GAZEL
Eski şiirin en çok kullanılan ve sevilen nazım şeklidir.
Gazel kelimesi sözlükte “sevgi üzerine konuşmak, söyleşmek” anlamına
gelir. Arap edebiyatında gazel bir nazım şekli olmayıp kasidelerin başında
aşktan, sevgiliden söz eden bölümlere verilen addır ve “nesîb” karşılığında
kullanılmıştır.
Daha sonraları şairin aşk, sevgili, şarap, bahar gibi coşkulu
haller karşısındaki duygularını anlatan şiirlere uzun yahut kısa olsun gazel
denilmiştir.
İran’ın İslâmiyet’i kabulünden sonra gazel, Arap şiirinin etkisi altında
oluşan yeni İran edebiyatında lirik şiirin en beğenilen şekillerinden biri olmuştur.
Yeni İran şiirinde de ilk dönemlerde kasidelerin nesîb veya teşbîb
kısmını oluşturmuştur.
Gazel tarzının gelişmesinde kasidelerden pek zevk almayan
Moğol hükümdarlarının da rolü olduğu söylenmektedir.
İranlı şairler bu hükümdarlar hakkında kaside yazma yerine
onların yol açtığı tahribattan duydukları elem ve
kederleri gazellerle dile getirmeyi tercih ettiler.
Ferîdüddîn-i Attâr (ö.1221) ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (ö.1273) gibi sûfî
şairler gazellerinde ilâhî güzellik ve ilâhî aşk konularını işlediler. Onlardan
sonra gelen Hafız-ı Şîrâzî (ö.1390) ise gazellerinde rindce hayal kurmaya,
felsefî ve ahlâkî düşüncelere de yer vererek türün konusunu genişletti.
Türk edebiyatına gazel XIII. yüzyılda İran’dan Fars edebiyatı yoluyla
geçmiştir.
Anadolu edebiyatı sahasında yazılan ilk gazellerde daha çok dinî,
ahlâkî ve tasavvufî konuların işlendiği görülür.
XIV. yüzyıldan başlayarak Kadı Burhâneddin (ö.1398), Nesîmî (ö.1418)
ve Ahmedî ile gelişmesini sürdüren gazel türü
XV. yüzyılda Şeyhî, Ahmed Paşa, Necâtî ve Çağatay edebiyatında
da Ali Şîr Nevâî (ö.1501) ile mükemmellik kazanmıştır.
Zatî (ö.1546), Hayalî Bey (ö.1557) ve Nev’î (ö.1599) XVI. yüzyılın
tanınmış gazel şairleridir. Bu yüzyılda Anadolu’da Bakî (ö.1600),
Azerî alanında Fuzûlî gazeli doruğa eriştirmişlerdir.
XVII. yüzyıla gelindiğinde gazel, Nâilî’nin (ö.1666) öncülüğünü yaptığı
sebk-i Hindî üslubuyla yeni bir incelik ve zarafet kazanır.
Bu yüzyılın sonunda Nâbî (ö.1712) gazele fikrî bir ağırlık kazandırmıştır.
XVIII. yüzyılda Nedîm rindliği ve coşkunluğu, Şeyh Galib inceliği,
duyarlılığı ve Mevlevîlik neşvesiyle büyük gazel şairleri olmuşlardır. Tanzimat’tan
sonra Encümen-i Şuarâ şairleri gazelde yeni bir atılıma girmişlerse
de onu daha ileriye götürecek bir başarı ortaya koyamamışlardır.
Kafiye örgüsü “aa/ba/ca ...” olan gazelin bazı beyitleri ve içindeki kısımları
özel adlar alır. Gazelin iki mısraı kafiyeli olan (musarra’) ilk beytine
“matla”“, matla’dan sonra gelen beytine “hüsn-i matla’”, son beytine “makta’”
ve makta’dan önceki beytine de “hüsn-i makta’” denir. Hüsn-i matla’ın
matla’dan olduğu kadar hüsn-i makta’ın da makta’dan güzel olmasına özen
gösterilir. Gazelin en güzel beytine “şah beyit” veya “beytü’l-gazel” adı verilir.
“Tahallus” denilen makta beytinde şairin şiirde kullandığı takma adı olan
mahlas söylenir. Mahlas yerine az olmakla birlikte doğrudan doğruya kendi
asıl adını yazan şairler de vardır. Kadı Burhâneddin ve Kemalpaşazâde gazellerinde
mahlas kullanmayan şairlerdendir.
Türk edebiyatında gazellerin beyit sayısı genellikle dört-on beş arasında
değişir. Dört beyitli gazellere çok az rastlanır. En çok yazılanlar beş ve yedi
beyitli gazellerdir. Bakî’nin gazelleri genellikle beş, Fuzûlî’nin yedi beyitlidir.
Şeyh Gâlib’de daha uzun, on bir-on beş beyitli gazellerle karşılaşılır.
Gazeller genellikle beş, yedi, dokuz, on bir gibi tek sayılı beyitlerle söylenmiştir.
Sayıları az olmakla beraber on beş beyitten uzun gazellere “gazel-i
mutavvel” adı verilir. Ahmedî ve Nesîmî’nin otuz ve elli beyte kadar uzayan
gazelleri vardır. Matla’ mısralarından bîrinin makta’ beytinde tekrarlanması-
na “redd-i matla’”, öteki mısralardan herhangi birinin tekrarlanmasına “redd-i
mısra” denir. Redd-i mısra’ daha çok Tanzimat’tan sonraki dönemin şairlerince
rağbet görmüştür.
Şairler bazan mahlas beytinden sonra gazellerini bitirmeyip bir ya da birkaç
beyit daha eklerler. Bunlara “müzeyyel gazel”, adı verilir. Arapça, Farsça
ve Türkçe’den ikisi veya üçüyle karışık surette söylenmiş gazellere “mülemma’
gazel”(kaside için de geçerlidir) denir. Matla’dan sonra gelen beyitlerin
mısra ortalarının baştaki ilk mısra ile kafiyelendiği gazellere “musammat gazel”,
bunların mısra ortalarındaki kafiyelerine “ara-iç kafiye” adı verilir. Bu
tür gazeller dört “mefâîlün”, dört “müstef’ilün” gibi ortalarından iki eşit parçaya
ayrılabilen aruz kalıplarıyla yazılır.
Gazelin esas konusu aşk ve sevgili, sevgilinin güzelliği, ona duyulan hasret
ve bundan dolayı çekilen üzüntüdür. Sevgiliyle bağlantılı olarak ayrıca şaraptan
ve tabiat güzelliklerinden de söz edilir. Bunun yanı sıra bir düşüncenin,
bir hayat görüşünün, bahttan yakınma gibi başka konuların da işlendiği
olur. XVIII. yüzyıldan sonra gazelin konusunun daha da genişlediği görülmektedir.
Gazelde öncelikle beyit güzelliğine önem verilir. Her beytin kendi içinde
bir anlam bütünlüğü vardır. Bundan dolayı gazelin her beytinde değişik konuların
işlenmesi kusur sayılmamıştır. Bütünüyle belirli bir konuyu işleyen
gazeller “yek-âhenk”, bütün beyitleri aynı güzellik ve kuvvette söylenen gazeller
de “yek-âvâz” adını alır.
Gazelden bazı nazım şekilleri de türetilmiştir. Çerçeve olarak gazelin her
mısraının altına gelmek üzere “ziyade” denilen kısa mısralar eklenerek
müstezad yapılmış, ayrıca her beytine değişen sayıda mısra katmak suretiyle
bendlerden meydana gelen daha hacimli şekiller elde edilmiştir. Bir şairin
gazeline her beytin mısraları arasına iki ya da üç mısra konularak taştîr, yine
her beytin önüne iki mısra eklenerek terbî’, üç mısra eklenerek tahmîs ve daha
çok sayıda mısra eklenerek sırasıyla tesdîs, tesbî’, tesmîn vb. yapılmıştır.
Bunlardan en çok kullanılanları tahmîs ve tesdîs şekilleridir.
Gazel söylemeye “tegazzül”, başka bir şairin gazeline aynı vezin ve kafiyede
benzer bir gazel söylemeye “tanzîr etme” ya da “cevap verme”, bu gazele
de “nazire” denir. Hemen her şairin çok sayıda naziresi vardır. Nazireler,
XV. yüzyıldan başlayarak “mecmûatü’n-nezâir” denilen şiir mecmualarında
toplanmıştır. Nazirenin tanzîr edilen gazelle aynı anlam ve üslûp doğrultusunda
olması gerekir. Mürettep divanlarda daima kasidelerden sonra gelen
gazeller kolayca bulunabilmeleri için Arap alfabesine göre kafiyelerinin son
harfleriyle sıralanırlar. Şuarâ tezkirelerinde çok defa şiirle eş anlamda kullanılan
gazel, Tanzimat’tan sonraki yenilik dönemine kadar Türk edebiyatında
çok önemsenen ve her şairin kullandığı başlıca nazım şekli olmuştur.