İnternet, kelime anlamı olarak kendi aralarında
bağlantılı ağlar anlamına gelmektedir. Web ile
aynı anlamda kullanılan İnternet, dünya üzerindeki
bilgisayar ağlarının birbirleri ile bağlanması
sonucu ortaya çıkmış olan, herhangi bir sınırlaması
olmayan uluslararası bir bilgisayar ve bilgi
iletişim ağıdır. Diğer bir ifadeyle İnternet, ağların
ağı olarak da tanımlanabilir. İnternet’i kullanırken
arka planda olup bitenleri görmediğimizden
dolayı saniyeler içerisinde binlerce veriye ulaşmak
kolay ve basit bir süreç gibi görünmektedir. Ancak
dünyaya yayılmış milyonlarca bilgisayar arasında
veri alışverişini hızlı ve hatasız bir şekilde gerçekleştirmek
hiç de kolay değildir. Bunu sağlamak
için İnternet’in temelini oluşturan bazı kavramlar,
kurallar ve protokoller bulunmaktadır.
İnternet’in en yaygın kullanılan ve sıklıkla duyduğumuz temel
kavramlarından öne çıkanları;
html, www, http, URL, IP ve DNS’tir.
HTML:İnternet üzerinde web sayfası oluşturmak için kullanılan bir betik dildir.
HTML, 1989 yılında CERN’de Tim Berners
Lee tarafından geliştirildi. Hypertext Markup
Language kelimelerinin kısaltılmasından oluşan
HTML, Zengin Metin İşaretleme Dili anlamı-
na gelmektedir. Bu dil Web’te belgelerin linklerle
birbirlerine nasıl bağlanacaklarını, belge içindeki
metin ve resimlerin nasıl yerleşeceklerini belirleyen
kod parçalarından oluşan bir sistemdir. HTML’in
en önemli özelliği linklerdir. Linkler sayesinde
tek bir tıklamayla ilgili sayfaya veya Web sitesine
ulaşabiliyoruz. WWW’nun temelini oluşturan ve
bildiğimiz çoğu Web sitelerinin oluşturulmasını
sağlayan HTML dosyalarının aktarımı için HTTP
protokolü kullanılır.
World Wide Web kelimelerinin kısaltması
olan WWW, yani dünya çapında Web, dünyanın
her yerindeki binlerce web sunucuları adı verilen
bilgisayarlarda kayıtlı milyarlarca Web sitesi ve
bu Web siteleri içerisinde bulunan dosyadan oluşan
bir bütündür. İnternet’in en çok kullanılan
bölümü olan WWW temelde sunucu mantığına
dayanmaktadır. Milyonlarca resim, video ve metinden
oluşan Web siteleri, tek tek kullanıcılara
ulaştırmak yerine sunucu adı verilen bilgisayarlara
kaydedilerek herkese açık hâle getirilir. Her
bir Web sitesinin www ile başlayan bir adresi
vardır. Bu adresi Web tarayıcısında çalıştırdığı-
mızda sunucuda kayıtlı dosyalara ve belgelere
ulaşırız. Yani İnternet’e bağlandığımızda, her
türden milyarlarca Web sitesindeki dosyalarda
saklı bilgiye erişme imkânı buluruz.
Bir Web sitesine bağlanmaya çalıştığımızda adresin
başına otomatik olarak http yazıldığını görürsünüz.
Http, İnternet’te Web sitelerinin bulunduğu
sunucu bilgisayar ile kullanıcı bilgisayarları
arasında bilgilerin nasıl aktarılacağına dair kurallar
ve yöntemleri düzenleyen bir sistemdir.
http:Web sitelerinin bulunduğu sunucu bilgisayar ile kullanıcı bilgisayarları
arasında bilgilerin nasıl aktarılacağına dair kurallar ve yöntemleri düzenleyen
hiper metin transfer protokolüdür.
Hyper Text Transfer Protocol kelimelerinin kısaltması olan
http, hiper metin transfer protokolü anlamına gelmektedir.
Adında hiper metin bulunsa da bu protokolle
sadece metinler değil her türlü resim, video
veya animasyon verileri transfer edilebilir. Http,
sizin bilgisayarınızdan sunucu bilgisayara Web sitesiyle
ilgili bilgileri http kuralları çerçevesinde
iletilmesi komutunu verir. Böylece sunucu bilgisayardaki
Web sitesiyle iletişim başlar.
Https ise http protokolüne güvenli ağ protokolünün eklenmesiyle
oluşturulmuştur. İnternet’te http protokolünün
yanı sıra dosya transfer protokolü olan ftp ve e-mail
servisi sağlamakla sorumlu mailto da yaygın olarak
kullanılan protokollerdir.
URL, Uniform Resource Locator kelimelerinin
kısaltması olup Standart Kaynak Bulucu anlamına
gelmektedir. URL bir Syntax, yani söz dizimidir.
Temel olarak URL, bir web sitesine erişmek için
yazdığınız Web adresidir. Örneğin, You are not allowed to view links.
Register or
Login.
edu.tr URL’si sizi Anadolu Üniversitesi’nin web sitesine
götürür.
URL yapısını incelediğimizde baştaki http:// bize
bir hiper metin dosyasına ulaştığımızı, www bu
dosyanın dünya çapındaki Web’te olduğunu, tr sitenin
Türkiye’den olduğunu, edu sitenin bir eğitim
kurumuna ait olduğunu, anadolu sitenin Anadolu
Üniversitesi’nin Web sitesi olduğunu, /acikogretim
ise Anadolu Üniversitesi’nin Web sitesi içerisindeki
Açıköğretim sayfasında olduğumuzu gösterir.
İnternet uzayında her bir URL’nin de bir IP adresi
vardır. Internet Protocol kelimelerinin kısaltmasından
oluşan IP’yi İnternet’e doğrudan bağlı
her bilgisayarın sahip olduğu kimlik numarası
olarak tanımlamak mümkündür.
IP adresleri, ikili sayı sisteminde sekizer haneden oluşan dört grup
sayının bileşiminden oluşur. Örneğin ikili sistemdeki
bir IP adresi 11000001.10001100.00010101
.10011000 şeklinde yazılır. Ancak bu IP adresini
kolayca iletmek ve yapılandırma ayarlarına hızla
girebilmek için, IP adresi numaraları noktalı ondalık
yazım ile 193.140.21.152 şeklinde yazılır. Buna
rağmen IP adreslerini hatırlamak zordur. İnternet’te
ziyaret ettiğiniz her bir Web sayfasına bu IP adresleriyle
eriştiğinizi düşünün. Milyarlarca IP adresi
arasından, istediğiniz adresi bulup yazması hiç de
kolay değildir. Burada DNS devreye girer.
Domain Name System kelimelerinin kısaltmasından oluşan
DNS alan adı sistemi anlamına gelmektedir. DNS
sistemi İnternet uzayını bölümlemeye, bölümleri
adlandırmaya ve bölümler arası iletişimi sağlamaya
yarayan bir sistemdir. DNS yardımıyla IP numaraları
yerine, daha kolay hatırlayabileceğimiz anadolu.edu.tr
gibi anlamlı sözcük grupları oluşturulur.
Bu sözcük gruplarıyla yazılan URL’ler de Web sitelerine
daha kolay erişmemizi sağlar.
Mobil İnternetMobil İnternet’in kullanımı dünyada olduğu
gibi ülkemizde de günden güne artmaktadır. Mobil
İnternet mobil cihazlar (cep telefonu, akıllı telefon,
tablet gibi) üzerinden gerçekleşir. İnsanların her zaman
her yerde hareket halindeyken İnternet’e erişebilmelerini
olanak tanır. Mobil İnternet teknik olarak
radio frekans sinyalleri ile çalışan, veri iletişimini
sağlayan ekonomik, basit ve güvenli sistemlerdir.
Mobil İnternet tarihine baktığımızda, ilk çalışmaların
Japonya’da geliştirilen birinci nesil kablosuz telefon
ağı (1G) teknolojisine dayandığını görebiliriz.
Sayısal yayına geçilmesi ikinci nesil kablosuz telefon
ağı (2G) teknolojisinin geliştirilmesi ile mümkün
oldu. 1G’nin en büyük eksikliği sayılabilecek iletimde
güvensizlik 2G’de şifreleme yoluyla giderildi.
Daha sonra Avrupa’nın kullandığı “Global System
for Mobile Communications” (Küresel Sistemde
Mobil Haberleşme) baş harflerinin alınarak oluş-
turulan GSM bireysel iletişim standartı geliştirildi.
İlk ticari GSM servisi 1991 yılında Telecom Finland
tarafından Finlandiya’da başladı. GSM, kullanıcılara
güvenli ve kaliteli iletişim hizmeti sunmanın yanı
sıra uluslararası seyahat serbestliği de sağlamış oldu.
GSM, ses ve veriyi kullanıcıya tahsis edilen bir
tek hat üzerinden 9.6-28,8 Kbps hız ile iletmektedir.
GSM teknolojisinin bir adım ilerisi olarak kabul edilen
ve “General Packet Radio Servis” baş harfleri alı-
narak oluşturulan GPRS ise, saniyede 28.8 Kbps’den
115 Kbps’ye kadar hızlara ulaşabilen paket temelli
mobil iletişim servisidir. GPRS teknolojisi, kullanıcı-
ya bağlantı süresine göre değil, veri alışveriş miktarına
göre ücretlendirme olanağı sağlar. Böylece kullanıcılar
her zaman İnternet’e bağlı kalabilir ancak alıp gönderdikleri
veri miktarı kadar ödeme yaparlar.
GPRS platformu telefonunuzu dizüstü bilgisayarınıza
bağlayarak kullanıcıların dizüstü bilgisayarları
üzerinden Internet’e bağlanmalarını sağlamaktadır.
EDGE:Saniyede 384 Kbps’ye kadar varabilen hızlarda verileri ileten mobil iletişim
servisidir.
Bir başka deyişle telefonu modem olarak kullanarak,
servis sağlayıcı ile kesintisiz Internet erişimi gerçekleştirilebilir.
GPRS, sanal sohbet, yazılı ve görsel
bilgi transferi, sabit ve hareketli resim transferi, web
gösterimi, döküman paylaşımı ve ortaklaşa çalışma,
müzik yayını, kurumsal e-posta ve araç takibi için
kullanılmaktadır. GPRS’ten sonraki aşama olan
EDGE (Enhanced Data Rate for GSM Evolution),
veri aktarım hızını 384 Kbps’ye çıkarmıştır. Kullanı-
cıların çoklu ortam uygulamalarını kullanmalarına
3G kadar hızlı olmasa da izin vermektedir.
3G:Kablolu bağlantının olmadığı yerlerde yüksek hızlı İnternet erişimini sağlayan
3G, uzak noktalardan görüntü taşıma, bilgileri depolama, paylaşma ve
sürekli çevrim içi görüntülü iletişim sağlanmasını olanaklı kılar.
2000’li yılların başından beri kullanılmaya baş-
lanan 3G teknolojisi, kullanıcıyı küresel bilgi ağı-
nın bir parçası hâline getirmeyi hedeflemiştir. 3G,
EDGE teknolojisinin sınırlarını aşmak ve özellikle
ses ve görüntü servisleri, veri haberleşmesi, kısa
mesaj servisleri (SMS) gibi hizmetlerin daha hızlı
veri transferi, kullanıcı hareketliliğinin genişletilmesi
ve kullanıcıların çoklu ortam uygulamalarına
olan eğilimlerini karşılamaya yönelik başlatılmış
olup, kablolu bağlantının olmadığı yerlerde yüksek
hızlı İnternet erişimini olanaklı hâle getirmiştir.
Özellikle uzak noktalardan görüntü taşıma, bu
bilgileri depolama, paylaşma ve sürekli çevrim içi
görüntülü iletişim sağlanmasını olanaklı kılmıştır.
Bu nedenle kullanıcılar, akıllı telefonlarındaki 3G
ile küresel ağa “her zaman bağlı olma” bir başka ifadeyle
sürekli İnternet’te olma özgürlüğünü yaşarlar.
Düşük bant genişliği ve bağlantı hatası gibi problemleri
gidermek üzere geliştirilen dördüncü nesil
(4G) sistemler, ABD, Japonya ve Güney Kore gibi
ülkelerde kullanılmaktadır ancak bu sistemlere iliş-
kin araştırmalar hâlen devam etmektedir. 4G, yüksek
hız, yüksek kapasite, bit başına düşük maliyet, IP tabanlı
servisler gibi özellikleri sunmak üzere tasarlandı.
4G’nin amacı, mevcut merkezi hücresel ağları,
IP tabanlı dünya çapında tek bir merkezi hücresel
ağ standardında birleştirmektir. 4G mobil genişbant
teknolojilerine en güçlü iki aday LTE (Long Term
Evolution – Uzun Dönem Dönüşüm) ve mobil WiMAX
(Worldwide Interoperability for Microwave
Access) Maksimum Kablosuz Geniş Alan teknolojileridir.
4G ile bağlantı hızı 100 Mbps’e çıkmıştır.
4G’ye bağlı LTE teknolojisini NTT DoCoMo
firması 2004 yılında ilk Japonya’da duyurdu. Buna
ragmen 4G’nin ilk uygulamasının yapılması en az
beş seneyi bulmuştur.
17 Ağustos 2009’da önde gelen telekomünikasyon şirketlerinden
Verizon 4G’nin ilk testini ABD’nin Boston ve Seattle kentleri arasında
başarıyla gerçekleştirdi. 4G teknolojisi ile haberleşme
alanında hız ve kapasitesiyi artırmayı, düşük gecikme
hızları sunmayı her zaman her yerde geniş bant
erişimi sağlamayı ve maliyet etkin bir altyapı hedeflenmektedir.
Böylece mobil cihazlar üzerinden televizyon
izlemek, yüksek boyutlu dosya indirmek ve
paylaşmak, müzik dinlemek, fotoğraf paylaşmak oldukça
rahat ve hızlı gerçekleşebilecektir.
Son yıllarda “Nesnelerin İnterneti” kavramının çok sık kullanıldığı
gözlenmektedir. İlk olarak 1999 yılında İngiliz
asıllı Kavin Ashlon tarafından tanımlanan “Nesnelerin
İnterneti” kavramı kullandığımız çay makinası,
radyo, güvenlik kapısı gibi cisimlerin İnternete bağlı
olması ve kullanıcıların hayat tarzlarına göre programlanabilmesi
anlamına gelmektedir. “Nesnelerin
İnterneti” ile örneğin buzdolabınızın kendi kendine
eksikleri sipariş edebilmesi mümkün olabilmektedir.
Günümüzde çok daha geniş ve çok daha fazla kişiye
aynı anda ulaşmayı sağlayacak teknoloji alt yapısına
henüz ulaşılamamıştır. Beşinci nesil ağ teknoloji (5G)
olarak bilinen bu teknolojiye yönelik çalışmalar devam
etmektedir. 5G’ye örnek olarak stadyumda maç
seyreden taraftarların golü aynı anda akıllı telefonların
ekranlarından ve yakından izlemesi örnek verilebilir.
1G = analog (9.6 Kbps)
2G = digital, ses (28,8 Kbps)
2.5G = veri eklendi (GPRS) (115 Kbps)
2.75G = daha hızlı veri (EDGE) (384 Kbps)
3G = Sayısal ve paketli veri aktarma (WCDMA, EvDO) (28 Mbps)
4G = LTE kablosuz (wireless) ve daha geniş bant veri aktarımı (100 Mbps)
5G = henüz tanımlı değil