Hat, bir İslâm sanatıdır. İç âhenginde (derunî âhenk) İslâm düşünce, iman ve
heyecanı hâkimdir. Asaletini, karakterini, estetiğini, milletlerin zevkleriyle
beraber İslâm dininden alır. İlâhî bilgiler ve hikmetli, güzel ve etkili sözler
yazıyla ortaya çıkar; işitilen, görülen ve kalben hissedilen bir safhaya ulaşır.
O, harf ve sözlerden geniş bir mâna âlemi açılır. En güzel şekillerde, hep aynı
kaynaktan su gibi akan, Allah’ın, resulünün ve velîlerin insanlığa duyurmak
istediği mânalar, yüksek hakikatler yüz gösterir. Mâna şekle siner, harfler ve
onu tamamlayan unsurlar ilâhî bir örtüye bürünür, yazı ilâhî bir mesajla
kaynaşır, bütünleşir, kutsallaşır ve onları satıra dizen hünerli kâtibin güzellik
özlemi, ruhu yazıya akseder, yazı billûrlaşır. Gözler şekil, söz ve mâna
âhengi içinde akıp giden bu satırlara huşû ile dalar, gönüller haşyetle Allah’a
yönelir.
Bu hal Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle açıklanır: “Allah sözün en güzelini
birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi.
Rablerinden korkanların bu kitabın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem
bedenleri ve hem de gönülleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu kitap
Allah’ın dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir” (ezZümer
39/23).
Kur’an’ı okumak gibi Kur’an’ın yazılarını saygıyla seyretmek de bir
ibadettir. Ancak güzel yazı hikmete ve doğru yola ulaştıran bir köprüdür. Bu
menzili geçip yazının iç kıymetine ve âhengine ulaşabilmek için okuyup
mânasını kavrayabilmeli, düşünüp ibret alınmalıdır.
Celî hatla yazılmış, tezhibi de yapılmış âyet, hadis veya bu kaynaklardan
mülhem söz ve beyitler evleri ve büroları süsleyen levhalar sadece dekoratif
bir eşya gibi görülmemelidir. Saygıyla seyredilmeli ve sevgiyle korunmalıdır.
Onların asılı olduğu yerlerde söz ve davranışlara özen gösterilmelidir. O
yazılarda Allah ve resulünün varlığı ve bizimle konuştuğu hissedilmelidir. Bu
nedenle Osmanlı terbiyesinde evlerde asılı levhalar, genellikle güzel işlemeli
bir örtü ile kapatılır, seyredilmek arzu edildiğinde örtü açılır ve onlara
saygıyla bakılırdı.
İslâm sanatları üzerinde yapılan bazı araştırmalarda hat sanatının ulaştığı
bu şekil ve çizgi zenginliği, hadislerde canlı varlıkların tasvirini yasaklayan
hükümlere bağlanmıştır. Bu yasak karşısında çalışması son derece sınırlı, dar
bir sahada kalan sanatkârın bütün sanat gücünü yazı ve nakış sanatlarına
verdiği ifade edilmiştir. Bu görüşleri kısmen kabul etmekle beraber,
müslüman sanatkârın hat sanatında ulaştığı ifade, güç ve form zenginliğini
İslâm’ın telkinlerinde, tevhid inancında ve anlayışında; sanatkârın imanında
aramalıdır.
Sadece hat değil, diğer İslâm sanatları da Allah inancının ve
hissinin etrafında şekillenir. Bir merkez etrafında örülen nakış, mimari ve
mûsiki ve hat sanatlarının teferruatında ve eserin bütününde birlik,
yekpârelik, vakar ve mantıklı bir üslûp görülür. Merkezî kubbe etrafında
âhenkle yükselen mimarimiz, tek sesli mûsikimiz Allah’ın birliğini açıklar ve
sembolize ederler.