İnsan kendi kendine zulmedebilir. İnsan yanılabilir bir varlıktır. İnsan
tasavvurlarında, düşüncesinde ve çıkarımlarında yanılabileceği gibi, yargılarında
da yanılabilir. İnsan olgular, değerler ve diğer insanlar hakkındaki
yargılarında olduğu gibi kendisi hakkındaki yargılarında da yanılabilir. Bu
yanılgı, başka insanlar ve nesnelere olduğu gibi kendisine de zulüm olarak
gerçekleşebilir. İnsan başka insanlara olduğu gibi kendisine de haksızlık
yapabilir. Kısaca insan kendi kendisine zulmedebilir.
K. Kerim’de Cenab-ı Hakk’ın insanlara zulmetmediği, insanların kendi
verdikleri kararlar ve yaptıkları neticesinde kendilerine ve birbirlerine zulm
ettikleri sıklıkla vurgulanmıştır:
“Biz onlara zulmetmedik, asıl onlar kendi kendilerine zulmettiler.
Rabbinin azap emri gelince Allah’tan başka taptıkları tanrılar, kendilerine
hiçbir fayda vermedi. Hatta onların ziyanlarını artırmaktan başka bir şeye
yaramadı.” (Hûd/11: 101)
Başka bir ayette ise, insanların kendi kendilerine zulmetmenin sebebi dile
getirilmiştir:
“Ayetlerimizi yalan sayarak sırf kendi kendilerine zulmeden o kimselerin
hali, ne çirkin bir ibret levhasıdır!” (Araf/7: 177).
Kur’an-ı Kerim’deki pek çok ayet-i kerimede nefse zulüm, insanların
büyük ve küçük günah işlemesi ile irtibatlı olarak kullanılmıştır. Bunlar
arasında kendisine put edinerek, ona tapınmak, insanları haksız yere
öldürmek, gibi kötü fiiller insanın kendisine zulmetmesinin örnekleri olarak
zikredilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de dört yerde günah işleyerek kendi nefsine zulm ettiğini
itiraf edip af dileyenlerin duaları zikrediliyor.
Bunlardan birisi, Hz. Adem ile Hz. Havva’nın yasak meyveyi yedikten
sonra pişman olup, Cenab-ı Hakk’tan öğrendikleri ve yaptıkları duadır:
“Dediler ki: Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve
bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (Araf/7: 23). Diğer
ayetler: (Enbiya/21: 87; Neml/27: 44)
Bu demektir ki insan kendi kendisine zulmedebilir. Kendi kendine
zulmetme, kendisini olmadığı ve olamayacağı bir yerde görme ile başlayıp,
kendisini diğer insanlardan veya insanların bir kısmından “üstün” görüp,
diğerlerine tahakküm etmeyi kendisinin tabii hakkı hatta vazifesi olarak
görmeye başlayarak, kendi haddini aşması, diğer insanlara zulüm, yani
hemcinsine zulüm olarak tahakkuk edebilir. Yine benzer bir şekilde kendisi
verdiği kararlar, ortaya çıkardığı (putperestlik gibi) pratiklerle insan onuruna
yakışmayan bir durum da ortaya çıkarabilir. İnsanın başkalarından önce kendi
kendisine zulmetmemesi için Cenab-ı Hakk’ın hidayetine ihtiyacı vardır.
Cenab-ı Hakk’ın hidayeti, en temel tercihlerden başlayarak insanın karşı
karşıya kaldığı karar verme aşamalarında, doğru karar vermesi hususunda
önünü, dolayısıyla aklını aydınlatır. İlahi hidayet ile aklı aydınlanmış
insanların kararlarında daha fazla müşterek noktalar ortaya çıkar ki, bu
müşterek hususlar sadece fertleri değil bir bütün olarak toplumu ve toplumsal
hayatı, esas itibariyle harici bir gücü gerektirmeden bir arada tutar ve uyumlu
bir toplum ortaya çıkarır.