Giriş
Edebiyatımızda tür ve şekil konusu üzerinde tam bir
uzlaşma sağlanabilmiş değildir. Bununla birlikte bir edebî
ürünün dış yapısı ile ilgili unsurların şekil; muhtevası ile
ilgili unsurların da tür kapsamında değerlendirilmesi
yaygınlaşmıştır. Dinî türler denildiğinde dinî içeriğe sahip
ve türe adını veren aynı konudaki edebî ürünler
kastedilmiş olur.
Tarih boyunca din, kimi zaman amaç olarak, kimi zaman
da araç olarak edebiyata konu olmuştur. Sanat gayesiyle
dini araç olarak kullananlar bir tarafa; dini amaç olarak
görenlerin vasıtasıyla zengin bir dinî edebiyat meydana
getirilmiştir. Dinî duyguların etkisiyle doğup gelişen bu
edebiyatta, çok defa dini tebliğ etme, öğretme gibi pratik
hedeflere yönelik olarak sanat değeri zayıf eserlerin yanı
sıra fevkalâde sanatkârane bir üslûpla dinî lirizmin
zirvesine yükselen eserler de meydana getirilmiştir.
Türk-İslâm edebiyatında dinî türlere baktığımızda en çok
türün Hz. Peygamber ile ilgili olarak geliştiği görülür.
Allah ile ilgili daha az tür gelişmiştir. Hz. Peygamber’in
bir beşer olması sebebiyle kendisini hiç görmeyenler
tarafından dahi kolayca anlatılabilmesine karşılık Allah’ın
yüceliği ve varlığının insan idrakini aşması, ne kadar çaba
gösterilirse gösterilsin O’nun hakkıyla anlatılmasını
imkânsız kılmıştır. Dolayısıyla bu alanda gelişen edebî
türler, O’nun vahdâniyeti, esma ve sıfatları ile O’na karşı
sığınmayı, af dilemeyi içeren edebî ürünlerle sınırlı
kalmıştır.
Konusu Allah ve peygamber olan edebî eserler dışında
dinî hayatın pek çok veçhesi ile ilgili hayli eser
yazılmıştır. Klasik edebiyatın ürünlerini verdiği tarihî ve
kültürel ortam, yüzyıllar boyu dinî karakteriyle temayüz
ettiğinden, din, edebiyatın hem ilham hem de bilgi
kaynağı olagelmiştir. Şairler, yaşadıkları dönemlerde
üzüldükleri sevindikleri ve heyecan duydukları her
hadiseyi edebî bir form içerisinde kültür dünyamıza
kazandırma gayreti içerisinde olmuşlardır. Ramazan
ayının coşkusundan, ölen kimsenin ardından duyulan
üzüntüye kadar insanı ilgilendiren her hadise, dinî
edebiyatımız içerisinde yerini almıştır. Klasik şiir
ustalarının birçoğu, asırlarca toplum hayatında yer etmiş
ve özellikle törensel içeriğe sahip dinî hadiselerin
heyecanını hissedip duygularını nazma dökmüşlerdir.
Günümüzde de bu vadide eserler yazılmaya devam
etmektedir.
Allah ve Hz. Peygamber ile ilgili türler müstakil üniteler
halinde işlendiği için bu ünitede diğer dinî tür ve konular
ele alınacaktır. Bu tür ve konuları üç başlık halinde tasnif
etmek mümkündür. Birincisi, Mersiye, Maktel,
Ramazâniye gibi ortak bir ad altında anılan türler; ikincisi,
Kısas-ı enbiyâ, Tezkiretü’l-evliyâ ve Menâkıbnâme gibi
biyografik bilgi ihtiva eden yaşam öyküleri etrafında
gelişen türler ile Kur’ân-ı Kerîm’in tercüme ve tefsiri,
itikat, ibadet, ahlâk vb. konularında yazılan eserler;
üçüncüsü de destânî anlatım tarzının benimsendiği dinî
konulu eserlerdir.
Dinî Türler
Mersiyeler ve Makteller
Diğer dini tür ve konuları üç başlık halinde tasnif edersek;
a. Mersiye, Maktel, Ramazaniye gibi ortak bir ad
altında anılan türler,
b. Kısası enbiya, Tezkiretül evliya ve Menakıbname
gibi biyografik bilgi ihtiva eden yaşam öyküleri
etrafında gelişen türler ile Kuranı Kerim’in
tercüme ve tefsiri, itikat, ibadet, ahlak vb.
konularında yazılan eserler,
c. Destani anlatım tarzının benimsendiği dini
konulu eserlerdir.
Mersiye: Dini edebiyatımızda bir kimsenin vefatı üzerine
duyulan üzüntüyü ifade etmek üzere, ölenin meziyetlerini
anlatmak suretiyle yazılan duygu yoğunluğu yüksek
manzumelere denir.
Ölenin arkasından söz söyleme geleneği Türk şiirinde
“sagu”, Türk halk şiirinde “ağıt” olarak isimlendirilmiştir.
Klasik edebiyatımızda mersiye yazmış önde gelen şairler:
Şeyhi, Ahmet Paşa, Necati, Zati Baki, Fuzuli, Hayali,
Taşlıcalı Yahya, Nevi, Naili ve şeyh Galib’dir.
Mersiye genel olarak vefat hadisesini ele alırken, maktel
sadece Hz Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesini konu
edinir. Mersiye genel anlamda kullanıldığı için aslında her
maktel bir mersiye sayılır.
Hadikatüs Süeda isimli eseriyle Fuzuli Maktel türünün en
güzel örneğini vermiştir. Lami Çelebi’nin Makteli
Hüseyin’i de önemli öneklerdendir.
Ramazaniyye: Ramazan ayı dolayısıyla şairlerin, Padişaha
veya devlet büyüklerine yahut dostlarına sunmak amacıyla
yazdıkları kaside nazım biçimindeki şiirlere
“Ramazaniyye” denir. XVI. Yy’dan itibaren yazılmaya
başlanmıştır.
Klasik edebiyatımızda bu türün en güzel örneklerini Sabit,
Nazım, Nedim, Enderunlu Fazıl ve Enderunlu Vasıf
vermiştir.
Ramazan münasebetiyle toplumun dindar kesimlerindeki
hareketlilik ve buna ilaveten ramazan öncesi ve sonrasında
dini hayata mesafeli kişilerin, Ramazanın girmesiyle
birlikte Ramazana özgü dindarlıkları şairlerin gözünden
kaçmamıştır. Bu tip kimseler “ramazan sofusu” olarak
nitelendirilmiş ve dindar kimseleri kıskandıracak derecede
alışılmadık davranışları iğneleyici bir üslupla dile
getirilmiştir.
Gazavatname: Düşmanlara karşı mukaddes değerler
uğruna yapılan savaşların anlatıldığı eserlere denir. Tek
bir savaş anlatılmışsa gazaname, birden fazla savaş
anlatılmışsa gazavatname şeklinde isimlendirilir. İlk
örnekleri Arap edebiyatında görülür. Arap edebiyatında
savaşları ve bu savaşlarda gösterilen kahramanlıkları
anlatan eserlere megazi denmiştir.
Gazavatnameler edindikleri konulara göre üç grupta
incelenebilir:
a. Padişahlardan birinin hayatını esas alarak onun
zamanında meydana gelen olayları mensur ya da
manzum olarak anlatan Selimname,
Süleymanname gibi eserler,
b. Vezirlerin veya ünlü komutanların gazalarını
tasvir eden gazavatnâmeler. Bu tip eserlerde
çoğunlukla Barbaros Hayrettin Paşa, Köprülü
Fazıl Ahmet, Özdemiroğlu Osman gibi bazı
paşaların şahsiyetleri ele alınmıştır.
c. Bir seferi veya bir kalenin fethedilmesini konu
edinen gazavatname, fetihname ve zafernameler.
Fetihnameler: İslam ve Türk İslam devletlerinde
fethedilen beldeleri, kazanılan zaferleri haber veren
mektup ve fermanlarla bu fetihleri anlatan tarihi eserlerin
genel adıdır. Fetihnameler bazen “zafername”,
“beşaretname” bazende “tehditname” diye anılmıştır.
Osmanlı Devletinde fetihler, büyük zaferler, özellikle
Hristiyan dünyasına karşı kazanılan başarılar “name-i
hümayun” kategorisinde değerlendirilebilecek
fetihnamelerle İslam devletlerinin hükümdarlarına
bildirilmekteydi.
• Kıvami’nin Fetihname-i Sultan Mehmet’i
• Sa’yi’nin Fetihname-i Bağdat’ı
• Muradi’nin Fetihname-i Hayrettin Paşa’sı
Nabi’nin Fetihname-i Kamaniçe’si fetihname türüne
örnekler olarak gösterilebilirler.
Kısas-ı Enbiya: Hz Âdem’den Hz Muhammed’e kadar
gelip geçen peygamberlerin hayat hikâyelerinin anlatıldığı
eserlere verilen isimdir. Arap edebiyatı yazılan ilk kısası
enbiyalar, Kisai’nin Kitabu Kısasıl Enbiya ile ondan sonra
yazılan Salebi’nin Kısasül Enbiya (Araisul-Mecalis)
eseridir. Son dönemlerde yazılan Peygamber kıssalarının e
meşhuru, Ahmet Cevdet Paşa’nın Kısası Enbiya ve
Teravihi Hulefa’sıdır.
Tezkiretül Evliya: Tezkire, bazı meslek sahipleri için
yazılan biyografik eserlere verilen isimdir. Veliler
tezkiresi anlamına gelen Tezkiretül evliya da İslam
velilerinin hayat hikâyelerinin yazıldığı eserlerdir.
Tezkiretül Evliya türünde yazılan ilk eser, Feridüddin
Attar’ın Tezkiretül evliya adını taşıyan eseridir. Tespit
edilen ilk Tezkiretül evliya çevirisi XIV. yy’da Aydınoğlu
Mehmet Bey’e sunulmuştur.
Lami Çelebi’nin Nefehatül Üns çevirisi Türk edebiyatında
meşhur olmuş diğer evliya tezkiresidir. Lami Çelebi,
Molla Cami’nin eserini çevirmekle yetinmemiş, kendi
zamanına kadar yaşamış olan tasavvuf büyüklerini de
ekleyerek ilaveli bir çeviri meydana getirmiştir.
Menakıbnameler: Menakıbnameler, tasavvufun
yaygınlaşmasıyla birlikte tarikat pirlerinin hayat
hikâyelerini ve kerametlerini müritlere anlatma
ihtiyacından doğmuştur.
Hacı Bektaşi Veli, Emir Sultan, Hacı Bayramı Veli,
Eşrefoğlu Rumi, İbrahim Gülşeni, Şemseddini Sivasi,
Niyazi Mısri. Ayrıca Fatih’in hocası Akşemseddin ve
veziri Mahmut Paşa gibi bilge kişilikleriyle meşhur olmuş
bazı devlet görevlileri hakkında da menakıbnameler
bulunur.
Dinî Edebî Eserler
Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe’ye Tercüme ve Tefsirleri
Kuranı kerim önce Samanoğulları döneminde Emir
Mansur b. Nuh un oluşturduğu bir kurul tarafından Taberi
Tefsiri esas alınarak Farsçaya çevrilmiştir. Kuranı
Kerim’in Türkçeye ilk tercümesi yine Farsçaya yapılan
tercüme ile aynı dönemde muhtemelen aynı heyetin Türk
üyesi tarafından yapılmıştır. Bu tercüme satır arası bir
tercümedir.
Anadolu’da Türkçe tefsir ve tercüme faaliyetleri mevcut
en eski nüshalara göre Osmanlı Devletinin kuruluşundan
bir asır sonra yani 14.yyda başlamıştır. Bu faaliyet satır
arası tercüme ve uzun tefsirlerle tercüme şeklinde iki
koldan ilerlemiştir. Mevcut tefsirlerin çoğu Ebu Leys
Semerkandi’nin tefsiri esas alınarak yapılmış veya onun
aynen tercümesidir.
Akâid ve Fıkıh Kitapları
Akaid alanında yazılan eserlerin en meşhuru Mehmet İlmi
Efendi’nin Manzum Akaid’idir.
Fıkıh alanında bilinen ilk manzum eser Gülşehri’nin
Manzum Kuduri Tercümesi’dir.
Namaz ibadetinden bahseden şurutis-salat, orucun
çeşitlerini ve faziletini anlatan Fezalüs-sıyam, hacca dair
bilgilerin yer aldığı Menasikül-hac, miras konularının
ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı manzumei-feraiz türü
eserler, fıkhın bazı konularında yazılan müstakil
manzumelere örneklerdir.
Ahlâk ve Nasîhate Dair Eserler
İnsanların sahip olması gereken iyi huyları ve uzaklaşması
gereken kötü huyların anlatıldığı müstakil eserlere
örnekler:
Kınalızade Ali Çelebi’nin Ahlak-i Alai’si, şemseddin
Ahmed Sivasi’nin Miratül Ahlak’ı ve Muhyi i Gülşeni’nin
Ahlakul Kiram’ı bu tür eserlerdir.
Ahlak kitaplarının büyük bir bölümünü nasihat/öğüt tarzı
kitaplar oluşturur. Feridüddin Attar’ın Pendname isimli
eserinin tesiriyle çok sayıda eser yazılmıştır.
Dinî Destanî Metinler
Dinî-Destânî Eserler
Haricilerin ünlü kahramanı Hamza’nın adı etrafında
gelişen Hamzanâmeler ile Horasanlı Ebu Müslim’in
destani hayatını anlatan Ebu Müslim Kitabı en eski
destanlara örneklerdir.
Cenknâmeler ve Muhtelif Dinî Hikâyeler
Hz Ali ve oğlu Muhammed Hanefiyye’nin katıldığı çeşitli
savaşları anlatan dini destani mesnevilere verilen isimdir.
Türk edebiyatında 14.yy’dan itibaren görülmeye başlanan
cenknamelerin en önemli temsilcileri bu yy’da yaşamış
olan Yusufı Meddah, Tursun Fakih, Kirdeci Ali ve
Begpazarlı Maazoğlu Hasan isimli müelliflerdir.
Kesikbaş Destanı, Güvercin Hikâyesi, Geyik Hikâyesi,
Ejderha Destanı, ıbrahim Destanı, ısmail Destanı, Fatıma
Destanı, Ukkaşe Hikâyesi vb. kütüphanelerde destan
mecmualarında kayıtlı bazen de mevlid metinlerinin
arkasına ilave edilmiş halde bulunan hikâyelerdir.