Giriş
Hz. Peygamber’e Kur’an’daki bazı ayetlerle tebliğ, beyan
ve tezkiye görevleri verilmiştir. O, Allah’tan aldığı vahyi
insanlara tebliğ etmenin yanı sıra bu vahiyleri örnek
yaşam biçimiyle (üsve-i hasene) de somutlaştırmıştır. Hz.
Muhammed’in ölümünün ardından “Âlimler
peygamberlerinin varisleridir.” (Buhari, İlim,10) hadisine
dayanarak kendilerini ilim varisi olarak kabul eden sahabe
ve onları takip edenler sünnet bilgisini aktarma konusunda
kendilerini sorumlu kılmışlardır.
İlk Dönemde Hadis Öğrenim ve Öğretimi
Hz. Peygamber ashabına eğitim ve öğretim konusundaki
rehberliğini Mekke ve Medine’de gösterdiği faaliyetlerle
ortaya koymuştur. “Allah’a karşı ancak âlim kulları gerçek
anlamda saygı duyar” (35Fatır, 28) ve “De ki: Hiç
bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (39Zümer, 9)
meallerindeki ayetlerden anlaşıldığı gibi Allah ilmin
önemini vurgulamış ve Hz. Peygamber de ashabını ilim
öğrenmeye ve öğretmeye teşvik etmiştir.
Hz. Peygamber dönemindeki ilk dini eğitim yerlerinden
biri Daru’l-erkam (Erkam’ın evi) olarak bilinen mekândır.
Bu mekân Mekke’de gözden uzak bir yerlerde bulunur ve
eğitim belli bir gizlilik içerisinde yürütülürdü. Daha sonra
Hz. Peygamber’in evi, İslam eğitim merkezlerinden biri
haline gelmiştir.
Medine’ye hicretten sonra Hz. Peygamber’in yaptığı ilk iş
bir mescit inşa etmek olmuştur. Mescid-i Nebevi olarak
bilinen İslam’ın ilk kurumsal binası olma özelliği taşır.
Burada sadece ibadet yapılmaz aynı zamanda başta
eğitim-öğretim olmak üzere, idari, hukuki ve askeri işler
de konuşulup karara bağlanırdı. Ancak Hz. Peygamber’in
dini öğretme faaliyetleri mekânlar ve zamanlarla sınırlı
değildi. Evde, çarşıda, pazarda, mescitte kısacası her
zaman ve her yerde ashabını eğitirdi. Ancak insanların
bundan sıkılacağını düşünerek eğitimi haftanın belli
günlerine yayardı. Bu durum günümüzde eğitimde
süreklilik adı altında ifade edilen yaygın eğitim
politikasını izlediğini göstermektedir.
Hz. Peygamber’in hadis öğretme metodu da oldukça
önemlidir. Bu konuda anlattığı kişilerin bilgi ve anlayış
seviyelerini dikkate almaktadır. Ayrıca bazı soyut
sorularda da somutlaştırma yaparak konuyu daha anlaşılır
hale getirmektedir.
Hz. Peygamber’in dine ve hayata dair yaptığı ve söylediği
her şey hadis kapsamında değerlendirilmektedir. Onun
davranışlarını sünnet olarak gören ve ondan ders alan
kişiler de sahabelerdir. Sahabeler ilim öğrenme ve
öğretme konusunda büyük bir duyarlılık göstermişlerdir.
Ancak elbette ki sahabeler her zaman onunla beraber olma
fırsatı bulamıyorlardı. Bu durumda dersleri takip
edebilmek adına kendi içlerinde yöntemler
geliştirmişlerdi. Bunlardan birisi öğrenenlerin
öğrenemeyenlere anlatmasıdır. Ya da diğer bir yöntem iki
komşunun nöbetleşe olarak eğitime katılıp birbirine
anlatmasıdır. Bunlar dışında sahabeler öğrendikleri şeyi
kendi aralarında da müzakere ederek daha uzun süre
akılda tutabiliyorlardı. Bunun dışında Hz. Peygamber’in
günlük hayattaki tutum ve davranışlarını da izleyerek
onlardan da ders çıkarmışlardır.
İlk dört halife ve sahabeler Hz. Peygamber’e duyduğu
sevgi ve saygıdan dolayı ölümünden sonra da sünnetine
büyük ilgi duymuş ve onu yaşatmak için hadislerini
yaymaya devam etmişlerdir. Elbette ki bu konuda temkinli
davranmışlar, doğru olmayan bilgileri yaymamaya
çalışmışlardır. Hz. Peygamber’in “Kasıtlı olarak bana
yalan isnad eden cehennemdeki yerini hazırlasın.” demesi
onları daha titiz davranmaya itmiştir.
Bazı hadisler olduğu gibi bazıları da manasıyla rivayet
edilmiştir. Örneğin fiili sünnetlerdeki rivayetler
Peygamber’e değil sahabelere aittir. Çünkü bizzat şahit
oldukları davranışları anlatmışlardır. Ancak Peygamber’in
sözlerini aktarırken bazı sahabeler unutmak ya da
karıştırmaktan çekinince onlara “Manada isabet ettiğiniz,
haramı helal helali haram kılmadığınız sürece mana ile
rivayet etmenizde bir sakınca yoktur” demiştir. Bu
dönemde hadis öğrenim ve öğretiminin karakteristik
özelliklerinden biri de şifahi usulle yapılmasıdır. Yazı
geleneğinin bulunmadığı bu dönemde hadisler ezberlenip
müzakere edilerek zihinlerde kalıcı hale getirilmektedir.
Hadisin Coğrafi Merkezleri
Peygamber’in ölümünden hemen sonra İslam toprakları
genişlemeye başlamıştır. Hz. Peygamber’e öğrencilik
etmiş sahabeler bu yeni fethedilen yerlere gidip oralarda
hocalık yapmışlardır. Oralardaki Müslüman halk da uzak
yakın demeden bu kişilerden ders almaya büyük ilgi
göstermiştir. Kısa sürede birer ilim merkezine dönüşen bu
yerlerden başlıcaları şunlardır:
• Medine: İslam’ın ilk merkezi denilebilir. Hicretten
hemen sonra Hz. Peygamber tarafından inşa
ettirilen Mescid-i Nebevi bir ibadethane olmanın
ötesinde bir eğitim merkezi de olmuştur. Bu
mescidin bitişiğinde bulunan ve başlangıçta yoksul
sahabelerin barınması için yapılan Suffe de
zamanla yatılı bir eğitim kurumu haline gelmiştir.
Hz. Peygamber’in sürekli yakınında bulunmaları,
birçok davranışına şahit olmaları ve değişik
konularda sordukları sorularla da birçok konunun
aydınlatılmasına sebep olmuşlardır. Ayrıca
Suffeli’ler dinledikleri hadisleri diğer sahabelere
naklederek hadislerin yayılmasına katkıda
bulunmuşlardır.
• Mekke: Mekke fethedildikten sonra buraya ilim ve
kültür faaliyetlerini organize etmesi için Muaz b.
Cebel muallim olarak gönderilmiştir. Daha sonra
da İbn Abbas Hz. Ali şehit edildikten hemen sonra
Mekke’ye yerleşip ömrünün geri kalanını burada
öğrenci yetiştirerek geçirmiştir. Mekke ve Medine
aynı zamanda hac mekânlarıdır. Ancak hac
amacıyla gelen birçok kişi buradan sahabelerden
hadis öğrenerek geriye dönmüşlerdir. Hatta asıl
geliş amacının bu olduğunu itiraf eden ziyaretçiler
de bulunmaktadır.
• Şam: Hz. Ebu Bekir döneminde alınan Şam’a fetih
ordusunun büyük bir kısmı yerleşmiştir. Daha
sonra Hz. Ömer buradaki Müslümanlar’ı din
konusunda aydınlatmak üzere Muaz b. Cebel,
Ubade bin Samit, Ebu’d-Derda ve Abdurrahman b.
Ganem gibi birçok ünlü sahabeyi görevli olarak
göndermiştir.
• Kufe: Hz. Ömer döneminde fethedilmiş ve birçok
sahabe yerleşmiştir. Hz. Ali ve İbn Mes’ud’un
Kufe’nin bir bilim merkezi olarak tanınmasında
büyük payı vardır. Bu nedenle yüzlerce sahabe
buraya yerleşmiştir. Ayrıca “Türklerin mezhebi”
olarak bilinen Hanefi mezhebinin de
şekillenmesinde bu iki sahabeyle gelen rivayetler
oldukça belirleyici bir role sahiptir.
• Basra: hilafet merkezi Kufe’ye nakledildikten sonra
Basra ikinci ana merkez haline gelmiş ve önemli
bir ilim şehri olarak ün yapmıştır. Müksirun
(binden fazla hadis rivayet etmiş yedi sahabe)
arasında üçüncü sırada yer alan Enes b. Malik
buraya yerleşmiş ve ömrünün büyük bir kısmını
burada geçirmiştir.
• Bagdad: Abbasiler’in hilafeti ele geçirmelerinden
sonra halife Mansur tarafından kurulmuştur.
İlerleyen yüzyıllarda kurulan Nizamiye medreseler
kompleksinin ilk ve en gelişmişinin açıldığı
şehirdir.
• Cezire: günümüzde Anadolu topraklarında kalan ve
Cizre olarak bilinen yerdir. Hz. Ömer zamanında
fethedilmiş ve önemli sahabeler burada yaşamıştır.
• Yemen: Hz. Peygamber tarafından Muaz bin Cebel
ve Ebu Musa el-Eş’ari’nin vali olarak gönderildiği
yerdir. İlk hadis tasnifçisi olan Ma’mer b. Raşid ve
öğrencisi Musannef sahibi Abdürrezzak b.
Hemmam Yemen coğrafyasında yetişmiş önemli
muhaddis ve musanniflerdir.
• Mısır: Hz. Ömer zamanında fethedilmiştir. Mısır’ı
fetheden ordu içinde Zubeyr b. Avvam, Ubade b.
Es-Samir, Mesleme b. Muhalled ve Mikdad b.
Esved gibi seçkin sahabeler vardır. Mısır
mektebinin sembolik şahsiyeti haline gelen
Abdullah b. Amr, aynı zamanda Şafii’nin hadis
alyapısının dayandığı kişidir.
• Mağrib ve Endülüs: Hz. Ömer zamanında başlayan
Kuzey Afrika fetihleri, Hz. Osman zamanında
Atlas Okyanusu’nun en uç noktasına ulaşmıştır. Bu
fetih seferlerine pek çok sahabe katılmış, bunların
bir kısmı fetih ordularının mensubu olarak orada
bulunurken bir kısmı da İslam’ı öğretmek için
gerekli müesseseleri kurmak için
görevlendirilmişti.
• Horasan ve Maveraünnehir: bu bölge Türkler’in
İslam’a girmesini sağlayan fetihleri göz önünde
bulundurunca çok hareketli ve bereketli dönemler
geçirmiştir. Büreyde el-Eslemi, Ebu Berze elEslemi,
Kusem b. Abbas gibi sahabeler buraya
gelip burada İslam mesajlarını yaymışlardır.
İlim Yolculukları
İslam fetihleri ile birlikte sahabeler Daru’s-sünne (Sünnet
yurdu) olarak bilinen Medine ve Hicaz Bölgesi’nden
ayrılıp fethedilen topraklara asker, idareci ve ilim adamı
gibi görevlerle dağılmışlardır. Onların yerleştiği yerler
birer ilim merkezi haline gelmiş ve Müslümanlar uzak
yakın demeden Hz. Peygamber’in hadislerini birinci
ağızdan dinlemek üzere rihle denen zorlu ilim
yolculuklarına katlanarak onları ziyarete gelmişlerdir.
Medreseler ve Dârulhadisler
İslamiyet’in ilerleyen dönemlerinde bu din ve hadis
eğitimi sistemli hale dönüştürülmüştür. Selçuklu sultanı
Nizamülmülk (ö. 485/1092) Bağdat ve Nişabur başta
olmak üzere birçok merkezde Nizamiye Medreseleri
olarak tanınan medreseler zincirini açmıştır. Hicri
6.yüzyılın ikinci yarısında ise sadece hadis eğitimi veren
Daulhadis’ler kurulmaya başlandı. Bunlardan ilki Selçuklu
atabeylerinden Nureddin Mahmud Zengi tarafından
Şam’da kurulan Daru’l-hadisi’n-Nuriyye’dir.
Sulçuklu Devleti’nin en önemli icraatlarından birisi
hakimiyet altına aldıkları topraklara medreseler inşa
etmeleri olmuştur. Diğer taraftan Selçuklu hükümdarları I.
Aladdin Keykubad ile II. Gıyaseddin Keyhüsrev
döneminde İslam dünyasında yoğun şekilde dârulhadîs
kurulmaya başlanmıştır. Bu dönemde Anadolu’da kurulan
ilk dârulhadîs günümüzde Taşmescid olarak bilinen
Çankırı Dârulhadîsi’dir. İkincisi ise Sivas’ta inşa edilen
Çifte Minareli Medrese Dârulhadîsi’dir. Bu listeyi
uzatmak mümkündür.
Osmanlı döneminde ilk dârulhadîs I. Murad Dönemi’nde
(1360-1389) Çandarlı Hayrettin Paşa tarafından İznik’te
yapılmıştır. Ancak Erken Osmanlı dârulhadîslerinin en
bilineni 828/1425’te II. Murad tarafından yaptırılan ve
Osmanlı medrese teşkilatı açısından önemli bir yere sahip
olan Dârulhadîs Medresesi’dir. Medrese kurmak Osmanlı
hanedanında bir gelenek haline gelmiş ve hemen hemen
bütün padişahlar kendi dönemlerinde medrese inşa
ettirmişlerdir. Son dönemlere gelindiğinde medrese
eğitiminde bazı çalışmalar yapılmıştır. 1910 yılında
yürürlüğe konan programla medrese eğitimleri on iki yıla
çıkartılırken sekizinci sınıfından başlamak üzere son beş
yıl Hadis ve Hadis Usulü dersleri okutulması
kararlaştırılmıştır. Şeyhülislam Mustafa Hayri zamanında
başlayan bu yeniden yapılandırılmış okullara Daru’lHilafeti’l-Aliyye
Medreseleri denmektedir. Bunun dışında
1914’te eğitime başlayan Medresetü’l-mütehassısin adlı
ihtisas medreselerinde de hadis öğretilmiştir. Ayrıca
Enderun Mektebi, Medresetü’l-vaizin, Medresetü’l-irşad
gibi mesleki eğitim veren kurumlarda da hadis eğitimine
yer verilmiştir.
Cumhuriyet’in ilanının ardından 1924’te kapatılan
medreselerin yerine kurulan Darülfünun İlahiyat
Fakülteleri hadis eğitimine devam etmiştir. Ancak onların
da 1933 yılında kapatılmasıyla birlikte 1949 yılına kadar
geçen on altı yılda hadis eğitimi veren herhangi bir kurum
bulunmamaktadır. 1949’da Ankara’da açılan bir ilahiyat
fakültesi, 1951’de açılan İmam Hatip okulları, ilki
1959’da İstanbul’da öğretime başlayan Yüksek İslam
Enstitüleri ve 1982’de onların dönüştürüldükleri ilahiyat
fakülteleri günümüzde hadis eğitiminin verildiği önemli
kurumlardır.
Hadis Öğrenim ve Öğretim Adabı
Her alanda olduğu gibi hadis alanında da öğrenim ve
öğretim sırasında uyulması gereken kurallar
bulunmaktadır. Bu kurallar öğrencinin ve hocanın uyması
gereken kurallar olarak iki grupta incelenmektedir.
Öğrencinin uyması gereken kurallar:
1. İhlas ve iyi niyet,
2. Öğrendiğiyle amel etmek,
3. Hadisi ehlinden almaya çalışmak,
4. Hocaya saygı göstermek,
5. Arkadaşlarıyla bilgi paylaşmak,
6. İlmi ve tedrici bir metod takip etmek,
7. Hadis usulüne önem vermek.
Hocanın uyması gereken kurallar:
1. İhlas ve iyi niyet,
2. Üstün ahlaka sahip olmak,
3. Hocalık ehliyetine riayet,
4. Bunama halinde hocalığı bırakma,
5. Kendisinden üstün olanlara öncelik vermek,
6. Hadise saygı ve hadis meclisine önem göstermek,
7. Eser yazmak ve bilimsel faaliyette bulunmak.