Ünite 5: Yakın Dönem Hadis Çalışmaları - Konu Özeti

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Giriş
Yakın dönem olarak nitelendirilen son iki yüzyılda hadis
ve sünneti anlama, koruma ve aktarma ile ilgili çalışmalar
devam etmiştir. Bu dönem aynı zamanda Batılı oryantalist
araştırmacıların İslam araştırmalarına önem verdiği bir
dönemdir. Bu ünitede Osmanlı, Türkiye, Hint Alt Kıtası
ve Arap dünyasında ile Batılı oryantalist araştırmacıların
da yaptığı hadis çalışmaları incelenecektir.

Osmanlı Döneminde Hadis İlmi

Osmanlı Devleti’nde hadis eğitimi sistemli bir şekilde
yapıldığından bu eğitim dârülhadis denilen okullarda
yapılmaktaydı. İlk Osmanlı dârülhadîsinin I. Murad
Dönemi’nde İznik’te Çandarlı Hayrettin Paşa (ö.
789/1387) tarafından yaptırıldığı kabul edilir. Bu dönemde
hadis çalışmaları yapan isimlerden en bilineni İbn
Melek’tir (ö. 797/1394). Tire müderrislerinden İbn Melek,
Sâgânî üzerine bir şerh yazmıştır.

En önemli Osmanlı dârülhadislerinden biri II. Murad’ın
1435’te yaptırdığı Edirne Dârülhadîsi’dir. Onun
döneminde İslam dünyasından çok değerli hadis hocaları
getirilmiştir.

Bunlar dışında Osmanlı Devleti için önemli diğer
dârülhadisler II. Bayezid Dönemi’nde 1485 yılında
Amasya’da yaptırılan Abdullah Paşa Dârülhadîsi ve
Kanuni Dönemi’nde 1557’de yaptırılan Süleymaniye
Dârülhadîsi’dir. Bu iki dârülhadîs üst düzey Osmanlı
yöneticilerinin yetiştirildikleri yer olması bakımından
oldukça önemlidir.

Mısır’ın Osmanlı eline geçmesi siyasi olmasının yanı sıra
kültürel ve bilimsel anlamda da önemli bir olaydır. Bu
olay Anadolu hâdisçiliğinde bir dönüm noktası olmuştur.
Münavî (ö. 1031/1621), Rudanî (ö. 1094/1682) gibi hadîs
yazarları Osmanlı’ya getirilmiştir.

Genel hatlarıyla bahsedilen Osmanlı hâdisçiliği
çerçevesinde önemli iki âlimden bahsetmek doğru
olacaktır. Bunlardan ilki Ahmed Ziyâeddîn
Gümüşhânevî’dir. 1228/1813 yıllarında Gümüşhane’de
doğmuş, on yaşındayken ailesiyle birlikte Trabzon’a göç
etmiştir. 1831’de ticaret amacıyla amcasıyla geldiği
İstanbul’da kalarak Beyazıt Medresesi’ne girip eğitimini
bitirdiği yıl aynı yerde hoca statüsünde göreve başlamıştır.
Dini eğitimini tamamladıktan sonra tasavvufa yönelmiş,
kendisinin önderliğini yaptığı Gümüşhâneli Dergâhı bir
dârülhadîs kimliği kazanmıştır. Doksan üç harbine
müritleriyle birlikte katılmıştır. 1311/1893 yılında vefat
etmiştir.

Konu kapsamında bahsedilen ikinci Osmanlı hadîs âlimi
ise Muhammed Zâhid el-Kevserî’dir. 1296/1878 yılında
Düzce’nin Hacı Hasan Efendi köyünde doğmuştur. İlk
eğitimini Düzce hocalarından aldıktan sonra İstanbul’a
gidip Kadıasker Hasan Efendi Dârülhadîs’inde devam
etmiştir. Daha sonra Fatih Camii’nde Eğinli İbrahim
Hakkı ve Alasonyalı Ali Zeynelâbidin gibi hocalardan
ders alan Kevserî, 1325/1907’de icazetini aldıktan sonra
aynı yerde hoca olarak çalışmaya başlamıştır. Dinde
reform yapma iddiasındaki ittihatçılarla mücadele etmiştir.
Bir okul açması için Kastamonu’da üç yıl süreyle görevli
olarak kalmıştır. İstanbul’a döndükten sonra ise
Dârüşşafaka’ya tayini yapılmıştır. Kevserî fakih-muhaddis
sıfatını kazanmış bir âlimdir. 1341/1922’de Mısır’a gitmiş
ve 1372/1952’de orada vefat etmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Döneminde Hadis İlmi

Türkiye Cumhuriyeti’nin erken dönemlerinde yani 1920-
1950 yılları arası hadis çalışmaları yönünden oldukça
durağan geçmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı Murteza ezZebidi’nin
Sahih-i Buhari Muhasırı’nı tercüme ile
görevlendirdiği Babanzade Ahmed Naim ilk üç cildini
tamamlamış, kalan kısmını Kamil Miras tamamladıktan
sonra 1928-1949 yılları arasında 12 cilt olarak basılmıştır.
1950-60 arasındaki yıllarda hadis toparlama ve tercüme
süreci dini eğitim veren kurumların açılmasıyla bir ivme
kazanmıştır.

1960 sonrası yıllarda hadis alanındaki temel klasiklere
doğru bir kayma söz konusu olmuştur. Hadis ilminin farklı
dallarındaki çeviriler de Türkiye Cumhuriyeti’nde bir
hadis altyapısı oluşmasına olanak sağlamıştır. Bu
çevirilerden başlıcaları şunlardır: Talat Koçyiğit’in
tercüme ettiği Hadis Istılahları Hakkında Nuhbetü’l-Fiker
Şerhi, M. Yaşar Kandemir’in tercüme ettiği Hadis İlimleri
ve Hadis Istılahları, telif olarak Talat Koçyiğit’in Hadis
Istılahları, Abdullah Aydınlı’nın Hadis Istılahları Sözlüğü
ve Mücteba Uğur’un Hadis Terimleri Sözlüğü.

İlerleyen dönemlerde İmam Hatip Okulları, Yüksek İslam
Enstitüleri ve İlahiyat Fakülteleri’nin açılmasıyla birlikte
buralarda görev yapacak kişilerin alacakları resmi unvan
için bazı çalışmalar yapmaları zorunlu kılınmıştır. Bu
nedenle yapılan tezler, yazılan makale ve doçentlik
çalışmaları gibi akademik çalışmalar hadis çalışmalarına
da büyük katkı sağlamıştır. Türkiye’de akademik
hadisçiliğin başlatıcısı M. Tayyip Okiç’tir.

Türkiye Cumhuriyeti’nde hadis alanında akademik
çalışmalar kitap, makale ve tez olmak üzere üç türde
ortaya çıkmıştır. Günümüzde hadisle ilgili ulusal ve
uluslararası düzeyde ciddi çalışmalar ve yayınlar
yapılmaktadır.

Hind Alt Kıtasında Hadis İlmi

Bu bölümde Hind Alt Kıtası olarak bahsedilen coğrafya
Hindistan’da İslamiyet’in kabul edildiği yerler ve bugünkü
Pakistan’dır.

Hz. Muhammed’in yaşadığı dönemde Hind bölgesine
gidip gelen sahabelerin varlığı bilinmiyor. Hind sahili olan
Sind bölgesinin fethi ancak H. 93’te gerçekleşmiştir. Bu
tarihten sonra Emevi ve Abbasi zulmünden kaçan birçok
Müslüman Hind Alt Kıtası’na gelerek buraya yerleşmiştir.
İkinci yüzyıl hadisçilerinden en bilineni Ebu Musa Necih
es-Sindi’dir. Bu kişi megazi ve siyerle ilk
uğraşanlardandır. Hind Alt Kıtası’nın önemli
muhaddislerinden Ebu Cafer ed-Deybüli Hz.
Peygamber’in mektuplarını ilk toplayan kişi olarak
bilinmektedir.

Dekken’de devlet kuran Behmenîler zamanında hadise
büyük ilgi gösterildiği bilinmektedir. Hind sultanları
arasında da ilk olarak Sultan Muhammed el-Behmenî’nin
hadise ilgi göstermiştir.

Hind topraklarında hadis ilmi H. 9.yüzyıl sonu 10.yüzyıl
başında yayılma imkânı bulmuştur. Bunda en çok Şeyh
Abdülhak b. Seyfuddin el-Buhari ed-Dehlevi’dir.
958/1642 yılında Delhi’de doğan Şeyh Abdülhak
babasından ders aldıktan sonra Mekke’ye gidip Ali elMuttaki’nin
öğrencisi olmuştur. Hicaz dönüşü Delhi’ye
yerleşen Şeyh Abdülhak burada çalışmalar yapmış ve
öğrenciler yetiştirmiştir.

Nakşibendiyye-Müceddidiyye tarikatının önderi olan
İmam Rabbani’nin (ö.1034/1624) ve oğlunun da burada
hadis ilminin yayılmasında çok emeği geçmiştir. Ancak
yine de bölgede en büyük etki Şah Veliyyullah b.
Abdirrahim ed-Dehlevi (ö. 1176/1762) tarafından
yapılmıştır. Dehlevi eğitim faaliyetleri ve eserleriyle bir
okul oluşturmuş ve bu okul sonraki yüzyıllarda da İslam
dünyası için büyük âlimler yetiştirmiştir.

19.yüzyıla gelindiğinde Hind Alt Kıtası’nda İslamiyet’in
zayıflayıp İngiliz egemenliğinin yaygınlaşmasıyla bölgede
dini eğitim veren kurumlar açılıp burada hadis ilminin
temel kaynakları belli bir program çerçevesinde
okutulmuştur. Bu eğitim kurumlarından Ehl-i Hadis
Medresesi mezhep taklidi yapmayı reddedip doğrudan
hadislerle amel etmeyi savunurken; Diyobend medresesi
ise Hanefi mezhebine bağlı olarak hadis eğitimi vermiştir.
Bu dönemin hayatı hakkında ayrıntılı bilgi edinilmesinin
uygun olacağı hadis âlimleri şunlardır:

Muhammed Enver Şah Keşmiri: 1292/1875’te Keşmir’e
bağlı Vodvan kasabasında doğmuştur. Beş yaşındayken
Kur’an okumaya başlayan Keşmiri, daha sonra babasından
Farsça öğrenip edebi eserler okumuş ve on yaşına
geldiğinde ise Fransızca nazım ve nesir yazma seviyesine
ulaşmıştır. Kendi bölgesindeki ilim eğitimini bitirdikten
sonra komşu Hezare bölgesinde üç yıl mantık, felsefe,
kozmografya gibi alanlarda eğitim almıştır. Diyobnd’deki
Daru’l-Ulum Medresesi’ne gitmiş, mezun olup bir müddet
Delhi’de hocalık yapmıştır. 1323/1905’te hacca gitmiş ve
Medine’deki zengin kütüphanelerden faydalanma olanağı
bulmuş olan âlim 1352/1933’te vefat etmiştir.

Keşmiri’nin hadis eğitiminde takip ettiği bir sistem
bulunmaktaydı. Bu sistem şöyleydi:
1. Gerekli gördüğü yerlerde raviler hakkında kısa
açıklamalar yapmak,
2. Ümmet arasındaki ihtilaflı konulara dikkat edip,
tatmin edici şekilde izah etmek,
3. Derste adı geçen kitabın ilmi tenkidini yapmak,
4. Kendinden önceki âlimlerin bilinmeyen
görüşlerini anlatmak,
5. Daha çok müşkil yerleri halletmek,
6. Her bir konuyu ayrıntılı işlemektense zamanı
daha çok konuya değinerek kullanmak,
7. Konuyla birebir ilgili olmayan durumlardan
öğrenci için faydalı olabilecekleri açıklamak,
8. Önce konuyu anlatıp daha sonra onun ilmi
tenkidini yapmak.

Muhammed Abdülhayy Leknevi: 1848’de Banda’da
(Hindistan) doğmuştur. Babası da âlim olması nedeniyle
çok küçük eğitime başlamış, on yedi yaşında bu eğitimi
tamamladıktan sonra babasıyla Haydarabat’a giderek
Medresetü’l-Nizamiyye’de iki yıl eğitim görmüştür.
120’ye yakın eseri bulunan âlim 1304/1886’da vefat
etmiştir.

Zafer Ahmed Tehanevi: 1310/1892’de Diyobend’de
dünyaya gelmiş, ilk eğitimini Daru’l-Ulum Diyobend’de
tamamlamıştır. Daha sonra Kanpur’daki Camiu’l-Ulum’u
bitirmiş ve son olarak Mezahiru’l-Ulum’a gelen Halil
Ahmed Seharenpuri’den devre-i hadis okuyarak on sekiz
yaşında eğitimini tamamlamıştır. Hayatının geri kalanında
hadis dersleri veren âlim 1974’te vefat etmiştir.
Fazlurrahman: 1919 yılında bugünkü Pakistan’ın
kuzeybatısında yer alan Hezare’de doğmuştur. Medrese
eğitimi tarzında aldığı ilk eğitiminden sonra Lahor’da
yüksek eğitimine başlamıştır. 1940’da Pencap Üniversitesi
Arapça bölümünden mezun olan Fazlurrahman, yüksek
lisansını yapmış ve doktorasına başlamıştır. Doktorasını
1946’da gittiği Oxford Üniversitesi’nde tamamlamış,
Kanada ve Amerika’da öğretim üyeliği yapmıştır. 1988’de
vefat ettiğinde Amerika’daki Chicago Üniversitesi’nde
İslam düşüncesi profesörü olarak görev yapmaktaydı.

Arap Dünyasında Hadis İlmi

Son dönemde İslam dünyasında Mısır merkezli olmak
üzere hadis ilmine önemli katkılar yapılmıştır. Bunlardan
belli başlı katkılar aşağıda anlatılacaktır.
Muhammed Fuad Abdülbaki, Buhari ve Müslim’in elCami’u’s-sahih’lerinin
neşrine katkı sağlamış ve bu
eserlerin sonuna hadislerin etraf tarzında fihristini içeren
indeksler eklemiştir.

1892’de Kahire’de doğup el-Ezher Üniversitesi’ni bitiren
ve daha sonra uzun bir süre kadılık yapan A. M. Şakir;
hadis, fıkıh, tefsir ve edebiyat dallarında eserler vermiş
önemli bir âlimdir.

20.yüzyılda sadece Mısır değil Fas’tan Endonezya’ya
kadar tüm İslam devletlerinde hadis ilmine katkı
sağlayacak çalışmalar yapılmıştır. 1914 yılında
Arnavutluk’un İşkodra şehrinde doğan Muhammed
Nasırüddin, 1917’de Halep’te doğan Abdülfettah Ebu
Gudde, 1857’de Fas’ta doğan Muhammed b. Ca’fer elKattani,
1866’da Şam’da doğan Cemaleddin Kasımi gibi
âlimler 20.yüzyılda İslam dünyasında hadis ilminin
gelişmesine katkı sağlamışlardır.

Oryantalistler ve Hadis

Oryantalizm ya da şarkiyatçılık, Batılıların Doğu ve
bilhassa İslam dünyasını çeşitli açılardan ve özellikle de
dini yönden inceledikleri alana denir. Başlangıcı 12.-13.
yüzyıllara kadar inse de modern oryantalizm Fransız
İnkılabından (1789) sonra Fransa’da 1795 yılında
Sylvestre de Sacy tarafından Yaşayan Doğu Dilleri
Yüksek Okulu’nun kurulmasıyla başlar. Başlangıçta
Hıristiyanlığı yaymak amacı güden oryantalizm, zamanla
Avrupa ülkelerinin sömürgecilik politikalarına alet
edilmeye başlanmıştır.

Paris’teki okulun kurulmasıyla diğer ülkeler de kendi
oryantalist temelli okullarını açmıştır. Bunlar; Berlin’de
Şarkiyat Dilleri Okulu (1887), Londra’da Şarkiyat
Araştırmaları Okulu (1906).

Oryantalistlerin hadis hakkındaki görüşleri birbirinden
farklıdır. Laone Caetani’ye göre Hz. Peygamber hadis
yazmayı yasaklamış ve günümüzdeki hadisler ortaya çıkan
sorunlara çözüm getirmek için 7. ve 9.yüzyıllarda İslam
hukukçuları tarafından uydurulmuştur. Bir diğer
oryantalist Henri LAmmens Hz. Muhammed’in erken
vefat etmesinden dolayı Kur’an’ı yeniden eline alıp
boşlukları dolduramadığı fikrini savunurken burada
aslında Kur’an’ın da Allah tarafından indirildiği fikrini
çürütüp Hz. Peygamber tarafından uydurulduğunu ortaya
atmaktadır. David Samuel Margoliouth, Hz.
Muhammed’in kendisinden sonra bir hüküm ve dini karar
bırakmadığını savunurken ilk İslam topluluklarının
uyguladığı sünnetin aslında Arap örf ve adetleri olduğunu
belirtmektedir.

Oryantalistlerin aklında iki soru işareti vardır. Bunlardan
biri Hz. Peygamber’in peygamberliği hakkında şüpheler,
diğeri ise Kur’an’ın menşei ve vahiy kaynaklı olup
olmadığıdır. Oryantalistlerin yaptığı çalışmaların menfi
olmamasının sebeplerinden birisi Arapça metinleri
anlamakta düştükleri hatadır. Kıtab-ı Mukaddes tetkik
yöntemi ile tarih tenkidi metodunu da İslami kaynakları
incelerken kullanmaları da düştükleri başka bir hatadır.
Ayrıca dini metinlerin metafizik boyutlarını da gözardı
etmişlerdir.