Türk-İslâm edebiyatına Fars kültüründen gelen malzemenin de önemli bir bir
kısmı İranlılar’ın İslâm öncesi devirlerinden gelen dinî (ateş-perest) ve millî
rivayetlerinden kaynaklanmaktadır. Bunların tamamına yakın kısmını,
Gazneli Mahmud adlı bir Türk hükümdarının desteğiyle yazılması yanında,
pek erken zamanlarda Türkçe’ye de tercüme edilmiş bulunan ve Türk kültürü
üzerinde çok etkili olmuş bulunan İran milli destanı olan Şehnâme’de bulmak
mümkündür. Şehnâme aslında İran’ın Pişdâdîler, Keyanîler, Eşkânîler,
Sasanîler gibi eski devirlerinin tarihini ve bu devirlerde hüküm sürmüş sülalelerine
ait padişahların efsanevî hayatlarını Farslar’ın gelenek, mitoloji, masal
ve menkıbeleriyle kaynaşmış kahramanlarını ve kahramanlık hikayelerini,
millî kimliklerini her şeyden üstün tutan bir anlayışla anlatan bir destandır.
Onda mevcut malzeme her edebiyatın daima ihtiyaç duyduğu ve beslendiği
efsanevî ve destanî özellikleri her şeyden çok taşımaktadır. Hattâ Şehnâme
İranlılar ile Turanlılar arasındaki mücadelelerin destani hikayesi olduğuna
göre, belli miktarda da olsa Türkler’le alakalı malzemeye de yer verdiğinden
avam ve havas tarafından kolaylıkla benimsenerek okunmuş, Türk kültür ve
sanatı üzerinde etkili olmuştur.
Şehnâme’nin kahramanlarından birinin adının Rüstem oluşu ve bu ismin
Türk halkı arasında ne kadar benimsendiği düşünülürse bu etkinin boyutları
hakkında yeterli fikir edinilebilir. Buna Türk-islâm edebiyatı metinlerinde
çokça zikredilen Nuşirevân-ı Âdil’in (Kisrâ) adaleti, adalet sarayı olan kasrı,
kaşa benzetilen tâkı (tak-ı Kisra, eyvan-ı Kisrâ), daima onunla birlikte anılan
tâcı, adalete ihtiyacı olan herkesin kendisine kolayca ulaşmasını sağlamak
maksadıyla kapısına astığı zencir-i adl’i hakkındaki teşbih, telmih vs. sanatların
da yer aldığı manzume ve beyitler örnek gösterilebilir. Bursalı Ahmed Paşa’nın:
“Kisrâ-yı hüsndür ki bugün kaşı tâkına
Zencir-i müşk asar ham-ı gisûsu Kasımın”
beyti bu unsurların pek çoğunu bir arada zikreden karakteristik bir örnektir.