Belağat Nedir?

0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Belağat Nedir?
« : 02 Mart 2018, 11:49:08 »
Arapça “be-le-ga” kökünden gelen belâgat, sözlükte, sözün “fasih ve açık
seçik olması” demektir. Aynı kökten gelen “el-belîg”, fasih ve açık
karşılığında kullanılmış olup “sözün maksadı en güzel şekilde ifade edebilme özelliğini”
anlatır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de bu özelliğe sahip olan kitap anlamında
“el-belâgu’l-mübîn/benzeri ortaya konamayacak apaçık söz” olarak
adlandırılmıştır.

Belâgatin bir edebiyat terimi olarak iki manada kullanıldığı görülmektedir.
Birincisi meleke ve kabiliyet manasını taşır. Batı dillerinde
“eloquence/elokuans” kelimesiyle karşılanan belâgatin bu yönü “bir fikrin
yazılı ve sözlü olarak yerinde, yeterince ve zamanında ifadesi” manasına gelir.

Bu tanım klasik belâgat kitaplarında “Sözün fasih olmak şartıyla muktezâ-yı hâle mutabık olması” şeklindedir. Bu anlamıyla belâgat insanda doğuştan var olan ve ona has bir melekedir. Nitekim bu gerçek Kur’ân-ı Kerîm’de
“Allah insana beyânı (düşündüğünü açık bir şekilde ifade etmeyi) öğretti”
(er-Rahmân 55/3-4) âyetiyle ifade edilmiştir.

Kelimenin, batı dillerinde “rhetorique/retorik” terimiyle karşılanan ve belâgat
ilmini ifade eden ikinci anlamı ise “en açık, akıcı, zamanında ve yerli
yerinde söz söyleme/yazma kâidelerini inceleyen” bir ilmî disiplinin adı şeklinde
tanımlanabilir. Bu tanım klasik belâgat kitaplarında yine “Kelâmın fasih
olmak şartıyla muktezâ-yı hâle mutabık olmasının usûl ve kaidelerini bildiren”
ilim şeklinde yer almıştır. Belâgatin bu maksadına ulaşılabilmesi için şu
üç bahis ve ekleri hakkında bilgi sahibi olmak gerekir:

1. Meânî denilen ve “kelâmın mukteza-yı hâle uygunluğunu sağlamak için
gerekli olanları bilme” şeklinde tanımlanabilecek konular.

2. Beyân, “sözün açık-seçik, kolay ve anlaşılabilmesini temin etme yolları.

3. Bedî’, sözü güzel, süslü ve etkili söyleme usulleri.

Bu sayılan vasıflara sahip olan söz, manzum olsun, mensur bulunsun kısa
ve veciz, kolay anlaşılır, manaca zengin ve derin olur; okuyana-dinleyene
zevk ve haz verir. İşte bu sebepten dolayı da bütün edip ve yazarların maksadı
da böyle bir söz söyleyebilmektir.

2. Konu
Belâgat ilminin içina aldığı konular yukarıda zikredilen Meânî, Beyân ve Bedî’
bahisleri altında yer almış ana meseleler ile, tevâbi denilen ve belâgati
tamamlayıcı edebî unsurlardan meydana gelmektedir. Muhtevada yer alan
başlıca konuları şöylece sıralamak mümkündür.

Ana hatlarıyla söylemek gerekirse, klasik belâgat kitapları fesâhat konusuyla
ilgili bir girişle başlar. Burada fesâhati bozan tenâfür, zincirleme tamlamalar
(tetâbu-i izâfât), sık tekrarlar (kesret-i tekrar), bir ifadedeki kelimeler
arasında kulakla farkedilebilen uyuşmazlık (lüknet), alışılmamış sözlerin kullanılması
(garabet), kelimenin dil kaideleri ve yazarların kullanışlarına aykırı-
lığı (kıyasa muhalefet), ifade zayıflığı (za’f-ı telif), ifadenin kasdedilen manayı
anlamayı zorlaştıracak şekilde kapalı olması (ta’kîd) ve yazım hataları
(imlâsızlık) hakkında bilgiler verilmiştir.

Meânî konularının başlıcaları şunlardır: İsnad, inşâ, dilek (temenni),
emir, nehiy, ünlem (nidâ), yüklem (müsned), özne (fail, nâib-i fail), cümle ve
unsurları, kısaltma veya daraltma (kasr), bağlama (vasıl), ayırma (fasl), ölçü-
lü söz söyleme (müsâvât), sözü bir maksatla kısa söyleme (icâz), maksadı gereğinden
fazla sözle ve uzun ifade etme (itnâb).

Beyân konuları ise şöylece sıralanabilir: Lafzın manaya delâleti, hakikat,
mecaz, kinâye, teşbih, istiâre, mecâz-ı mürsel, ta’riz vb.

Bedî’. Vücûh-ı tahsin/ sözü güzelleştirme yolları olarak da adlandırılan
bu bahis genel olarak edebî sanatları içine alır. Lafız ve mânâya ait olmak
üzere ikiye ayrılan bu sanatların başlıcaları şunlardır: İrsâl-i mesel, tecâhül-i
ârifâne, mezheb-i kelâmî, tevriye, îham, teşhis ve intak, hüsn-i ta’lil, mübalağa,
nidâ, rücû, iltifat, tekrir, istifham, telmih, iktibas, tazmin, mülemmâ,
tenâsüb, tensîk, cem ve taksim, leff ü neşr, kelâm-ı edebî, cinas, kalb ve aks,
secî.
Tarihçeye geçmeden önce, Kuran, tefsir, hadis ve kelâm ilimleriyle ciddî
bir biçimde ilgilenmesi gereken ilâhiyatçıların, söz konusu ilim dallarıyla ilgili
kaynakları doğru bir şekilde anlayıp onlardan günümüz problemlerine
çözümler çıkarabilmesi için âlet ilimlerinin en mühimlerinden sayılan belâgat
hakkında yeterli bilgiye sahip olmaları gereğine işaret edilmelidir. Bu sebeple
sadece edebiyat bakımından değil, belki daha çok dinî ilimler açısından da
belli bir seviyeye ulaşmak için, önce Kaya Bilgegil’in Edebiyat Bilgi ve Teorileri
Belâgat (İstanbul 1989) isimli eserini, ardından Cevdet Paşa’nın
Belâgat-i Osmaniye’sini, daha sonra M. A Yekta Saraç’ın Klâsik Edebiyat Bilgisi
Belâgat (İstanbul 2000) isimli eserinin okunması tavsiye edilir.

Tarihçe
Daha önce de belirtildiği gibi belâgat bütün İslâm dünyasındaki gibi bizde de,
XIX. yüzyıla kadar genellikle önce Arapça kitaplardan, sonra Arapça ve
Farsça’dan tercüme eserlerden, örnekleri çoğu kere Arapça ve Farsça metinler
üzerinden okutulmuştur. Ancak özellikle belirtilmelidir ki, İslâm ilim ve
kültürüne başından beri büyük katkıları olanTürkler’in bu ilme hizmetleri pek
erkenden başlamış ve meselâ büyük Türk dil bilgini es-Sekkâkî Miftahu’lulûm
adlı eserinin üçüncü kısmını belâgat konularına ayırmıştır. Şam camii
hatibi, Türkçe, Farsça ve Arapça bilen ünlü dil bilgini Hatip el-Kazvini (ö.
1338) ise, es-Sekkâkî’nin Miftâhu’l-ulûm’unun bu bölümünü tercüme, kı-
saltma ve değerlendirme suretiyle Telhisü’l-Miftâh’ı, daha sonra da bunu
açıklayan el-İzah’ı kaleme almıştır. Çok rağbet gören bu eserler sondaki asırlarda
bütün İslâm dünyasında defalarca şerhedilmiş ve devrin çeşitli ilim mü-
esseselerinde okutulmuştur.

Belâgat konusunda benzer etki ve rağbete kavuşan diğer kitap ise
Taftâzânî’nin (ö. 1390) Telhisü’l-Miftâh’a yazdığı el-Mutavvel isimli şerhtir.
Onun kaleme aldığı el-Muhtasar’la birlikte bu eserler Osmanlı medreselerinde
de asırlarca okutulmuştur. Ayrıca Abdünnafi Efendi, bu eserleri XIX.
yüzyılda, en-Nef’u’l-muavvel fi-tercemeti’t-Telhis ve’l-Mutavvel adıyla (İstanbul
1290) Türkçe’ye çevirmiştir. Mesnevî’yi şerhetmesiyle tanınan İsmail
Ankaravî ise, belâgati hemen bütün kadrosuyla veren Miftâhu’l-belâga ve
misbâhu’l-fesâha isimli telif tercüme bir eser kaleme almıştır.

Tanzimattan sonra yaklaşık dokuz asırlık bir gelenek kırılarak, telif tercüme
belâgat kitaplarının hazırlanmasında batılı eserlerden faydalanma adımı
atılmıştır. Süleyman Paşa Mebâni’l-inşâ’yı klasik belâgat kitapları yanında,
Fransız yazar Emil Lefranc’dan faydalanarak kaleme alırken batı retoriğinin
birçok konusunu Türk belâgatına sokmuştur. Ayrıca nesir örnekleri de önceki
anlayışın aksine bu kitapta hatırı sayılır derecede yer bulmuş olur.
Türk belâgat literatüründe klasik özellikteki ilk Türkçe eser, örnekleri bakı-
mından zayıf olsa da Ahmed Hamdi’nin Belâgat-ı Lisân-ı Osmânî adlı kitabıdır
(İstanbul 1293).

Bu eseri, büyük hukuk külliyatı Mecelle’yi de kaleme alan, Ahmed Cevdet
Paşanın Mekteb-i Hukuk’ta okuttuğu belâgat derslerine ait notlar takib
eder. Belâgat-i Osmâniye adıyla kısım kısım (cüz cüz) yayımlandığında (İstanbul
1298) büyük bir yankı uyandıran kitap, klasik Türk belâgati literatü-
ründe bir dönüm noktası olmuş ve sekiz defa basılmıştır. Belâgat-i Osmâniye
dibâce, mukaddime ve lâhika başlıklarını taşıyan bir giriş bölümünden sonra
üç ana bölüm ve lâhika’dan (ek) meydana gelmektedir. Eserin önemli bir yanı
da artık Türkçe’ye mahsus bir belâgat kurulması fikrini kuvvetlendirmesi
ve bu alanda yeni eserler kaleme alınmasına zemin hazırlamasıdır.

Recaizade Ekrem’in Talîm-i Edebiyat’ı bu alanda atılmış önemli bir
adımdır. Bu eserin diğer mühim tarafı ise batı retoriğinden de faydalanarak
konuları çeşitlendirmesi ve klasik belâgat bahislerine bile farklı izahlar kazandırmasıdır.
Bu eserlerden sonra belâgat artık Türk edebiyatının hayatî konuları
arasına girmiştir.

Muallim Naci’nin Istılâhât-ı Edebiyye’si (İstanbul 1307) bazı belâgat bahisleri
dahil bir kısım edebiyat kavramlarını belirli bir anlayışa bağlı kalmadan
açıklayan günümüzde de rağbet bulmuş bir eserdir. Buna Tahirü’lMevlevî’nin
Edebiyat Lügati (İstanbul 1973) eklenebilir.

Manastırlı Mehmet Rıfat’ın Mecâmiu’l-edeb’i, bir taraftan yeni anlayışın
ortaya koyduğu bütün edebi meseleleri ele almaya çalışırken klasik kadroyu
oluşturan üç ana konunun her birine bir cilt ayırarak üç cilt halinde yazılmış
hacimli bir eserdir.

Belâgat konusundaki son çalışmalar arasında eski ve yeni anlayışları birleştirmeye
yönelen Kaya Bilgel’in Edebiyat Bilgi ve Teorileri (Belâgat) (İstanbul
1989) ile Menderes Coşkun’un, Sözün Büyüsü Edebi Sanatlar, (İstanbul
2007) adlı eserleri dikkat çekmektedir. M.A.Yekta Saraç’ın Klâsik Edebiyat
bilgisi Belâgat’ı (İstanbul 2000) ise klasik kaynaklardaki bilgileri bol
Türkçe örneklerle, anlaşılır bir şekilde günümüz okuyucusuna sunması bakı-
mından önemlidir.

İskender Pala’nın, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü (İstanbul 2007) de
sadece belagat ve edebi sanatlar konusunda değil, eski Türk edebiyatını ilgilendiren
hemen her konuda başvurulacak bir ilk kaynak özelliğine sahiptir.