Türk-İslâm Edebiyatına ait eserlerin sanat değerini belirlemede kullanılan
klasik ölçme-değerlendirme birimi olan belâğat ilminin tarihçesini
anahatlarıyla tanımlayabilmek.
Türk-İslâm edebiyatında metinlerin sanat değerini ölçe işi Belâgat ilmine havale
edilmiştir. Bu ilim önce Cahiliye şiirini değerlendirme maksadıyla Araplar
arasında başlamıştır. İslâmdan sonra ise bir belâgat mucizesi olan Kur’an-ı
Kerim’in İlâhî maksadını bütün yönleriyle anlama kaygısı bu konudaki çalışmaları
daha da gerekli kılmıştır. Bunun neticesinde belâgat konuları
başlangiçta “İ’câzü’l-Kur’ân, Mecâzü’l-Kur’ân, Beyânü’l-Kur’ân, Müşkilü’lKur’ân,
İ’râbü-Kur’ân, Belâgat ve delâilü’l-i’câz” gibi adlar taşıyan kitaplarda
yer aldı. Kur’an ve tefsir ilmi içinde gelişti.
Bu ilim dalını oluşturan Bedî’, Beyan ve Meâni’nin ele aldığı farklı konuları
kavrayarak muhtevalarını açıklayabilmek.
Yine Kur’an’ın Arap diliyle ortaya konmuş bir metin oluşu, Arap dili, grameri
ve edebiyatı konularını da bilmeyi gerektiriyordu. Bu sebeple X-XIV. yüzyılları
kapsayan bu ikinci devre belâgatin bir ilim dalı olarak teşekkül etmeye
başladığı, terimlerinin ortaya çıktığı, yazılan eserlerde belâgat bahislerinin
ağırlık kazandığı ve böylece söz konusu ilim dalının Meânî, Beyan ve Bedî’den
ibaret klasik şeklini alarak teşekkülünü tamamladığı bir zaman dilimi
oldu. Yine bu devrede, sonraki yıllarda Türk ve Fars belâgati
üzerinde tercüme ve şerhleriyle asırlarca etkisini sürdürecek olan Abdülkâhir elCürcânî’nin
(ö. 1079), Delâilü’l-i’câz ve Esrârü’l-belâğa adlı kitapları ile
Ebû Ya’kûb es-Sekkâkî’nin (ö.1229) Miftâhu’l-ulûm’u gibi sonradan sahanın
klasikleri sayılan eserler de kaleme alınmıştı.
XIV. yüzyıl ortalarından XIX. yüzyıl sonlarına kadar devam eden uzun
süreyi kapsayan üçüncü safha yeni eserler yerine, bu konudaki şerh, haşiye
ve talikatların kaleme alındığı duraklama yahut derinleşme devresidir.
Son devir, İslâm dünyasının Batı ile temasa geçmesinin etkisiyle, biri klasik
anlayışı devam ettirmeye, diğeri batı retoriği ile belâgat konularını kaynaştırmaya
çalışan yenilikçi yazarların eserleri olmak üzere, iki farklı istikamette
gelişmiştir. Birincisine Türk edebiyat camiasından Ahmed Cevdet Paşa’nın
kaleme aldığı Belâgat-i Osmaniye, ikincisine Recâizade Ekrem’in Talim-i
Edebiyat’ı örnektir. İkinci yolu seçen yazarlar belâgat meselelerini daha
çok edebî tenkid ve estetik endişelerle birlikte ele almışlardır.
Bu bilgilerin ışığında, günümüzde edebî sanatlar adıyla bilinen Türk-İslâm
Edebiyatında sıkça karşılaşılan sanatları açıklayabilecek, onları daha iyi tanıyıp,
sanatkârın ortaya koyduklarını yorumlayabilmek.
Türk-İslâm Edebiyatı metinlerinde klasik belâgatin bütün kadro ve konuları-
na ait örneklerle karşılaşılmakla birlikte Teşbih, İstiâre, Mecaz, Telmih,
Tecahül-i ârif, Hüsn-i ta’lil, Teşhis ve intak, Tenâsüp, Leff ü neşr, Seci
gibi sanatlarla daha çok yüz yüze gelinmektedir Ayrıca belâgat konularının
eklerinden olan ebced hesabı ve tarih düşürme bahisleri de edebî metinlerden
zevk almayı kolaylaştıran sanat unsurlarındandır. Edebiyat konularıyla
meşgul olacak her seviyedeki kişilerin bu konuları asgari özellikleriyle bilmesi
ve elde ettiği bilgileri metin üzerinde değerlendirmesi gerekmektedir.
Bu konuda başarılı olmanın çok metin okuma ve okunanlar üzerinde çok
yönlü olarak durmayla elde edileceği açıktır.