Âhiret âlemi inancı ölümden itibaren meydana gelecek çeşitli safhaları içerir.
Bunlar şöylece sıralanır: Ölüm ve kabir âlemi, kıyamet alâmetleri, kıyametin
kopması, evrenin yeniden inşâ edilmesi ve ölülerin kabirlerinden çıkarılıp
diriltimeleri, ardından mevkıf veya arasât adı verilen bir yere sevkedilip bir
araya toplanmaları, dünyada benimsedikleri inançlarla yapıp ettiklerinden
hesaba çekilip amellerinin ölçülmesi, sırattan geçirilmeleri ve cennet veya
cehenneme gönderilmeleri. Bunların her biriyle ilgi olarak kaynaklarda
verilen ayrıntılar şu şekildedir:
Ölüm ve Kabir Hayatı
Allah insanlar hakkında hayatı takdir edip yarattığı gibi ölümü de yaratmıştır.
Kaçıp kurtulmaya çalışsa da her insan ölümü bir gün tadacak, kurtulmak
amacıyla bütün önlemleri alsa da ölüm mutlaka her insanın başına gelecektir.
Bununla birlikte Allah’ın izni olmadıkça hiçbir insan ölmez, çünkü herkesin
ölüm anı Allah tarafından belirlenip yazılmıştır (el-Mülk 67/2; el-Cum’a
62/8; el-Enbiyâ 21/35; Âl-i İmrân 3/145). Ancak bunu yanlış yorumlamamalı
ve ölümün kendisine gelmesini beklememelidir. Aksine insan, Allah’ın yazısı
hakkında bilgi sahibi olmadığı için yaşamak amacıyla imkân dâhindeki bütün
çarelere başvurmalı ve hastalanınca kesinlikle tedavi olmalıdır.
Kur’an’da ve hadislerde verilen bilgiler göre ölüm gözlemlendiği gibi
sadece biyolojik canlılığın sona erdiği fiziksel ve tıbbî bir olay değildir.
Aksine metafiziksel boyutu da bulunan ve insanın dünyadan “berzah” denilen
yeni bir âleme (el-Mu’minûn 23/100), bir başka deyişle farklı bir varlık
bilincine geçtiği ve duyularla algılanamayan bir hadisedir. Nitekim
Kur’an’da buna açıkça temas edilerek şöyle denilir: “Ölüm onlardan
(müşrikler) birine gelince şöyle der: ‘Rabbim beni dünyaya geri gönder ki
terk ettiğim iyi işler yapayım’, Hayır, onun söylediği faydasız bir sözdür,
diriltilecekleri güne kadar önlerinde berzah vardır” (el-Mu’minûn 23/99-
100).
Ölümün metafizik boyutu, gayb âlemine ilişkin ilk tecrübelere açılan bir
kapı olmasından ve insanın daha önce algılayamadığı melekleri görmesinden
kaynaklanır. Ölüm anında insan bu olayı gerçekleştirmekle görevli melekleri
görür. İslâm inancında insanın ölümü, meleklerin insanın ruhunu bedeninden
çekip alması anlamına gelir. Ölüm işlerini yürütmekle görevli melek Azrail
ve onun yardımcılarıdır. Ruh ise anne rahminde yaratılışı anında insanın
bedenine melek tarafından üflenen ve onu diğer canlılardan ayıran algılama
gücüdür.
Kur’an’da buna iki ayette temas edilir. Birinde şöyle denilir: “Allah insanı
çamur halindeki topraktan yaratmaya başladı, sonra soyunu değersiz bir
sıvıdan üretti, sonra onu düzeltip tamamladı ve ona ‘Ruhu’ndan üfledi” (esSecde
32/7-9; el-Mu’minûn 23/13-14). Bu âyetlerde insanın, özü topraktan
(kimyasal elementlerden) ibaret bulunan beden ve aslı meleğe ait bir öz olan
ruh unsurlarından teşekkül ettiği, bedensel yaratılışı tamamlandıktan sonra
rûhî yaratılışının gerçekleştirildiği açıkça belirtilmiştir. Âyette geçen ruh
ifadesi bunu kantlar. Zira “Allah’ın Ruhu” Cebrâil’dir (Meryem 19/17-19).
Ruh metafizik ve dinî bir kavram olduğundan bilimsel bilginin konusu
değildir. Dolayısıyla bilimsel bilgiye dayanılarak doğrulanamayacağı gibi
yanlışlanması imkânı da yoktur. Ölüm vakti gelen insanları ölüm melekleri
öldürür. Melekler müminlerin ruhlarını incitmeden kolaylıkla alır ve onlara
müjde verir, kâfirlerin ruhlarını ise şiddetle ve döverek çekip alır, onlara o
gün herhengi bir müjde de yoktur (el-Enfâl 8/50-51; el-Furkân 25/22; esSecde
32/112; Muhammed 47/27-28; en-Nâzi’ât 79/1-2).
Kabir “ölünün gömüldüğü eşilmiş toprak parçası” anlamına gelir.
Kabirlerden oluşan mekâna kabristan adı verilir. Türkçe’de kabir ve kabristan
yerine mezar (ziyaret edilen yer) ve mezarlık tabiri de kullanılır. Kur’an’da
belirtildiğine göre Allah insanları melekleri vasıtasyla öldürür, sonra diriler
aracılığıyla onları kabre koydurur. Hz. Âdem’in oğullarından Kâbil’in,
öldürdüğü kardeşi Habil’i kabre koyması için bir karga göndererek toprağı
eşmesini sağlamak suretiyle ona yol göstermiş, böylece ölen insanların kabre
konulması gerektiğini de onlara öğretmiştir (‘Abese 80/21; el-Mâide 5/31).
Bu bilgiler ölüleri kabre koymanın dinî bir dayanağı bulunduğunu ve bunun
bir yükümlülük olduğunu gösterir.
Kaynaklarda kabir, kıyametin kopmasının ardından evrenin yeniden inşa
edilmesiyle dirilme gerçekleşene kadar ölenlerin ruhî hayatlarını geçirdiği bir
mekân olarak kabul edilmiş, Kur’an’da kâfirlerin âhiretten ümitsiz oldukları
gibi kabirlerde bulunanlardan da ümit kestikleri vurgulanmıştır (elMumtahine
60/13). Öte yandan dua etmek amacıyla münafıkların kabirleri
başında durmalarının Hz.Peygamber’e yasaklanması (et-Tevbe 9/84)
kabirlerde ruhî bir hayatın bulunduğuna dair bir kanıt sayılmıştır. Kabirde
geçen berzah hayatı uykuya benzetilmiş ve ruhî bir algılama tarzında
gerçekleştiğine de işaret edilmiştir (Yâsîn 36/52; en-Nâzi’ât 79/46). Hz.
Peygamber de bir hadiste kabri âhiret duraklarının ilki olarak nitelemiştir
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 63-64).
Akâid kitapları kabir âleminde ölülerin sorguya çekildikten sonra azap
veya nimet içinde bulunacaklarına dair bilgiler içerir. Bunların bir kısmı
sahih hadislerde, bir kısmı âyetlerde yer almıştır. Bu konudaki bilgiler üç
başlıkta toplanabilir:
İnsanların Sorguya Çekilmesi
Sahih hadislerde belitildiğine göre kabre konulan insan Münker ve Nekîr adlı
melekler tarafından dine, Allah’a ve Hz.Peygamber’e dair inançları hakkında
sorguya çekilir. Allah’ın müminleri dünya ve âhirette kararlı bir sözle sâbit
kılacağını ifade eden âyetin (İbrâhîm 14/27) kabirde sorguya çekilmeye
ilişkin olduğu da ayrıca hadislerde bildirilmiştir (Buhârî, “Cenâiz 67,86;
Müslim, “Cennet” 70-74).
Sâlih Müminlerin Nimet İçinde Bulunması
İlâhî buyruklara uyan müttakî ve sâlih müminler kabirlerinde nimet içinde
bulunacaktır. Çünkü Kur’an’da belirtildiğine göre Allah yolunda
öldürülenlere ölü denilmez, aksine onlar diridirler, fakat dünya insanları bunu
anlamazlar, onlar Rableri nezdine rızıklandırılmakta olup mutludurlar. Ayrıca
şehit olmayıp dünyada kalanlara, âhirette korku ve üzüntüyle
karşılaşmayacakları müjdesini vermek isterler (el-Bakara 2/154; Âl-i İmrân
3/169).
Hadislerde de sorguya çekilmenin ardından iyi miminlerin kabirlerinin
aydınlık ve geniş bir cennet bahçesi haline getirileceği ve cennetteki
konumlarının da kendilerine sabah ve akşam gösterileceği bildirilmiştir
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, III,3-4; Müslim, “Cennet”, 65-66; Tirmizî,
“Cenâiz, 71). Hayatta bulunanların onların bu durumunu anlaması mümkün
değildir, zira algılama türleri ve bulundukları âlemlerin mahiyeti farklıdır.
Kâfirler ve Âsî Müminlerin Azap İçinde Bulunması
Kâfirlerin yanı sıra ilâhî buyruklara uymayan günahkâr müminler
kabirlerinde azap içinde bulunacaktır. Buna açıkça işaret eden âyetler ve
bunları tefsir eden hadisler vardır. Âyetlerde belirtildiğine göre Hz.Mûsâ’ya
inanmayan Firavun ve taraftarları suda boğulmalarının ardından hemen ateşe
atıldılar, halen sabah ve akşam ateşe arz edilip kıyâmet günü ise en şiddetli
azaba atılacaklardır (Nûh 71/25; el-Mu’min 40/60). Ayrıca kâfirler ve
münafıklar cehennemdeki büyük azaptan önce yakın bir azabı tadacaklardır
(es-Secde 32/21; et-Tûr 52/47).
Hadislerde bildirildiğine göre ise Hz. Peygamber dualarında kabir
azabından Allah’a sığınmış, cenaze namazını kıldırırken ölüler hakkında bu
duayı tekarlamış ve aynı duayı yapmayı ashabına tavsiye etmiştir. Ayrıca
kabirde azap görenlerin seslerini duyduğunu haber vermiş, kabir sıkması ve
cehennemdeki yerin gösterilmesi tarzında azap türleri bulunduğunu
açıklamıştır (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III,103, 296; Müslim, “Cennet” 67-
69, “Cenâiz” 86).