Arapça’da ikişerli anlamına gelmekte olup Fars, Türk ve Urdu edebiyatlarında
beyitlerdeki mısraların kendi arasında kafiyeli olmasından meydana gelmiş
bir nazım şeklidir.
Türk edebiyatına daha çok Fars edebiyatından geçmiş olan mesneviler ile
bizzat kendi içinde teşekkül etmiş olanlar arasında tertip, konu ve muhteva
bakımından büyük ölçüde benzerlikler görülmektedir. Bu durum, mesnevi
nazım şeklinin önce Fars edebiyatında ortaya çıkması ve Türk edebiyatındaki
ilk örneklerin bundan etkilenmesinin tabii bir neticesidir. Türk şairleri, Fars
edebiyatındaki daha çok tasavvufî konulu eserlerle İslâm âlemindeki ortak
konuları işleyen bazı mesnevilerden tesirlenmişlerdir. Buna karşılık bazı ortak
yönleri olmakla beraber bazı hadis çeviri ve şerhleri, menâkıbnâmeler,
gazavatnâmeler, fetihnâmeler, zafernâmelerle şehrengizler, sûrnâmeler, sergüzeşt,
hasbihal vb. eserler bilhassa işlenişleri açısından Fars edebiyatı etkisi
dışında kalmıştır; mevlid, mi’râciyye ve hilye gibi dinî türler ise daha çok
Türk edebiyatına ait orijinal mesnevilerdir.
Mesnevi yazan Türk şairleri bilhassa İran’lı şairlerden Senâî’nin,
Ferîdüddin Attâr’ın, Nizâmî-i Gencevî’nin, Emîr Hüsrev-i Dihlevî’nin, Molla
Câmî’nin mesnevilerinden ve özellikle de tasavvuf edebiyatımızın en önemli
şairi Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Mesnevî’sinden etkilenmişlerdir. Mesnevi
Türk şairlerine sadece tasavvufî açıdan değil Farsça’yı şiir yazacak kadar
ilerletmeleri, edebî bilgi ve zevklerinin gelişmesi açısından da tesir etmiş,
üzerlerinde her yönüyle önemli bir rol oynamıştır.
Türk edebiyatında ilk mesnevi Yûsuf Has Hâcib’in (ö. 1077) Kutadgu
Bilig adlı eseridir. XIII. yüzyılda Sulî Fakih’in Yûsuf u Züleyhâ adlı mesnevisi
kadar Ahmed Fakih’in Kitâbü Evsâfı Mesâcidi’ş-şerîfe’si de önemlidir.
XIV. yüzyılda Yûnus Emre’nin Risâletü’n-nushiyye’si, Şeyyad Hamza’nın
Yûsuf u Züleyhâ’sı ile Altın Orda sahasında Kutb’un Hüsrev ü Şîrîn’i,
Gülşehrî’nin Mantıku’t-tayr çevirisi, Âşık Paşa’nın Garibnâme’si, Yûsuf
Meddah’ın Varka ve Gülşâh’ı, Ahmedî’nin İskendernâme’si ile Cemşîd ü
Hurşîd’i önemli örneklerdir. Bu yüzyılda yazarı bilinmeyen pek çok mesnevi
de bulunmaktadır.
Mesnevinin XV. yüzyılda Türk edebiyatında gelişme gösterdiği görülmektedir.
Ahmed-i Dâî’nin Çengnâme’si, Süleyman Çelebi’nin Mevlid olarak
tanınan Vesîletü’n-necât’ı, Şeyhî’nin Hüsrev ü Şîrîn’i ile Harnâme’si,
Hamdullah Hamdi ile Çağatay sahasının tanınmış şairi Ali Şîr Nevâî’nin
hamseleri bu yüzyılın önemli mesnevileri arasındadır.
Lâmiî Çelebi ve Taşlıcalı Yahyâ gibi hamse sahibi şairlerin mesnevileri
ile Mesîhî’nin Şehrengîz’i, Câfer Çelebi’nin Hevesnâme’si,
Kemalpaşazâde’nin Yûsuf u Züleyhâ’sı, Zâtî’nin Şem’ ü Pervâne’si, Fuzû-
lî’nin Leylâ vü Mecnûn’u ve Hâkanî Mehmed Bey’in Hilye’si gibi mesneviler
XVI. Asrın öne çıkan mesnevileridir.
Ganîzâde Mehmed Nâdirî Şehnâme’si Nev’îzâde Atâî de Hamse’siyle
XVII. yüzyılda tanınmışlardır. Edirneli Güftî’nin Teşrîfâtü’ş-şuarâ adlı manzum
tezkiresi, Nâbî’nin Hayriyye’si ve Sâbit’in Edhem ü Hümâ’sı da bu yüzyılın
önemli mesnevilerindendir.
Mesnevi yazımının azaldığı XVIII. yüzyılda Şeyh Galib bu nazım şeklinin
Türk edebiyatındaki en değerli örneği olan Hüsn ü Aşk’ı kaleme almıştır.
Nahîfî’nin Mesnevî-i Şerîf Tercümesi ve Sünbülzâde Vehbî’nin Lutfiyye’si bu
yüzyılda görülen diğer mesnevilerdir.
XIX. yüzyılda mahallî hayata ait bilgilerle mesnevi şekline Türk edebiyatına
has bir mahiyet kazandırmış olan Enderunlu Fâzıl’ın Hûbannâme ve
Zenannâme’si, İzzet Molla’nın Mihnet-keşân ve Gülşen-i Aşk’ı ile Tanzimat dö-
neminde Ziyâ Paşa’nın Harâbât’ı önemlidir. Mesnevi şeklinin Türk edebiyatına
ait bir özelliği de eserlerdeki kahramanların ağzından yazılmış gazellerin vezin ve
şekil bakımından divanlardaki gazellerle aynı özelliği taşımasıdır.
Türk edebiyatında mesnevilerin halk edebiyatına yönelik örnekleri de bulunmaktadır.
Pek çoğunun müellif veya musannifi bilinmeyen bu tür mesneviler
için genellikle mevlidlerin sonunda yer alan Dâsitân-ı Kesikbaş, Dâsitân-ı
Geyik, Dâsitân-ı Güvercin, Dâstân-ı İbrâhim Edhem ve Hikâyet-i Kız ve
Cehûd gibi eserler örnek verilebilir. Türk edebiyatında mesnevi hemen her
dönemde gazel ve kasideden geride kalmıştır. Hatta yalnızca tek mesnevi
yazan şairler küçümsendiğinden mesnevi şairleri hamse sahibi(beş mesnevi
yazan şairlerdir) olmaya gayret göstermişlerdir.