Türkler’in müslüman olduktan sonra meydana getirdikleri ilk eserlerin ortak
özelliklerini açıklayabilmek.
Türkler’in Müslüman olduktan sonra meydana getirdikleri ilk müstakil eserler,
Orta Asya’da Karahanlılar zamanında Hâkâniye Türkçesiyle yazılmıştır.
Bu dönemde yazılan eserler dinî muhtevalıdır ve didaktik gayelerle yazılmıştır.
Türk İslâm edebiyatına ait eserlerin dinî ve tasavvufî vasıflarını ayırt edebilmek.
Tasavvuf cereyanının Türkler arasında yayılması İslâmiyet’e girmelerinden
çok sonradır. Dolayısyla meydana getirilen ilk eserler sadece dinî eserlerdir.
Tasavvufî edebiyat, ilk tarikat kurucusu olarak kabul edilen Ahmed-i Yesevî
ile Orta Asya’da başlamıştır. Yesevî’nin takipçileri Anadolu’da tasavvufî
edebiyatın temellerini atmışlardır. Anadolu coğrafyasında meydana getirilen
ilk edebî ürünlerin çoğu tasavvufî içeriklidir. Dinî eserler, akaid, tefsir, fıkıh
gibi dinin zahirine yönelik bilgileri; tasavvufî eserler ise ilâhî aşkı, varlık bilgisini,
nefsin mertebelerini, seyru sülûk yollarını öğreten bilgileri içerirler.
Türk-İslâm edebiyatının Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan tarihi gelişimini
açıklayabilmek.
Her edebiyat eseri şüphesiz meydana getirildiği dönemin bir ürünüdür. Bununla
birlikte tıpkı tarihi olaylarda olduğu gibi edebî eserelerde de süreklilik
esastır. Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Türk toplulukları arasında âlim, şair
ve mutasavvıflar da bulunuyordu. Onlar bu yeni vatanlarında ilmî, edebî ve
tasavvufî faaliyetlerine devam ettiler. Anadolu’da yazılan llk eserlere bakıldığı
zaman tarihî sürekliliğin izlerini görmek zor değildir. Ahmed Yesevî ile
Yunus Emre arasında pek çok benzerlik vardır. Bununla birlikte Orta Asya’daki
yazı dili, Anadolu’ya gelmemiştir. Anadolu’da Oğuz Türkçesi kullanılmıştır.
Tarihi hadiseler ve edebî ürünler arasındaki etkileşimlerini yorumlayabilmek.
Tarihî hadiseler edebî eserleri doğrudan etkilemektedir. Ancak bu etkinin hızı
farklı olmaktadır. Türkler’in İslâm dinini kabul etmeleri, Fetihler, Anadolu’ya
göçler, yapılan savaşlar, hâkimiyetin el değiştirmesi, fetret dönemleri,
hepsi edebiyat eserleri üzerinde belirleyici role sahiptir. Sözgelimi Selçuklular’ın
dağılmasıyla ortaya çıkan yeni siyasî durumda, Beylikler’in başında
bulunan beylerin Türkçe dışında dil bilmemeleri, himayelerindeki âlim ve şairlerin
eserlerini Türkçe yazmalarına yol açmıştır. Bu vesileyle Türkçe eserler
çoğalmış, Türk dilinin gelişmesini hızlandırmıştır.
Türk edebiyatının XV. Yüzyıla kadar gelişim seyrini aktarabilmek.
Yüzyıllara kabaca bakıldığında her yeni yüzyılda bir öncekine göre daha fazla
eserin telif edildiği görülmektedir. Özellikle edebî esererlere bakıldığında
sadece nicelik olarak değil; kullanılan dil, nazım tekniği, üslup vb bakımlardan
nitelik olarak da gelişmektedir. Eserlerin mevzuları çeşitlenmiş, Arapça
ve Farsça’dan yapılan tercümeler bu çeşitliliği artırmıştır. Pek çok mütercim,
tercümeyle yetinmeyip ilaveler yaparak yarı tercüme yarı telif eserler meydana
getirmişlerdir.