slâm’ın tanımı ve İslâm dininin hem kelime hem de kavram olarak ele
alınması ve dinin inanılması gereken temel inanç esasları bu ünitenin
konusudur. İslâm dininin inanç esaslarında bulunması gereken temel ö-
zellikler ve onların neler olduğu hususu ile onlarda olması gereken diğer
özellikler de yine bu ünite çerçevesinde ele alınacak ve inanç esaslarının
değişmezlik ilkesinin üzerinde durulacaktır. İnanç esaslarında bulunması
gereken temel özellikler olarak sıralanabilecek hususlar bu düzlemde
yakından görülecektir.
Allah tarafından insanlara gönderilen ilâhi vahiyde, insanların inanması
gerekli konular ilk peygamberden son peygamber Hz. Muhammed'e kadar
aynı kalmıştır. Hz. Âdem ilk peygamber olarak insanlara neyi tebliğ etmiş ve
ona uymalarını istemişse diğer peygamberler ve Hz. Muhammed de
insanlardan aynı inanç esaslarına teslim olmayı istemişlerdir. Bu anlamda
bütün peygamberler insanlara aynı dinin prensiplerini iletmişlerdir.
Peygamberlerin uyulmasını istedikleri temel esaslarda bir değişiklik olmadığı
için bütün peygamberlerin insanlara ulaştırdıkları dinin genel adı bu anlamda
İslâm’dır. Bir bakıma İslâm, bütün peygamberlerin tebliğ ettiği dinin adıdır.
İslâm din adına mükemmel olanı temsil eder. İnsan tabiatını en iyi bilen
Allah Teâlâ’nın insanlara olan merhametinin tezahürü ve son mesajıdır.
İnsanların doğru yolu en kolay şekilde bulmak için kendilerine lütuf olarak
verilen ilkeler bütünlüğüdür.
İslâm’ın tarihi VII. asırdan, Hz. Peygamber’le birlikte başlatılmasına
rağmen bu yönüyle bakıldığında bu din Hz. Âdem’le başlamış sayılır.
Aslında insanlığın İslâm’dan başka dini olmamıştır. Allah’ın insanlık için
önerdiği tek din İslâm’dır. Bu dinin insan fıtratına en uygun olduğu ve ondan
başkasının insanın gönül dünyasına hitap etmediği ve onun manevi
ihtiyaçlarını tam olarak gideremediği bir gerçektir. Dünyadaki hiçbir inanç
sisteminin İslâm’ın yerini dolduramayacağı ve insanları vicdan huzuru
yönünden bütünüyle tatmin etmeyeceği yine bu din tarafından haber
verilmektedir.
İSLÂM DİNİ
Arapça aslı silm veya selm olan İslâm, sözlükte: “ kurtuluşa ermek, boyun
eğmek, teslim olmak, barış yapmak” anlamlarına gelmektedir. Kelimenin
çeşitli İslâm bilginleri tarafından yapılan kök araştırmasında; “ iradeli bir
barış ortamına giriş ve boyun eğiş” anlamı etrafında durulduğu görülür.
İnkıyat ve itaat merkezli bir anlam taşıyan İslâm’ın, her şeye ve her halde bir
boyun eğişi değil, sadece hakka boyun eğişi ifade için kullanılır. Doğruya ve
hakka uymak, yanlışa ve kötüye uymamak İslâm şiarıdır. Allah’a ve O’nun
buyruklarına boyun eğmek, itaat etmek ve isyan etmemek İslâm’ın insana
önerdiği temel ilkelerdendir.
İslâm kelimesi Kurân’da çeşitli anlamlarda geçer. Bunların bir kısmı,
“Allah’a yönelme ve O’na teslim olma” manasındadır. “Rabbi ona Müslüman
ol, demiş, o da Âlemlerin Rabbine boyun eğdim, demişti” (el-Bakara 2/131)
ayetinde esleme fiili, “teslim olmak, boyun eğmek” manasına gelmekte ve
“Allah’a içten gelen bir bağlanışı” ifade etmektedir. Bunun yanında “tevhid
inancına sahip olmak ve Allah’a teslimiyetin gereğini yapmak” anlamında da
kullanıldığı olmuştur. Bu anlamı itibariyle Kur’ân’da “Size azap gelip
çatmadan önce Rabbinize dönün, O’na teslim olun, sonra size yardım
edilmez” (ez-Zümer 39/54). ayeti ile teyit edilmektedir. Ayetlerde geçen
kelime anlamları arasında “huzur ortamına girmek” vurgusu da yapılmaktadır.
İslâm dairesine giren kimseler rahat ve huzur içinde yaşamayı,
barışı tercih etmişlerdir. Bu durumla ilgili ayette şöyle buyrulmaktadır: “Ey
iman edenler! Hep birden huzur ortamına girin. Sakın şeytanın adımlarına
tabi olmayın. Çünkü o, sizin apaçık düşmanınızdır” (el-Bakara 2/208). Bu
dairenin dışında kalmak, İslâm’ın ön gördüğü huzur ortamını yakalayamamak
anlamını da içerdiği için bir bakıma İslâm dininin dışındaki din
ve anlayışların insan huzurunu karşılamaktan uzak olduğu vurgusu da yapılmış
olmaktadır.
Kur’ân’da olduğu gibi hadislerde de İslâm kelimesi geçmekte ve
“Allah’ın insanlığa gönderdiği son din” anlamı ön plana çıkarılmaktadır.
Hadislerde, İslâm’ın bir din olarak insan fıtratına en uygun ve insanlığın
devam eden doğruyu algılama sağduyusuna en elverişli bir din olduğuna
dikkat çekilmektedir. Burada fıtrat kelimesiyle Allah’ın insanı yarattığında iç
dünyasına yerleştirdiği yaratıcısını tanıma kabiliyeti kast edilmektedir.
Hadislerin bazısında İslâm dini için, “kolaylaştırılmış Haniflik” (Buhârî,
“İman”, 29) tanımlaması yapılması bu dinin insanın Allah tarafından
ihtiyaçlarını karşılayan aslî din özelliğini açıklamaktadır. İnsanda var olan
hakkı tanıma yatkınlığı ile onun bu özelliğine uygun dinin bir araya gelmesi,
yeryüzünün hedeflenen barış ve güvenliğe teslim olmuş insanını ortaya
çıkaracaktır. Allah’ın son din olarak insanlığa önerdiği İslâm’ın, hadislerde
inanç, ibadet ve ahlâk boyutuyla yaşanması istenmektedir. Hadislerde
İslâm’la ilgili geniş kullanım, insanlık için önerilen son dininin yine insanlara
öğretmekle yükümlü peygamberin gayretini yansıtmaktadır.
İslâm âlimleri İslâm kelimesine “Allah’a tam teslimiyet, hükümlerine
boyun eğmek ve emirlerine uymak” anlamları verdikleri gibi “kişinin kendini
her haliyle Allah’a teslim etmesi ve O’na ortak koşmamakla birlikte sadece
O’na kulluk etmesi” şeklinde mana vermişlerdir. Yine İslâm “Allah’ın Hz.
Peygamber vasıtasıyla gönderdiği bütün hükümleri içtenlikle benimseyip
onlara uymak” şeklinde de tarif edilmiştir.
İslâm kelimesinin kavram karşılığı da araştırılmıştır. Kelime kökünden
hareketle yapılan tariflerde, Allah’a gerçek bir teslimiyet ile boyun eğmek ön
plana çıkmaktadır. Cahiliye döneminin ortalama insanının ortak niteliği olan
şirk kavramına karşı gelen ve hiçbir zaman Allah’a şirk koşmayan insan
tipini temsil eden kişi Müslüman niteliğini hak etmektedir. Bu çerçevede
bakıldığında bugün İslâm şöyle tarif edilmektedir: “Hz. Muhammed’in temel
öğreti ve esaslarını vahiy yoluyla Allah’tan aldığı ve ilk uygulamalarını
bizzat kendisinin gösterdiği, zamanla Müslüman toplumlar tarafından
insanlığın diğer birikimlerinden faydalanarak evrilen din ve dünya
görüşünün, insan, toplum ve devlet gibi insani konularda kendine has ilkeleri
ve görüşleri olan tarihi tecrübenin, medeniyet ve uygarlığın genel adıdır.”
Bu tarifte de görüleceği gibi İslâm adı altında bulunan unsurlar hem ilahî
vahiy ürünü olanlar, hem Hz. Peygamber’in örneklikleri, uygulamaları, hem
de bu ilkelerin tarih içinde Müslümanlar elinde yaptığı yolculuk ve bunların
diğer insan birikimlerinden etkilendiği ve onlardan taşıdığı motifler yer
almaktadır.
Müslümanların İslâm adına yaptıkları uygulamalar da ondan
kabul edilir. Dolayısıyla İslâm’ın herhangi bir hususta ileri sürülen görüşü
veya bir probleme getirdiği cevap içinde bu unsurlar doğal olarak yer alır.
Ama genel yapısı itibariyle vahye dayanan bu din inanç, amel ve ahlâk
ilkelerinden oluşur. Her biri yeni bir anlayışı veya ondan önce Allah’ın
insanlara gönderip devamını istediği bir ilkeyi kapsar. Bu hükümlerin
hepsinde temel esas, samimiyet ve O’ndan gelene boyun eğmek şeklinde
ortaya çıktığı için kelimenin kök anlamı çoğu zaman ön plana çıkar.
İSLÂM DİNİNİN YAPISI
İslâm dini genel iskelet olarak:
1. İslâm dininin inançla (itikat) ilgili hükümleri,
2. İslâm dininin davranışlarla (muâmelât) ilgili hükümleri,
3. İslâm dininin ahlâkla ilgili hükümleri,
olmak üzere üç başlık altında incelenir. Biz bu hükümlerin hepsini inançla
bağlantılı yönleri açısından ele alacağız. Bu hükümlerin her birinin ayrı bir
İslâm bilim alanının konusu olduğunu da hatırlatmamız yerinde olur. Her bir
alanın kendine ait metot ve konularının bulunduğu herkes tarafından bilinir.
Bizim ele aldığımız yönü İslâm Hukuku, Tefsir veya Hadis gibi ilimler
açısından olmayacaktır.
İslâmî bilimlerin dinin çeşitli konularına bakış açıları
da değildir. Ama bütün dini hükümlerin inancı ilgilendiren bir yönü olduğu
genellikle göz ardı edilir, aşağıdaki başlıklarda bu yönler öne çıkarılacaktır.