İyi bir işveren, işçilerinin sadece ücretini ödemek gibi yükümlülüklerini
yerine getirmiş olmakla yetinmez. Onları birere araç, fabrikasındaki birkaç
makine gibi görmez. Onların gerçek anlamda mesuliyetini taşır, sorumluluğunu
üzerinde hisseder, sevinçlerine ve bilhassa kederlerine ortak
olur ve bir sıkıntıları olduğundan haberdar olduğunda bunu ortadan kaldırmaya
çalışır. İyi bir işveren, tüm çalışanlarını bir aile gibi, işçilerini aile
bireyleri gibi görür, kendisini de onlardan sorumlu hisseder. Nitekim bir
hadisi şerifte Rasulullah şöyle buyurmuştur: “Hepiniz çobansınız. Hepiniz
emriniz altındakilerden mesulsünüz. Devlet başkanı bir çobandır ve emri
altındakilerden mesuldür. Erkek, aile efradının çobanıdır ve emri
altındakilerden mesuldür. Erkeğin kölesi, efendisinin malı üzerinde çobandır
ve ondan mesuldür. Dikkat edin! Hepiniz çobansınız ve hepiniz emriniz
altındakilerden mesulsünüz” (Buhari, 2005, 92).
Yüksek ahlâka sahip bir işveren, işçileri kadar tanıdığı müşterileri ve
öteki paydaşlarını da kendine yakın hisseder, onların sorumluluğunu paylaşır,
zor durumda kalanlarına bilhassa borcunu geciktirme, ödeme kolaylığı
sağlama gibi konularda yardımcı olur, kol kanat gerer. Hz. Peygamberden bu
bağlamda düşünülebilecek şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: “Sizden önceki
kavimlerden bir kişinin ruhunu (ölümünden sonra) melekler aldı. Melekler
adama sordu: Sen hayır adına bir şey yaptın mı? Adam: Ben yanımda
çalıştırdığım kişilere, ödeme gücüne sahip olsalar da borçlulara süre
tanımalarını ve kolaylık göstermelerini emrederdim, dedi. Bunun üzerine
melekler de birbirine ‘ona kolaylık gösterin’ dediler”. (Buhari, 2008, 532).
Ahlâklı bir işveren gerçekten iyice üst düzey bir ahlâklılığa sahipse,
işçilerinin sadece sorumluluğunu hissetmekle ve zaman zaman onlara
yardımcı olmakla da yetinmez, onları kendisine kardeş bilir, yediğinden yedirir,
giydiğinden giydirir ve onlara son derece iyi ve itibarlı davranır. Çünkü
Rasulullah şöyle buyurmuştur: “Onlar [köleleriniz] Allah’ın emirleriniz altına
koyduğu kardeşlerinizdir. Kimin eli altında kardeşi varsa, ona yediğinden
yedirsin, giydiğinden giydirsin. Ona gücünün yetmeyeceği bir şey
yüklemesin. Şayet ağır bir iş yüklerse ona yardım etsin” (Buhari, 2005, 89).
Ayetlerde de buna benzer öğütler verilir. Müslümanların ekonomik açıdan
kendilerinden daha kısıtlı durumda olanlara karşı davranışları şu ahlâki
niteliklerle tasvir edilir: “Onlar yoksula, yetime ve esire seve seve yemek
yedirirler. ‘Size ancak Allah rızası için yediriyoruz, sizden ne bir karşılık, ne
de bir teşekkür isteriz. Çünkü biz, insanların yüzünü ekşiten, asık suratlı bir
günde Rabbimizden korkarız’ derler” (İnsan/76: 8-10).