Osmanlı Devri Saray Üslûpları (1300-1922)
A. Baba Nakkāş Üslûbu
Fâtih Sultan Mehmed devrinde hazırlanan yazma eserlerde görülen tezhip
Baba Nakkāş üslûbu olarak tanınır. Bu üslûbun özellikleri, iri ve detaylı
çizilmiş hatâyî motifinin yoğun kullanılması, yaprakların sade ve ufak
olması, desen içinde zemine serpiştirilmiş küçük bulut parçalarının yer
almasıdır. İri hatâyîlerin kendi üstüne katlanan taç yapraklarının üç boyutlu
görüntüleri de bu döneme has bir özelliktir. Desenlerde rûmî motifi de yoğun
olarak kullanılmıştır.
Halkârî bezemede, la‘l mürekkebiyle hazırlanan ve foyalı halkârî ismiyle
bilinen tarz, sık uygulanmıştır. Yarı şeffaf özelliğiyle la‘l mürekkebi bu
dönem halkârına ayrı bir güzellik kazandırmıştır. Bu üslûbun belirgin
renkleri, altın ve çivit laciverdi (kobalt mavisi) yanında kestane rengi zemine
de yer verilmesidir.
B. Sazyolu Üslûbu
Osmanlı sanatında uzun bir dönem beğeniyle uygulanan Sazyolu üslûbu,
Saray Nakkaşhanesi’nde XVI. asrın ilk yarısında, yeni bir bezeme tarzı
olarak, Ağa Mîr’in öğrencisi Tebrizli Şahkulu tarafından ortaya çıkarılmıştır.
Bu üslûbun en çarpıcı özelliği, âharlı kâğıt üzerine sadece altın ve is
mürekkebi kullanılarak işlenen hareketli desenlerden meydana gelmesidir.
Zengin yaprak ve hatâyî motifleri yanında yarı üslûplaştırılmış efsanevî ve
gerçek hayvan motiflerinin bolca yer aldığı bu yoğun desenlerde hareket ve
derinlik sağlayan kalın çekilmiş çizgilerle beraber büyük bir ustalıkla gözle
seçilemeyecek kadar ince çekilmiş hatlar da görülür. Eserlerde az ve hafif
renkler kullanılmıştır. Hatâyî grubu ile hayvan motiflerinden başka
sanatkârın hayal gücü ve anlatım kabiliyetini âdeta imza koyar gibi ortaya
çıkaran peri figürleri vardır. Şahkulu ile başlayan peri resmetme geleneği
umumiyetle sayfanın tamamını dolduran tek peri figürü şeklinde
uygulanmaktadır.
Tezhip sanatından sonra bu üslûbu, çini sanatında görüyoruz. Topkapı
Sarayı’nda 1641’de yaptırılan Sünnet Odası’nın dış cephesindeki mavi-beyaz
yekpâre çini panolar bunun en güzel örneğidir. Osmanlı saray halılarının
büyük bir kısmı sazyolu desenlerle meydana getirilmiştir. Bu üslûbun bir
başka sanatkârı da Tebrizli Velî Can’dır.
Tezhip, kitap kabı, çini, taş işçiliği, kalem işi, halı ve kumaş desenleri,
kuyumculuk ve maden işçiliği gibi sanat kollarında uygulanan bu üslûp, XVI.
yüzyılın ilk yarısından başlayarak günümüze kadar gittikçe artan bir istekle
kullanılmıştır.
C. Kara Memi Üslûbu
Kanûnî Sultan Süleyman döneminde 1558 yılında saray nakkaşhanesi
sernakkaşı olan Kara Memi, Şahkulu’nun öğrencisidir. Yarı üslûplaştırılmış
gül, lâle, karanfil, zambak ve bahar dalı gibi bahçe çiçekleriyle meydana
getirdiği üslûp uzun zaman sevilerek uygulanmıştır. Kara Memi üslûbu
olarak bilinen bu tarz, çini sanatında da çok beğenilerek güzel örnekleri
meydana getirilmiştir. Müzehhip Kara Memi’nin 1566 yılında hazırladığı ve
İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde (TY, nr. 5467) muhafaza edilen
Muhibbî Divanı bu üslûbun en olgun eseridir.
D. Ali Üsküdârî Üslûbu
XVIII. asırda yaşayan çiçek ressamı ve müzehhip Ali Üsküdârî, ruganî
tekniğinde müstesna eserler meydana getirerek tezhip sanatında bir üslûp
ortaya koymuştur. Bu üslûp ile kitap kabı, yazı altlığı, yazı çekmecesi, kubur,
kalemdan ve yay gibi değişik örnekler hazırlamıştır. Eserlerinde farklı
desenler uygulamaya dikkat eden Ali Üsküdârî, bazan birden fazla desen
çeşidini aynı saha içinde kullanarak sanatını sergilemiştir. Ruganî işlerinde
özellikle halkârî ve çift tahrir tekniklerini kullanmayı tercih etmiştir.
Kendinden evvel yapılmamış olan ve sanat gücü yanında uyumlu renkleri ve
çarpıcı motifleriyle bezediği ruganî işçiliği, kendinden sonraki yıllarda bu
yolda eser veren sanatkârlar yetişmesine vesile olmuştur.
Rokoko motifleri de dahil olmak üzere bütün motifleri, yeri geldikçe
birbirine uyumlu şekilde kullandığı ruganî eserlerinin çoğu Topkapı Sarayı
Müzesi Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Genellikle dendanlı küçük paftalar
içine veya hatâyî motifi meşimesine imzasını atmıştır.
E. Atâ Yolu (Pesend) Üslûbu
Hezargrâdîzâde Ahmed Atâullah tarafından başlatılan çiçekli bir bezeme
tarzıdır. XVIII ve XIX. asırlarda yaşayan Atâullah Efendi, rokoko üslûbunu
Osmanlı-Türk zevkiyle yoğurarak yeni bir üslûp ortaya koymuştur.
Atâ yolu veya pesend üslûbu, fırça tarama üslûbuyla tabii çiçek desenlerine
dayanan bir tezhip tarzıdır. Çok yoğun olarak âdeta üst üste yerleştirilen
çeşitli çiçekler, zemin ve saplar görülmeyecek haldedir. Canlı ve zengin
renklerle işlenen bu üslûp son derece dikkat ve sabır isteyen bir çalışmayla
yürütüldüğü için fazla eser verilememiştir. Atâullah Efendi’nin 1836 tarihli
mushaftaki imzasından, onun Sultan II. Mahmud devrinde Saray Sermü-
cellidi olduğu anlaşılmaktadır. Pesend üslûbunu XX. yüzyılda başarılı olarak
uygulayan ve nadide eserler veren bir sanatkâr da Muhsin Demironat’tır.
F. İlhanlı ve Memlük Üslûbu
XIV. yüzyılın ilk yarısında İlhanlılar, XIV. yüzyıl boyunca da Memlükler
tezhip sanatında öne çıkmışlardır. Nakkaşhanelerinde hazırlanan büyük boy
yazma eserlerde, o dönemin kitap sanatlarının olgun örnekleri görülmektedir.
Bunlardan biri, XIV. asrın başında Bağdat’ta hüküm süren İlhanlı Sultanı
Olcayto’nun himayesinde çalışan Muhammed b. Aybek b. Abdullah isimli
sanatkâr tarafından bezenen Kur’ân-ı Kerîm’dir (TSMK, Emanet Hazinesi,
nr. 249). Kıvrak ve temiz bir işçilikle hazırlanan, zengin ve birbirinden farklı
geometrik desenlerin uygulandığı, dikdörtgen çift zahriye sayfaları
muhteşemdir. Altından sonra lâcivert, siyah ve kahverengi zemin rengi olarak
görülür. Zengin örnekleriyle zencerek pervazlar, farklı çeşitleriyle işlenmiştir.
Motifler içinde de rûmî, bütün ihtişamıyla ön planda yer alır. Memlük devri
müzehhipleri içinde özellikle İbrahim el-Âmidî’nin XIV. asrın ikinci
yarısında Kahire’de bezemesini yaptığı Kur’ân-ı Kerîm, sanat açısından bir
şaheserdir. Motiflere hatâyî grubunun dahil edildiği, renklerin daha canlı ve
çeşitli olduğu, münhanî motifinin de çok güzel kullanıldığı görülür.
G. Safevî Dönemi Tezhip Üslûbu (1501-1736)
Safevî döneminde önemli sanat merkezleri olan Şîraz, Tebriz, Kazvin ve
İsfahan gibi şehirlerinde toplanan sanatkârlar nakkaşhanelerde, günümüze
ulaşan tezhip sanatının şaheserlerini meydana getirmişlerdir. Eski İran
kültürünün tesiri altında kalan ve bir kısmı Türkmen asıllı olan bu
sanatkârlar, minyatür sanatında daha yoğunlaşarak yazma eser konularını bu
sanat ile ifade yoluna gitmişlerdir. Özellikle XVI. yüzyıl ikinci yarısında
hazırlanmış Safevî kökenli minyatürlü yazmaların büyük bölümü, Osmanlı
saray hazinesine, hediye olarak gönderilmiştir. Bu dönem sanatkârlarından en
meşhuru, müzehhip, musavvir Abdullah Şîrâzî’dir.
1514 Çaldıran zaferi sonrası Tebriz’i fetheden Yavuz Sultan Selim, Safevî
sarayında çalışan ve daha evvel Herat’tan buraya getirtilen Timurlu
sanatkârları topluca İstanbul’a gönderdi. Böylece Herat -Tebriz ve İstanbul
nakkaşhane üslûpları harmanlanarak Osmanlı klasik döneminin müstesna
eserleri İstanbul’da hazırlandı.
XVI. asırda Safevîler’in büyük müzehhiplerinden biri de Hasan-ı
Bağdâdî’dir. Şah Mahmud’un yazdığı ve onun tarafından tezhip edilen bir
Kur’ân-ı Kerîm, bugün TSMK, Hırka-i Saadet, nr. 25’te muhafaza
edilmektedir. Safevî tezhibinde yer alan motifler içinde, diğer üslûplarda
görmediğimiz nisbette hayvan motifi bulunmaktadır. Tezhipte,
üslûplaştırılmış insan ve hayvan başları, motif olarak kullanılmış, halkârîde
de efsanevî hayvan motifleri sıkça işlenmiştir. Tezhip ve minyatür sanatının
çoklukla bir arada uygulandığı Safevî üslûbunda, sanatkâr imzasına önem
verilmiş ve desenin görünür yerine yazılmıştır. 1580-90 yılları arasında, Şiraz
el yazmalarının sanat değeri doruk noktasına ulaşmış olup pahalı malzeme
kullanımı yanında konularda da farklılıklar görülmeye başlamıştır. Büyük
boy yazma eserler tercih edilmiştir. Safevî devrinin öne çıkan sanatkârları,
Rûzbihân Müzehhip, Nakkaş Bihzad İbrâhimî, Müzehhip Abdullah Şîrâzî ve
Sadeddin Müzehhip’tir.