Toplumun ahlâk düzeninin korunmasında herkese düşen bir sorumluluk
vardır. Bu sorumluluğu Kur’an-ı Kerîm emr-i bi’l-ma’rûf nehy-i ani’lmünker
(iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak) şeklinde ifade eder.
Gerçekten toplumda herkes birbirine iyiliği tavsiye ettiği, kötülükten de
sakındırdığı takdirde, o toplumun ahlâk düzeni kolay kolay bozulmaz. Bu
ilke ile toplum adeta bir “kontrol mekanizması” oluşturmuştur. Bu
mekanizma sayesinde toplumda iyiliklerin yaygınlaşması, kötülüklerin ise
önlenmesi kolaylaşır.
Kur’an-ı Kerîm’de iyiliği tavsiye, kötülükten sakındırma konusunda pek
çok âyet vardır. (Örneğin bkz. Âl-i İmran/3: 104, 110, 114; Tevbe/9: 71, 112;
Hac/22: 41; Lokman/31: 17) Kur’an bunu toplumsal ahlâk düzeni için gerekli
görür: “Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk
bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. (Âl-i İmran/3: 104) Bu ilâhî ilke,
toplumda huzur, düzen ve barışı sağlamaya, kardeşliği yaygınlaştırmaya,
kötülükleri ve haksızlıkları, fitne ve fesadı, anarşi ve terörü önlemeye yönelik
çok önemli bir ilkedir.
Kur’an, bu ahlâk ilkesinden, inananların güzel ve önemli bir özelliği
olarak övgüyle bahseder: “Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği
emreder, kötülükten menederler; hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar iyi
insanlardandır.” (Âl-i İmran/3: 114)
Hz. Lokman da oğluna tavsiyesinde; “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği
emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu
bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.” (Lokman/31: 17) demektedir.
Hz. Peygamber de pek çok hadîsinde insanlara iyi ve güzel şeyleri tavsiye
etmemizi, toplumda bir kötülük gördüğümüzde, onu en uygun bir şekilde
düzeltmemizi istemiştir: “Sizden biriniz bir kötülük gördüğü zaman, onu
eliyle düzeltmeye gücü yeterse eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse, diliyle
düzeltsin. Diliyle de düzeltmeye gücü yetmezse, kalbiyle düzeltsin. Fakat bu
sonuncusu (bir kötülüğü sadece kalbiyle yadırgayıp kınamak), imanın en
zayıf olanıdır.” (Müslim, “İman”, 78; Tirmizî, “Fiten”, 11; Nesîî, “İman”, 17)
Bir gün Hz. Aişe validemiz Hz. Peygamber’e “Allah, bir toplumdaki kötü
insanlar yüzünden iyileri de cezalandırır mı?” diye sorduğunda, O; “Evet!
İyilerin suçu o toplumdaki kötülüklere engel olmamaktır” buyurur. Sonra da
denizde yolculuk yapan gemi örneğini verir: Biri, denizde seyreden bir
gemiyi delmeye kalktığında, o gemideki yolcuların görevi, gemiyi delmeye
çalışan o adama engel olmaktır. Eğer engel olmazlarsa, gemi batacak ve
gemide sadece o adam değil, bütün yolcular boğulacaktır.
Herkesi ilgilendiren bu toplumsal sorumluluk, bizim atasözlerimize de
yansımıştır. “Her koyun kendi bacağından asılır” atasözüyle ilgili olarak;
“Evet! Öyle ama bir mahalleye bir koyun asıldığında, herkes ona ilgisiz kalır
da o koyun orada günlerce durursa, bütün mahalleyi kokutmaya yeter”
denmiştir.
Hz. Peygamber’in “emr-i bi’l-ma’rûf nehy-i ani’l-münker” faaliyetleri
toplum hayatının bütün cephelerini kapsamış, ancak daha sonraları
meşguliyetleri artınca, vasıflı bazı kişileri esnaf ve sanatkârların işlerini
denetlemek, toplumun ahlâk düzenini kontrol etmekle görevlendirmiştir.
Hz. Ömer, Osman ve Ali’nin de bizzat şehir ve pazar denetimlerine
çıktıkları, toplumun ahlâkî yapısını kontrol ettikleri, ayrıca bu işler için özel
görevliler tayin ettikleri bilinmektedir. Bu uygulama daha sonra Emeviler,
Abbasîler ve Osmanlılarda da devam etmiştir.