GİRİŞ
1. İslâm medeniyetinde iktisadi müesseselerin temel
kurumları nelerdir?
Cevap: Temel kurumlar şunlardır:
Beytülmal,
Divan,
İhtisab,
Vakıf,
Ahilik.
2. Beytülmal ne demektir?
Cevap: Devlet hazinesi olan beytülmal, devlete ait
malların muhafaza edildiği fizikî mekânı ifade ettiği gibi
devlete ait taşınır taşınmaz malların bütününü ve bunların
idaresiyle ilgili hukukî kurumu da ifade etmektedir. Geniş
anlamıyla beytülmal, devlete ait her türlü mal varlığının ve
gelirlerin toplandığı, harcamaların yapıldığı, haklara ve
borçlara ehil bağımsız bir kurum olarak karşımıza
çıkmaktadır.
3. Mali işlerin başında bulunan kişiye ne denir?
Cevap: Defterdar
4. İslâm Dünyasında vergiler kaça ayrılır?
Cevap: Şer’i ve Örfi olarak ikiye ayrılır.
5. Beytülmal’ın gelir kaynakları kaç kategoride
değerlendirilir?
Cevap: Beytülmal’ın gelir kaynakları şunlardır:
Müslümanlardan tahsil edilen bütün vergiler,
Gayrimüslim tebeadan (Müslüman olmayan
vatandaşlar) alınan vergiler (fey),
Savaşta düşmandan alınan ganimetler.
MÜSLÜMANLARLA İLGİLİ VERGİLER
6. Zekat kelimesi ne anlama gelmektedir?
Cevap: İslâm’ın üzerine bina kılındığı beş temel esastan
biri zekâttır. Kelime, Kur’ân’ın birçok âyetinde tek başına
kullanıldığı gibi namazla birlikte de birçok yerde geçer.
Sadaka anlamında da kullanılan zekât kelimesi, sözlükte
ziyadelik, temizlik ve güzel zikir manalarına gelmektedir.
Medine döneminde farz kılınmıştır. İslâm hukukuna göre
zekât bir ihsan ve lütuf değildir. O, devlet ve toplumun
zengin fertler üzerindeki hakkıdır. Devlet bunu âmilleri
vasıtasıyla toplayıp yerine sarf etmek zorundadır.
7. Öşr kelimesi ne anlama gelmektedir?
Cevap: İslâm vergi sisteminde Müslüman vatandaşı
yakından ilgilendiren vergilerden biri de öşür, yani ziraî
ürün vergisidir. Sözlük olarak onda bir veya on cüzde bir
cüz anlamını taşımakla birlikte terim olarak mutlaka onda
bir yerinde kullanılmaz. Öşrün oranı, elde edilen ziraî
üründeki insan emeğinin durumuna göre değişir. Öşürde
de zekâtta olduğu gibi ibadet mânâsı olduğundan
Müslüman olmayanlar bununla yükümlü değildirler.
MÜSLÜMAN OLMAYANLARLA İLGİLİ
VERGİLER
8. İslâm hukukuna göre Cizye ne anlam ifade etmektedir?
Cevap: İslâm hukukuna göre cizye, İslâm devletinin
Müslüman olmayan vatandaşından askerlik hizmeti
karşılığında alınan bir vergidir. Bu bakımdan kadınlar,
çocuklar, yaşlılar ve din adamları bu vergi ile yükümlü
değildir. Zimmî adı verilen ve Müslüman devlet tarafından
bütün hakları koruma altına alınmış bulunan
gayrimüslimler, insanî bütün haklara sahiptirler. Onlar da
devletin bütün imkânlarından istifade ederler. Yılda bir
defa alınan cizye mükellefi, mâlî durumuna göre fakir,
orta halli ve zengin olmak üzere üç sınıfa ayrılır. Cizye de
gayrimüslim vatandaşların mâlî durumlarına göre alınır.
9. İslâm hukukunda Harac’ın yeri nedir?
Cevap: İslâm hukukuna göre harac, arazi-i haraciyeyi
ekip biçen vatandaşı ilgilendirmekle birlikte daha çok
Müslüman olmayan vatandaşı ilgilendirir. Arazi vergisi
olarak harac, tarihin eski dönemlerinden beri
bilinmektedir. Haracu’l-arz denilen arazi haracı da harac-ı
mukasem ve harac-ı muvazzaf olmak üzere iki kısma
ayrılır. İslâm âleminde daha başlangıçtan beri değişik isim
ve oranlarda vergiler alınıyordu. Bunlar, zaman ve
ihtiyaçlara göre farklılıklar arz ediyordu.
10. İslâm hukukunda vergiler ana hatları ile kaça ayrılır?
Cevap: İslâm hukukuna göre vergiler ana hatları ile iki
kısma ayrılır. Bunlardan biri İslâm’ın ana kaynaklarına
(Kur’ân ve Sünnet) dayanan vergilerdir ki buna şer‘î
vergiler (tekâlif-i şer‘iyye) diyoruz. Diğeri de zamanın
ihtiyaçları göz önünde bulundurularak konulmuş
vergilerdir ki, bu da örfî vergiler (tekâlif-i örfiyye)
diyoruz.
10. İslâm dünyasında beytülmalin gelişme kaydettiği
dönem hangisidir?
Cevap: Hz. Ömer
DİVAN
11. Divan kelimesi ne anlama gelmektedir?
Cevap: Kelimenin, Farsça veya Arapça menşeli olduğuna
dair değişik rivayetler bulunmakla birlikte genellikle
Sâsânî İmparatorluğu’ndaki devlet yönetimine ait bir
kavram olarak Arap diline geçtiği kabul edilmektedir. Bu
anlamda divan kelimesi, devlet idaresindeki değişik idarî,
mâlî ve askerî hizmetlerin yerine getirilmesinde kullanılan
defterlere; mecaz olarak da bu defter ve ilgili memurların
bulundukları yere verilen isimdir.
12. İslâm tarihinde ilk divan kim döneminde kurulmuştur?
Cevap: Hz. Ömer
13. İslâm tarihinde iktisadi alanda Divan teşkilatı kaça
ayrılmıştır?
Cevap: İktisadi alanda Divan teşkilatı şöyle sıralanabilir:
Ganimet ve ordu saymanlığı ile ilgili olan divan,
Vergiler divanı,
Cibayet (harac vergileri) divanı,
Devletin gelir ve giderini kontrol eden divan.
14. İslâm tarihinde Divan teşkilatına bağlı olan Divan’ülHarac
dairesinin görevleri nelerdir?
Cevap: Bu divan, hem gelir (çeşitli vergiler ile diğer
gelirler) tahsil eden, hem de gerekli yerlere harcama yapan
bir dairedir. Gelir tahsil ettiği için harac arazilerinin
ölçümünü yaptığı gibi arazilerdeki mahsul çeşitlerini tesbit
edip buna göre vergi mükellefi ve vergi oranlarını tayin
ederdi. Harac divanı, hem gelir tahsil ettiği, hem de
harcama yaptığı için burada “meclis” denilen iki ayrı şube
bulunurdu.
15. Selçuklularda, divan-ı istifâ veya divanü’z-zimam ve’listifâ
adını alan bu divandan sorumlu olan devlet adamına
ne ad verilir?
Cevap: Sahib-i divan-ı istifâ veya sadece müstevfî.
16. Bu divanın vilayetlerdeki temsilcilerine ne ad
verilmiştir?
Cevap: Müstevfi, Amid, Amil gibi isimler verilmiştir.
17. Selçuklularda divanın faaliyetleri ile devletin mâlî ve
idarî işlerini teftiş eden ayrı bir divan vardı. Bu divana ne
ad verilmiştir?
Cevap: Divan-ı İşraf
18. Divan-ı işrafın başında bulunan görevliye ne ad
verilmiştir?
Cevap: Müşrif veya Sahib-i divan-ı işraf.
19. Osmanlı Devleti’nde Divan Teşkilatı’nın gelişim seyri
nasıl olmuştur?
Cevap: İbn Kemal, bu kurumun Osman Gazi zamanında
ortaya çıktığını belirtir. bu kurumun Orhan Gazi
döneminde gelişmiştir. Osmanlı döneminde ne zaman
ortaya çıktığı hakkında görüş farklılıkları bulunan
defterdarın, Sultan II. Murad dönemindeki bazı
vakfiyelerde adının geçmesi ve Fatih Kanunnamesi’nde
(Kanunname-i Âl-i Osman) görev ve yetkilerine temas
edildiğine göre bunun XV. yüzyılın başlarına ve belki de
XIV. yüzyılın sonlarına doğru olduğu söylenebilir.
20. Fatih Kanunnamesi’nde defterdarın mevkii ve
görevleri nasıl belirtilmiştir?
Cevap: “Bilgil ki, evvela vüzera ve ümerânın veziriazam
başıdır. Cümlenin ulusudur, cümle umurun vekil-i
mutlakıdır ve malımın vekili defterdarımdır ve ol
nâzırdır.”
21. Osmanlı Devleti’nde Defterdarlık kurumunun gelişim
seyri nasıl olmuştur?
Cevap: Başlangıçta sadece bir defterdar varken devletin
büyüyüp gelişmesine bağlı olarak mâlî işlerin çoğalması,
defterdar sayısının artmasını gerekli hale getirmiştir. Fatih
Kanunnamesi’nde başdefterdar ve defterdarlar tabirlerinin
geçmesi, ikinci ve yeni bir defterdarlığın bu dönemde
kurulduğunu göstermektedir. Defterdar sayısı ikiye
çıkarılınca biri Rumeli, diğeri Anadolu’nun mâlî işlerine
bakmaya başlamıştır. Ancak yetki ve protokol itibariyle
Rumeli defterdarı, daima Anadolu defterdarından önce
gelmiş ve başdefterdar olarak kabul edilmiştir. Yavuz
Sultan döneminde merkezi Halep’te olmak üzere Arap ve
Acem Defterdarlığı adıyla yeni bir defterdarlık kuruldu.
Görev, isim ve yetkilerindeki birtakım değişikliklerden
sonra defterdarlık müessesesi 1841’de Maliye Nezâreti
adını aldı.
22. İslâm tarihinde ihtisab müessesesinin görevleri ve
uygulamaları nelerdir?
Cevap: Hz. Peygamber’in Medine’ye olan hicreti
döneminden itibaren varlığı bilinen hisbe, Hz. Ömer’in
halifeliği döneminde tam teşkilâtlı bir müessese haline
geldi. Bu kurum, Abbasi, Endülüs, Fatımî, Eyyûbî,
Selçuklular ve Osmanlı gibi daha sonra kurulan Müslüman
devletlerde önemli bir fonksiyon icra ediyordu. İyiliklerin
yapılmasını sağlamak ve kötülüklerin yapılmasına mani
olmak (emr bi’l-ma‘rûf nehy ani’l-münker) gayesiyle
kurulan bu teşkilâtın başında bulunan ve muhtesib, ihtisab
emini, ihtisab ağası gibi isimlerle anılan görevli, dinin hoş
karşılamayıp çirkin gördüğü her türlü kötülüğü (münker)
ortadan kaldırmaya çalışırdı.
23. Hisbe teşkilatının görevleri ve amaçları nelerdir?
Cevap: Hisbe teşkilâtı, başlangıçta, İslâm toplumunda
iyiliklerin yapılmasını emretmek ve kötülüklerden
vazgeçirmek suretiyle sosyal huzuru sağlayan dini bir
müessese olarak ortaya çıkmıştı. Bu müessese,
kuruluşundan itibaren farklı ve çok yönlü görevler
yürütmüştür.
24. Osmanlılarda muhtesibin görevleri nelerdir?
Cevap: Osmanlılarda kadının (hâkim, yargıç) yardımcısı
olarak vazife gören muhtesibin, belirtilen bu görevlerinden
başka XV. ve XVI. asır “ihtisab kanunnâmeleri”nde
bunlarla ilgili daha geniş bilgiler bulunmaktadır.
Muhtesib’in başlıca görevleri şunlardır:
Esnafın kontrolü,
İş yerleri açma ruhsatlarını vermesi,
Devlet adına vergi toplaması,
Vergi gelirlerini gereken yerlere sarf etmesi,
Mürûr tezkirelerinin kontrol edilmesi,
Kıyafetlerle ilgilenmesi,
Bütün bunların dışında yerine getirmesi gereken
diğer görevler.
Muhtesib, Osmanlı toplumunda günlük hayatın akışı
içinde, halk ile esnaf arasındaki münasebetleri
düzenleme ve esnafla ilgili kanunların uygulanıp
uygulanmadığını kontrol etmekle de görevli idi.
25. Osmanlılarda ihtisap rüsumu adı verilen vergi
kimlerden alınırdı?
Cevap: Lonca üyeleri, satıcılar ve sanatkarlardan alınırdı.
26. İhtisab kurumu ne zaman tam teşkilâtlı bir müessese
haline geldi?
Cevap: Osmanlı Devleti Döneminde.
VAKIF
27. İslâm medeniyetinde Vakıf nasıl bir yer tutmaktadır?
Vakfın önemi nedir?
Cevap: İslâm medeniyetinde toplumun ekonomik hayatı
üzerinde etkili olan diğer bir kurum da vakıftır. Maddî bir
karşılık beklemeden başkalarına yardım etmek gibi ulvî ve
fevkalade bir düşüncenin mahsulü olan vakıf müessesesi,
yüzyıllardan beri İslâm ülkelerinde büyük bir önem
kazanmış, ekonomik ve sosyal hayat üzerinde derin
tesirler meydana getirmiş dinî ve hukukî bir müessesedir.
Vakıflar, sadece Allah rızasını kazanmak için maddî
durumu iyi olan kimseler tarafından kurulan ve menfaati
tamamıyla ihtiyaç içinde bulunanlara tahsis edilen iktisadî
kurumlardır.
28. Sadaka-i Cariye ne anlama gelmektedir?
Cevap: Sadaka-i câriye denilen hayır çeşitlerinden olan
vakıflar, yoksulların elem ve ızdıraplarını hafifletmek,
misafirleri ağırlamak, öğrencilere barınma ve geçinme
imkânlarını sağlamak gibi hizmetleri de yerine
getiriyordu. Ayrıca köle ve câriyelerin azad edilip
hürriyetlerine kavuşmalarını sağlamaya yönelik faaliyetler
de vakıflar etkin rol oynuyorlardı. Bütün bunların yanında
insanların İslâm’a girmelerini sağlamak ve bunun için
gerekli ortamı hazırlamak da vakıfların görevleri arasında
yer almakta idi.
29. Anadolu Selçukluları döneminde kurulmuş olan
Sadaka-i Cariye vakıflarına örnek vakıf hangisidir?
Cevap: Altun-aba vakfı.
30. İslâm tarihinde Vakıflar nasıl idare edilmişlerdir?
Cevap: İslâm dünyasında dinî, iktisadî ve sosyal hayatın
vazgeçilmez bir unsuru olarak kabul edilen vakıfların
büyük bir yekûn tutulmaktadır. Bu büyüklükteki bir
müessesenin düzenlenmesi ve varlığını sürdürmesi, ancak
iyi yönetilmesi ile mümkündür. Bu bakımdan daha işin
başında bu konuda sıkı tedbirlere başvurulduğu
görülmektedir. Nitekim her vakfın bir vakfiyesinin (vakfın
hukukî senedi) bulunması, vakfiyedeki şartların nass gibi
telakki edilmesi, vakfiyelerin kadı mahkemelerinde tescil
ettirilmesi ve ayrıca bunların idaresi için birer nazırın
tayin edilmesi bunu göstermektedir. Mütevelli-i vakf da
denilen nazırların ilki, Hz. Peygamber tarafından
vakfedilen Fedek arazisi için tayin edilen Hz.
Ebubekir’dir.
31. Osmanlılar döneminde 1826 yılında kurulan Evkaf
Nezareti’nden önce vakıflar hangi nezaretler tarafından
yönetilmişlerdir?
Cevap: Evkaf Nezareti’nden önce vakıfları yöneten
nezaretler şöyle sıralanabilir:
Haremeyn Nezareti,
Vezir Nezareti,
Şeyhülislâm Nezareti,
Tophane Ümerası Nezareti,
İstanbul Kadıları Nezareti.
32. Evkafı Hümayun Nezareti ne aman kaldırılmıştır?
Cevap: Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar devam eden
Evkaf-ı Hümâyûn Nezâreti, 3 Mart 1924 tarihinde
çıkarılan 429 sayılı kanunla ortadan kaldırılarak
Başbakanlığa bağlı bir genel müdürlük haline getirildi. Bu
kanunla Vakıflar Umum Müdürlüğü kurulmuş oldu.
Bununla beraber bu kanun vakıflarda fazla bir değişiklik
yapmıyordu. Cumhuriyet’ten sonra vakıf mevzuatında ilk
mühim değişiklik, 5 Haziran 1935 tarih ve 2762 sayılı
kanunla yapıldı. Bu kanun 5 Aralık 1935’te yürürlüğe
girdi.
AHİLİK
33. Ahilik kelime manası olarak hangi anlama
gelmektedir?
Cevap: Fütüvvet geleneğinden esinlenerek ortaya çıktığı
bilinen ahilik, Arapça kardeşim anlamındaki ahî
kelimesinden gelmektedir.
34. Ahilik kim tarafından kurulmuştur?
Cevap: Abbasi halifesi en-Nâsır Lidinillah (1180-1225)
rehberliğinde kurulduğu bilinmektedir.
35. Ahi Evran kimdir?
Cevap: Tarihî gelişim ve Anadolu’ya gelişine burada
temas edemeyeceğimiz ahiliğin Anadolu’daki kurucusu
Şeyh Nasiruddin Mahmud (öl. 1262)’dur. Daha sonraları
Ahi Evran ismiyle şöhret bulmuş olan bu kişi, esnaf ve
sanatkârı bir birlik etrafında toplayarak sanat ve ticaret
ahlâkını, üretici ve tüketici menfaatlerini güven altına
almaya; böylece kötü politik ve ekonomik atmosfer içinde
onlara yaşama ve direnme gücü vermeye çalışıyordu.
I. Alaeddin Keykûbad’ın (1221-1237) büyük destek ve
yardımlarını gören Ahi Evran, bir taraftan İslâmî
düşünceye ve fütüvvet ilkelerine bağlı kalarak tekke ve
zâviyelerdeki şeyh-mürid ilişkilerine benzer bir sistemi
geliştirmek suretiyle, iş yerlerine usta, kalfa ve çırak
münasebetlerini ve buna bağlı olarak iktisadî hayatı
düzenleyen ahiliğin Anadolu’da kurulup gelişmesinde
büyük bir rol oynamıştı.