa bırakılmış
olan suçlar yer almaktadır.

Allah Haklarına ve Kul Haklarına Yönelik Suçlar: Allah
hakları tabiriyle, kamusal (toplumsal) haklar; kul hakları
tabiriyle de özel (kişisel/bireysel) haklar kastedilmektedir.

İslam hukuku kuralları yoluyla korunan haklar, Allah
hakkının ya da kul hakkının ağırlık derecesine göre,
1. Sırf (hâlis) Allah hakları,
2. Allah ve kul hakkı ortak, fakat Allah hakkının
üstün olduğu haklar,
3. Allah ve kul hakkı ortak, fakat kul hakkının üstün
olduğu haklar,
4. Sırf (hâlis) kul hakları biçiminde dört kısma
ayrılmaktadır.

İslam ceza hukukunda da suçlar Allah hakları ve kul
hakları ayırımı esas alınarak dört kısımda tasnif
edilebilmektedir. İhlâl edilen hakkın niteliği ve ağırlık
derecesi bakımından suçları şu şekilde tasnif edebiliriz:

1. Sırf Allah hakkını ihlâl eden suçlar: Zina ve içki
içme suçları örnek verilebilir. Bunların
işlenmesinde başka kişilere doğrudan verilen bir
zarar bulunmamaktadır.

2. Allah ve kul hakkı ortak olup, Allah hakkının
daha ağırlıklı olarak ihlâl edildiği suçlar: Zina
iftirası (kazf) ve hırsızlık (sirkat) suçları örnek
verilebilir. Zina iftirası, kişilik; hırsızlık ise
mülkiyet haklarına yönelik suçlardır.

3. Allah ve kul hakkı ortak olup, kul hakkının daha
ağırlıklı olarak ihlâl edildiği suçlar: Bunlara kısâs
suçlarını örnek verebiliriz.

4. Sırf kul haklarını ihlâl eden suçlar: Özellikle Şâfiî
hukukçularca kabul edilen yaklaşımda zina
iftirası suçunun Allah hakkını hiç ihlâl etmediği
ileri sürülmemektedir.

İlke olarak, had suçları Allah haklarını ve kısâs suçları da
kul haklarını ihlâl eden suçlardır. Ta’zîr suçları ise, çeşitli
derecelerde hem Allah haklarının hem de kul haklarının
ihlâl edilmesi biçiminde açığa çıkabilmektedir.

Suçların Özellikleri

1. Hâkimin takdir yetkisinin bulunup bulunmaması:
Had ve kısâs suçlarında cezalar tek olup, hâkimin
takdir yetkisini kullanacağı bir alt ve üst sınır
aralığı söz konusu değildir.

2. Şikâyete bağlı olup olmama: Allah haklarını, yani
kamusal hakları ihlâl eden had suçlarında
koğuşturma (takip) şikâyete bağlı değildir. Kısâs
suçlarında ağırlıklı olarak kul hakları ihlâl
edildiği için, onların koğuşturulması şikâyetin
bulunmasına bağlanmıştır.

3. Affın mümkün olup olmaması: Had suçlarında
devlet ya da mağdur konumundaki kişilerin
suçluyu affetmeleri hukukî sonuç bakımından
geçerli bir etkiye sahip değildir. Kısâs suçlarında
ise af etkilidir.

4. Hafifletici sebeplerin dikkate alınıp alınmaması:
Had ve kısâs suçlarında hafifletici sebepler
dikkate alınmamaktadır.

5. Zamanaşımının etkili olup olmaması:
Zamanaşımı, ilke olarak, Allah haklarını ihlâl
eden suçlarda etkili, kul haklarını ihlâl eden
suçlarda etkili değildir.

6. Suçun isbatında şüphenin etkili olup olmaması:
Had ve kısâs suçları, ancak belli isbat vasıtaları
ile sâbit olur.

Suçun Unsurları: Klasik doktrinde de tüm suçların bağlı
olduğu bir kısım ilkelere işaret edilmiştir.

Kanunî unsur: Bir davranışın (fiil) kanunda suç olarak
tanımlanmış olması demektir. Kanunda tanımlanmamış
hiçbir davranış suç olarak kabul edilemez. Kanunî unsur,
kanunsuz suç olmaz ilkesine dayanmaktadır.

Had ve kısâs suçları Kitâb ve Sünnet’te tanımlandığı için
kanunî unsuru içerdikleri ve kanunilik ilkesine tam olarak
uygun düştükleri görülmektedir. Ta’zîr suçları ise had ve
kısâs suçları gibi tanımlı suçlar olmadıkları için, kanunîlik
ilkesine tam anlamıyla uygun değildir. Kanunlaştırma,
ta’zîr suçları bakımından da kanunîlik ilkesinin tam
anlamıyla geçerli hale gelmesi demektir. Ceza hukukunda
kıyas yasağı, kanunîlik ilkesinin bir sonucudur.

Ceza kuralı, kural yürürlüğe girmeden önce işlenen
suçlara uygulanamaz. Bir davranış ancak bir ceza
kuralında tanımlandıktan sonra suç niteliği kazanacağı
için, kural yürürlüğe girmeden o davranışın suç sayılması
mümkün değildir. İslam ceza hukukunda had ve kısâs
suçlarını düzenleyen kurallar Kitâb ve Sünnet’e
dayandıkları için nâzil ya da vârid oldukları tarihten
itibaren yürürlüktedir.

İslam hukukunda yeryüzü dârulislam ve dârulharb
biçiminde iki kısma ayrılmaktadır. Dârulislam,
Müslümanların egemenliği altında bulunan ve İslam
hukuku kurallarının uygulandığı ülke demektir. Dârulharb
ise dârulislam dışında kalan ve gayr-i müslimlerin
egemenliği altında bulunan ülke ya da ülkeleri belirtmek
için kullanılmaktadır. Ebû Hanîfe’ye göre dârulislamda
bulunan müslümanlarla gayr-i müslim vatandaşlara
(zimmîler) İslam ceza hukuku kuralları uygulanır. İslam
hukukçularının çoğunluğu ise dârulislamda işlenen suçlar
bakımından mülkîlik ilkesini benimsemişlerdir.
Dârulharbde işlenen suçlar bakımından ise şahsîlik ilkesini
geçerli saymışlardır.

İslam ceza hukukunda genel ilke, ceza hukuku kurallarının
kişilere aynı şekilde uygulanmasıdır. İslam ceza hukuku
doktrininde çoğunluk görüşü, devlet başkanının diğer
kişiler gibi, hiçbir suçtan ötürü mutlak ya da nisbî
dokunulmazlığının bulunmadığı yönündedir. Çoğunluk
bakımından irtidâd suçunu düzenleyen ceza kuralının
uygulanmasında kadın ve erkek farkı bulunmamaktadır.
İslam ceza hukukunda gayr-i müslim vatandaşlara da ceza
hukuku kuralları ilke olarak aynı şekilde uygulanır. İslam
ceza hukukunda had suçlarını işleyen kölelere aynı suçu
işleyen hürlere verilen cezanın yarısı uygulanır.

Maddî Unsur: Suçun maddî unsuru ile, suç olarak
nitelenmeye elverişli bir davranışın (fiil) bulunması
kastedilmektedir. Kişilerin içsel davranışları tek başlarına
ceza hukukunun konusunu teşkil etmez. İlliyet bağı ise,
hareket ve netice arasındaki sebep sonuç ilişkisi, yani
hareketin neticeyi doğurucu niteliğidir. İlliyet bağı, cezaî
sorumluluğun temel koşuludur.

Suçun, olumlu bir fiille işlenmesi durumunda, o suç için
öngörülen cezanın uygulanacağı konusunda İslam
hukukçuları görüş birliği içindedirler. İslam ceza
hukukunda hazırlık hareketleri cezalandırılmaz.
Teşebbüs, kişinin işlemeyi kastettiği suça elverişli
araçlarla başlayıp, elinde olmayan sebeplerle
tamamlayamaması demektir. İslam ceza hukukunda
teşebbüse, teşebbüs edilen suç için öngörülen ceza
türünden bir ceza verilmez. Teşebbüs halinde yapılan
hareketler kendi başına başka bir suç teşkil ediyorsa, o
suçun cezası verilir.

Kişinin suçu işlemeye başladıktan sonra, kendi iradesiyle
onu tamamlamaktan vazgeçmesi hali, İslam ceza
hukukunda tevbenin cezaya etkisi bağlamında ele alınıp
incelenmiştir. Kişinin vazgeçme anına kadar yaptığı
hareketler (icra hareketleri) suç teşkil etmiyorsa fâil
cezalandırılmaz.

Hukuka Aykırılık: Bir davranışı suç olmaktan çıkartan,
hukuk düzenince tanımlanmış sebepler bulunabilir.
Bunlara hukuka uygunluk sebepleri denilmektedir. İslam
ceza hukukunda hukuka uygunluk sebeplerini şu şekilde
açıklayabiliriz:

Hakkın Kullanılması: Hakkın kullanılması ile ceza
hukukunun suç saydığı bir davranışın yapılmasının, hukuk
düzeninin bir diğer kuralı tarafından fâilin hakkı olarak
düzenlenmesi kastedilmektedir.

Görevin Yerine Getirilmesi: Görevin yerine getirilmesi
(îfâ), hukuk kuralının hükmünü ya da yetkili merciin
emrini icrâ etmek biçiminde açığa çıkar. Hükmün ya da
emrin yerine getirilmesi, ceza hukuku kuralındaki
tanımına uysa bile, suç olarak kabul edilmez.

Meşru Müdafaa: Meşru müdafaa, bir kişinin kendisine ya
da üçüncü bir kişiye ait hakka yönelmiş haksız bir saldırıyı
ortadan kaldırmak amacıyla saldırgana karşı
gerçekleştirdiği savunma hareketleridir. Meşru müdafaa
hali, ceza hukuku kuralında suç olarak tanımlanmış olan
hareketleri suç olmaktan çıkartır.

Zorunluluk Hali: Zorunluluk (zaruret, ıztırar) hali, bir
kişinin bilerek neden olmadığı bir hayatî tehlikeden
kendisini ya da başkasını kurtarmak amacıyla suç teşkil
eden davranışta bulunması demektir. Zorunluluk hali, ceza
hukuku kuralında suç olarak tanımlanmış olan davranışı
suç olmaktan çıkartır.

Manevî Unsur: Ceza hukuku kuralında tanımlanan ve
hukuka aykırılık teşkil eden davranışın yapılmış olması,
fâili sorumlu tutmak için yeterli değildir. Davranışın aynı
zamanda fâil tarafından kusurlu bir biçimde
gerçekleştirilmiş olması gerekir.

Kusur Yeteneği: İslam ceza hukukuna göre kusur
yeteneğinin bir kişide bulunması, onun temyiz kudretine
(ayırt etme gücü) sahip ve ergenlik çağına ulaşmış (âkil ve
bâliğ) olmasına bağlıdır. Buna göre, mümeyyiz ve ergen
olan kimselerin kusur yeteneği bulunduğu için onlar
işledikleri suçlardan tüm sonuçlarıyla sorumludurlar.
İslam ceza hukukunda ergenlik (bulûğ) çağı, kusur
yeteneğinin tespitinde temyiz kudretiyle birlikte temel bir
ölçüt olarak kabul edilmiştir. İslam ceza hukukunda akıl
hastalığı (cünûn), akıl zayıflığı/bunaklık (ateh) ile uyku ve
bayılma kusur yeteneğini ortadan kaldıran hallerden
sayılmaktadır.

İslam hukukçuları; sarhoşluğun bilmeden, zorunluluk
halinde ya da ikrah (zor) altında meydana gelmesi
durumunda sarhoşluğun kusur yeteneğini ortadan
kaldırdığı ve belirtilen koşullardaki kişilerin cezaî
sorumluluklarının bulunmadığı hususunda görüş birliği
içindedirler. Bilerek ve isteyerek sarhoş olanların kusur
yetenekleri bakımından ise iki ayrı görüş ortaya çıkmıştır.
İlki, bu kimselerin had ve kısâs suçları bakımından
sorumluluklarının bulunmadığını; onlara yalnızca sarhoş
olmalarından ötürü içki içme cezasının ve işledikleri diğer
suçlardan ötürü de uygun ta’zîr cezalarının
verilebileceğini savunmaktadır.

İkrah (zor) altında kalarak suç teşkil eden davranışları
yapan kimselerin kusur yeteneklerinin bundan etkilendiği
İslam ceza hukukunda da kabul edilmektedir. Tam ikrah
(ikrah-ı mülcî), kişinin canına ve vücut bütünlüğüne ya da
tüm mal varlığına yönelik tehdittir. Eksik ikrah (ikrah-ı
gayr-i mülcî) ise dövmek, hapsetmek gibi cana, vücut
bütünlüğüne ve tüm mal varlığına yönelik olmayan
ikrahtır. Eksik ikrahın ilke olarak kusur yeteneğini
etkilemediği kabul edilmektedir.

Kusur: Kusur, kişinin iradesinin suç teşkil eden davranışa
yönelmesi demektir. Kusur, İslam ceza hukukunda önce
kasıt ve hata olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. İslam
ceza hukuku doktrininde kusur, kasıt (amd), kasıt benzeri
(şibh-i amd), hata ve hata benzeri (mâ cerâ mecrâ’l-hata’)
kısımlarına ayrılmaktadır. Kasıt, fâilin suçu bilerek ve
isteyerek işlemesidir. Hatada davranışın yapılması
hususunda bir istek bulunduğu halde, hata benzerinde
bulunmamaktadır. Hata benzeri, fâilin suç teşkil eden
davranışı yapmayı hiçbir şekilde istememesine rağmen
davranışın meydana gelmesidir. Sebebiyet verme ise,
fâilin hukuka aykırı olmayan bir davranışta bulunurken bir
kimsenin ölümüne sebep olmasıdır.

Ceza

Ceza Kavramı ve Tanımı: Kelime olarak ceza, karşılık
anlamına gelmektedir. İslam ceza hukukunda ceza
kavramı ukûbet terimi ile ifade edilmektedir. Bir yaptırım
olarak cezada, adaletin sağlanması, toplumsal düzenin
korunması, suç işleyenin ıslahı, toplumdaki diğer
kimselerin korkutularak suç işlemekten alıkonulması gibi
amaçlar gözetilmektedir.

Ceza İlkeleri

Kanunîlik İlkesi: Cezalarda kanunîlik ilkesi, ceza hukuku
kurallarınca düzenlenmeyen hiçbir cezanın verilemeyeceği
anlamındadır. İslam ceza hukukunda had ve kısâs
cezalarında kanunîlik ilkesi tam anlamıyla geçerlidir.

Şahsîlik İlkesi: Şahsîlik (kişisellik) ilkesi, cezanın ancak
suçu işleyen kimseye verilebileceğini öngören bir ilkedir.
İslam ceza hukukunda diyet kimi durumlarda suçlu
tarafından değil, suçlu ile birlikte ya da o dâhil olmadan
âkıle denilen erkek akraba topluluğunca ödenir.
Genellik İlkesi: Genellik ilkesi, cezaların tüm kişilere aynı
şekilde uygulanması anlamındadır. İslam ceza hukukunda
gayr-i müslimlere ve kölelere bir kısım cezalar,
çoğunlukla onların lehine olmak üzere, farklı
uygulanabilmektedir.

Cezaların Tasnifi

Aralarındaki İlişkiye Göre Cezalar: İslam ceza hukukunda
cezalar aralarındaki ilişkiye göre aslî, bedelî, tâbi ve
tamamlayıcı olmak üzere dört kısma ayrılmaktadır.
Uygulanma Biçimine Göre Cezalar: İslam ceza
hukukunda cezalar uygulanma biçimine göre de bedenî,
ruhî, hürriyeti bağlayıcı ve mâlî olmak üzere dört kısımda
tasnif edilmektedir.

Cezaları Düşüren Sebepler: İslam ceza hukukunda cezalar
çeşitli sebeplere bağlı olarak düşmektedir. Ancak her bir
sebep bütün cezalar bakımından düşürücü bir etkiye sahip
değildir.

Mağdurun Rızası: Mağdurun rızası, kişinin, ceza hukuku
kuralında suç olarak tanımlanmış olan davranışın
kendisine karşı yapılmasına rıza göstermesi anlamındadır.
Suçlunun Ölümü: Suçlunun ölümü, onun şahsıyla ilgili
(bedenî, ruhî ve hürriyeti bağlayıcı) cezaları doğal olarak
düşürmektedir. Diyet ve mâlî cezalar ise suçlunun ölümü
ile düşmez.

Suçlunun Tevbesi: İslam ceza hukukunda suçlunun
tevbesinin yol kesme suçunun cezasını düşürdüğü
konusunda görüş birliği vardır.

Sulh: Tarafların anlaşması anlamında sulh, yalnızca kısâs
cezasını ve diyeti düşürür. Diğer cezalar bakımından sulh,
herhangi bir etkiye sahip değildir.

Af: Affın, ilke olarak, had cezaları üzerinde bir etkisi söz
konusu değildir. Kısâs, diyet ve ta’zîr suçlarında ise af,
cezayı düşürücü bir sebep niteliğindedir.

Zamanaşımı: İslam ceza hukuku doktrininde
zamanaşımının kısâs cezası ve diyet bakımından herhangi
bir etkisinin bulunmadığı, ta’zîr cezaları bakımından ise
cezayı düşürücü bir sebep niteliği taşıdığı konusunda
ittifak edilmiştir.

Suçlar ve Cezaları

Had Suçları ve Cezaları

Zina Suçu ve Cezası: İslam ceza hukukunda zina suçu,
aralarında nikah akdi bulunmayan kimselerin cinsel
ilişkisi olarak tanımlanmaktadır. Zina suçu, suçu işleyen
kimsenin ikrarı ya da dört şahitle kanıtlanabilmektedir.
İkrar, itiraf demektir. Evli kimselerin işledikleri zina
suçunun cezası recm, yani taşlanarak öldürülmedir. Bekâr
kimselerin zina suçunu işlemeleri halinde ise onlara yüz
celde (sopa) vurulur (Nûr 24/2).

Zina İftirası (Kazf) Suçu ve Cezası: Zina iftirası (kazf), bir
kişiye zina ettiği ithamında bulunmak ya da kişinin
nesebini inkâr etmek anlamındadır. Zina iftirası suçunun
oluşması için ona özgü üç unsurun bulunması
gerekmektedir. Birincisi zina ithamı yapmak ve nesebi
inkâr etmektir. İkinci unsur, zina iftirasına uğrayan
mağdurun muhsan olmasıdır. Zina iftirası suçunun üçüncü
unsuru ise suç kastının bulunmasıdır. Zina iftirası suçu,
had suçlarından olmakla birlikte, kul hakkını ihlâl niteliği
de taşıdığı için koğuşturulmasının şikâyete bağlı olduğu
ittifakla kabul edilmiştir. Zina iftirası suçunu işleyen
kimseye ceza olarak seksen celde (sopa) vurulması
öngörülmüştür (Nûr 24/4).

İçki İçme (şürb-sükr) Suçu ve Cezası: İslam’da sarhoşluk
veren tüm içecekler haram kılınmış, bunların içilmesine
cezaî yaptırım bağlanmıştır. Hanefîlere göre içki türleri
bakımından içki içme (sükr) suçu, ancak onların sarhoşluk
verecek ölçüde alınmasıyla işlenmiş sayılır. Cezasının kırk
celde (sopa) mi yoksa seksen celde mi olduğu hususunda
da görüş ayrılığı bulunmaktadır.

Hırsızlık (Sirkat) Suçu ve Cezası: Hırsızlık suçu, koruma
(hırz) altında bulunan başkasına ait belli değerde bir malın
sahiplenilmek amacıyla gizlice alınması demektir. Buna
göre hırsızlık suçunun meydana gelmesi için çalınan şeyin
mal niteliği taşıması ve belli değerde olması
gerekmektedir. Bir diğer unsur, malın başkasına ait
olmasıdır. Hırsızlık suçunda kul hakkının ihlâli de söz
konusu olduğu için hukukçuların bazıları koğuşturma için
şikâyeti şart koşmaktadırlar. Hırsızlık suçunun cezası, sağ
elin bilekten kesilmesi biçimindedir (Mâide 5/38).

Yol Kesme (Hırâbe/Kat’-i Tarîk) Suçu ve Cezası: Yol
kesme suçu, insanların can ve mal güvenliklerini ihlâl
eden bir suçtur. Yol kesme suçunun cezası, işlenen suçun
ağırlığına göre belirlenmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de yol
kesme suçu için ölüm, asılma (salb), el ve ayağın
çaprazlama kesilmesi ve sürgün cezaları öngörülmüştür
(Mâide 5/33). Yol kesme suçunu işleyenler yakalanmadan
önce tevbe ederlerse, söz konusu cezalar düşer (Mâide
5/34). Ancak kul haklarına yönelik talepler saklıdır.

İsyan (Bağy) Suçu ve Cezası: İsyan suçu, silah gücüne
sahip bir topluluğun meşru devlet başkanına karşı,
kendilerince geçerli bir sebebi öne sürerek, onu devirmek
amacıyla ayaklanmaları biçiminde tanımlanabilir. İsyan
suçunu işleyenlerle savaşılır ve onlar savaş esnasında
öldürülebilir. Hukukçuların çoğunluğuna göre isyancılar,
ancak ayaklandıkları zaman onlarla savaşılabilir.

Dinden Dönme (İrtidâd) Suçu ve Cezası: Dinden dönme,
bir Müslümanın dinini terk etmesi demektir. İslam
hukukçularının çoğunluğu Hz. Peygember’in “Kim dinini
değiştirirse onu öldürün” (el-Buhârî, Cihâd 149)
biçimindeki sözüne dayanarak, kadın ya da erkek olsun
İslam’ı terk eden her bir kimseye ölüm cezası verileceği
kanaatindedirler. Ceza uygulanmadan önce suç işleyen
kişi tevbe edip İslam’a dönmeye davet edilir, İslam’a
ilişkin şüphe ve itirazları açıklanıp giderilmeye çalışılır.

Kısâs Suçları ve Cezaları: Kısâs suçları ve cezaları İslam
hukuku kaynaklarında genellikle cinâyât başlıklı bölümde
incelenir.

Adam Öldürme: Kasıtla adam öldürme (amden katl)
suçunun cezası kısâstır (Bakara 2/178-179; İsrâ 17/33).
Burada kısâs, suçlunun öldürülmesi (idam edilmesi)
demektir. Kasıtla adam öldürme suçlarında diyet bedelî bir
yaptırımdır. Öldürülen kimsenin yakınlarından biri bile,
kısâs talep etme hakkından vazgeçerse, kâtile kısâs
uygulanamaz. Kasıtla adam öldürme dışında kalan adam
öldürme suçlarının hiçbirinde kısâs cezası uygulanmaz
(Nisâ 4/92). Kâtilin kasten adam öldürme dışında kalan
adam öldürme suçlarında dinî bir ceza olarak keffâret
ödemesi de gerekmektedir. Keffâret, mü’min bir köle azat
etmek ya da imkân bulunmuyorsa iki ay oruç tutmaktır
(Nisâ 4/92). Adam öldürme suçlarında kâtil, ilke olarak,
öldürdüğü kimsenin miras ve vasiyetinden yoksun
bırakılır.

Müessir Fiiller: Müessir fiiller tabiriyle, vücut
bütünlüğüne yönelik ölüme yol açmayan vurmak,
yaralamak, kırmak, kesmek gibi acı veren her türlü fiil
kastedilmektedir. Kasten yapılan müessir fiillerin cezası
da kısâstır (Mâide 5/45).

Ta’zîr Suçları ve Cezaları: Ta’zîr suçları, iki grupta tasnif
edilebilir. İlk grupta, Kitâb ve Sünnet’te suç olarak
düzenlenmiş, fakat cezaî yaptırım öngörülmemiş
davranışlar yer almaktadır. İkinci grupta ise, toplumsal
yaşamın gereklerine göre belirlenmeleri yetkili organa
bırakılmış olan suçlar bulunmaktadır.

Ta’zîr suçları, hem Allah haklarını hem de kul haklarını
ihlâl edici davranışlar biçiminde açığa çıkabilir. Ta’zîr
cezaları, ölüm, celde (sopa), hapis, sürgün, kınama, tehdit,
azarlama, nasihat ve teşhir gibi çok çeşitli biçimlerde
olabilir.