Toplumsal Ahlâk İlkeleri - Doğruluk

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Toplumsal Ahlâk İlkeleri - Doğruluk
« : 30 Ocak 2018, 11:38:53 »
Doğruluk, insan ilişkilerinde her konuda din, ahlâk ve hukuk kurallarını
gözetmek, hile ve haksızlıktan uzak durmak, yalan söylememektir. Aleyhine
bile olsa haktan ve hukuktan ayrılmamak, iki yüzlü davranmamak, özünde,
sözünde ve davranışlarında dürüst ve tutarlı olmaktır.

İslâm ahlâkının ortaya koyduğu kuralların en önemli özelliği, doğruluk
ilkesine dayanmış olmasıdır. Doğruluk, İslâm ahlâk ilkelerinin en kapsayıcı
olanıdır. İslâm’ın bir özel anlamı da “sırât-ı müstakîm (doğru yol)”dir. Yani
İslâm dini, insanı Allah’a götüren doğru yoldur. Nitekim bir gün Hz.
Peygamber’in yanına biri gelmiş ve “Ey Allah’ın Elçisi! Bana dini öyle bir
tarif et ki bundan sonra onu kimseye sorma ihtiyacı hissetmeyim.” demiştir.
Peygamberimiz: “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” buyurmuştur.
(Müsned, III, 413)

Doğruluk, insanlara hak ve adaletle muamele etmek, zulüm ve
haksızlıktan uzak durmaktır. Doğruluk, dinimizin de imandan sonra en fazla
önemsediği, insan kişiliğini çok yönlü kuşatan ilkelerden biridir. Bunun için
Müslümanlar her gün beş vakit namazlarında Yüce Allah’a “bize doğru yolu
göster.” (Fâtiha /1: 6) diye dua ederler.

Ahlâkın amacı, doğruluğu alışkanlık haline getirmektir. İnsanı yücelten,
gerçek anlamıyla “insan” yapan şey; doğruluğu ilke edinen bir yaşam tarzı
benimsemesi ve öyle yaşamasıdır. Hocasının dergâhına kırk yıl odun taşıyan
Yunus, odunların bile hep doğrusunu seçip getiriyordu. “Bunlar nasıl olsa
yanacak, niye o kadar zahmete katlanıyorsun?” diye soranlara ise; “bu
kapıdan odunların bile eğrisi girmemelidir.” diyordu.

Doğruluk üzere yaşayan kimseler, toplumda herkesin güven ve saygısını
kazanır. Buna karşılıuk, samimiyetsiz, iki yüzlü, yalancı, hileci insanları
kimse sevmez ve onlara güvenmez. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.”
atasözümüz, doğruluktan sapan kimselerin gerçek yüzünün kısa zamanda
ortaya çıkacağını dile getirir.

Doğruluk, en başta kişinin konuşmasında, sözlerinde ortaya çıkar.
İnandığı, düşündüğü, bildiği ve tanık olduğu gerçekleri, olduğu gibi, eksiksiz
ve fazlasız ifade etmek, doğru kimselerin özelliğidir. Öte yandan, verdiği
sözü yerine getirmek, yerine getiremeyeceği sözler vermemek de doğruluğun
gereğidir. Kur’an-ı Kerîm’de Yüce Allah: “Verdiğiniz sözü yerine getirin.
Çünkü verilen söz sorumluluğu gerektirir.” (İsrâ /17: 34) buyurmaktadır.
Doğru insan ya söz vermez ya da söz vermişse onu yerine getirir. Sözünü
tutmayan kimse, hem başkasına boşuna ümit vererek onu aldatmış olur, hem
de güvenilirliğini yitirir.

Söz ve davranışlarda doğruluk, niyet ve düşüncede doğruluğa bağlıdır.
Kişinin niyeti ve düşüncesi bozuksa, yaptığı iş ve eylemlerinin ahlâkî bir
değeri olmaz. Örneğin gösteriş için ya da bir çıkar amacıyla başkalarına
yardım eden kimse, ahlâkî açıdan değerli bir iş yapmış değildir. Çünkü
burada amaç, birine yardım etmek değil, gösteriş ya da çıkar sağlamaktır.
Nitekim Kant da ahlâkî emirleri “şartlı (hipotetik) ve şartsız (kategorik)
emir” şeklinde ikiye ayırırken, ahlâkta şartsız emrin önemli olduğunu
vurgulamıştır:

“Doğru ol!”
-“Niçin?”
-“Doğru olman gerektiği için doğru ol!”.

Gerçekte Kant’a göre ahlâkta önemli olan, insanın doğru olması gerektiği için
doğru olmasıdır. Ve bu bir şartsız emirdir.
Eğer bunu şöyle ifade edersek, şartlı emir olur:
“Eğer insanların seni sevmesini istiyorsan doğru ol!”. Bu emrin ahlâkî bir
değeri yoktur. Çünkü burada amaçlanan şey, doğruluğun kendisi değil,
insanların bizi sevmesidir.

İnsan, özünde, sözünde ve davranışlarında doğru olmalıdır. Başkalarını
kandırmanın çok çeşitli yolları olabilir. Fakat Allah’ı kandırmak asla
mümkün değildir. O, her şeyi görüp gözeten, gönlümüzden ve zihnimizden
geçirdiklerimizden haberdar olan, yaptıklarımızı da bilendir. Doğruluk bilinci
o kadar üst düzeyde bir bilinçtir ki, daima sahibini yanlış yapmaktan korur.
Hz. Peygamber, kendisini Hûd sûresinin yaşlandırdığını söylemektedir.
“Niçin?” diye sorulduğunda, “Çünkü o sûrede ‘emrolunduğun gibi dosdoğru
ol!’ ayeti (Hûd /11: 112) var.” buyurmuştur.

Doğruluk, insanın her bildiğini, her zaman, her yerde ve her durumda
söylemesi demek değildir. Bazen bazı gerçeklerin gizlenmesi, ahlâkî açıdan
bir çelişki değil, aksine bir görev olarak görülür:

a. Bir kimsenin, sadece kendisine söylenmiş olan veya görevi gereği bildiği bir
sırrı başkasına söylemesi, doğru değildir.

b. Ülkeye veya millete zarar verecek bir bilginin, düşmanlara verilmesi doğru
değildir.

c. İki kişinin arasını açacak, bir ailenin dağılmasına sebep olacak bir gerçeği
söylemek doğru değildir.