İslâm’ın Doğuşunda Yazı

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
İslâm’ın Doğuşunda Yazı
« : 28 Ocak 2018, 15:37:04 »
Genelde İslâm öncesi ve sahâbîler döneminde Araplar okuma yazma
bilmeyen bir toplum idi. Ama Arapça’yı çeşitli lehçeleriyle konuşur, çok
zengin şiir dilini anlar ve kullanırlardı. Hz. Muhammed de okuma yazma
bilmiyordu (el-Ankebût 29/48). Câhiliye çağında şiir ve hitabet sanatı en
güzel örneklerini vermiş, sözlü kültür gelişmişti. Araplar çok güçlü bir ezber
yeteneğine sahip idiler.

Yazılı metinler sadece hatırlatma aracı idi. Bilinen
Câhiliye devri yazı sisteminde Arap dili fonetiğinde bulunan yirmi sekiz
harfe karşılık, on beş şekil vardı; on üç ses de bu işaretlerden biriyle
yazılıyordu. Fakat benzer şekildeki harfleri birbirinden ayıran nokta ve
seslendirme işaretleri yoktu. Bu durumda mevcut alfabe ve imlâ ile Arap
dilini ayrıca lehçe farklarıyla birlikte tesbit etmek güçtü. Bu sebeple I. (VII.)
yüzyılın ikinci yarısına kadar yazı, hatırlatma ve belleğe yardımcı konumda
bulunuyordu. Kureyş kabilesinde yazı bilenlerin sayısı on yedi civarındaydı.
Câhiliye çağı Arap yazısı İslâm’ın doğuşuyla yeni bir döneme girmiş ve
canlılık kazanmıştır.

Allah’ın insanlığa ilk buyruğu ile okuma ve yazmanın
gerekliliği ve önemi vurgulanmıştır. Bu konuyla ilgili hadisler arasında Hz.
Peygamber’in, “Allah beni bir öğretmen olarak görevlendirmiştir”
buyurması, okuma ve yazmaya verdiği önemi göstermektedir. Hz.
Muhammed’in, ashabı arasında yazı bilen Abdullah b. Saîd’e Medine halkına
yazı yazmayı öğretmesini emrettiği, yine ashaptan Ubâd b. Sâmit’in Suffe
ehlinden bazılarına Kur’an ve yazı yazmayı öğrettiği bu konuda nakledilen
haberlerdendir.

Bedir Savaşı’nda esir alınan, yazı bilen ve fidye ödeyemeyen
müşriklerin on müslüman çocuğa okuma ve yazma öğrettikten sonra serbest
bırakılmaları da yazı ve öğretim hususunda Hz. Muhammed’in gayret ve
özenini gösteren hadiselerdir. Hz. Peygamber Mescid-i Nebevî’nin Suffe
denilen bölümünde ashabına bizzat ders vermiş, okuma ve yazma
yaygınlaştırılmış ve kurumsallaştırılmıştır.

Bütün işlerinde ince bir zevke ve estetik anlayışa sahip olan Hz.
Peygamber, kâtibine, “Hokkaya lika koy, kalemi eğri kes, besmelenin
‘bâ’sını dik yaz, sîn harfinin dişlerini, ‘mîm’in gözünü açık, ism-i celâli güzel
yazmaya gayret et, ‘rahmân’da kalemin mürekkebini yenile, ‘nûn’un çanağını
uzat, ‘rahîm’i de güzel yaz” diyerek besmelenin göze hoş gelecek biçimde
yazılmasını tavsiye ederken estetik değerleri ortaya koymuş; böylece yazının
sanat seviyesine yükselmesini hedef olarak göstermiştir. “Bilgiyi yazıyla
bağlayın”;

“Güzel yazı gerçeğe açıklık kazandırır” sözleriyle de bilginin
kaybolmaması için güzel yazıyla kaydedilmesini istemiş, bunun insanın akıl
ve his dünyasını zenginleştirip mutluluk vereceğini belirtmiştir. Hz.
Muhammed’in bu sözleri yanında okuduğu âhenkli Kur’an âyetleri, insanların
ruhunda sanat duygusunu da uyandırmıştır.

Hz. Muhammed, vahiylerin ezberlenmesini esas alarak ayrıca sayıları
yirmi beşi bulan vahiy kâtipleri görevlendirerek yazıya geçirilmesi
konusunda çok titiz davranmış, vahiylerin bu iki yolla insanlara bildirilmesi
ve korunmasını sağlamıştır. Kur’an’da ilâhî kelâmın temiz sayfalara bu
değerli kâtipler tarafından büyük bir dikkatle yazılıp korunduğuna işaret eden
açıklamalar vardır (el-Vâkıa 56/77-78; Abese 80/11-16; el-Beyyine 98/2-3).

Hicretten önceki dönemden başlayarak Kur’an metninin Hz. Peygamber’in
huzurunda yazıldığına dair daha pek çok bilgi kaynaklarda yer almaktadır.
İslâm’ın doğuşunda meşk ve cezm adıyla iki ayrı formda yazı
bilinmekteydi. İlk vahiyler biçimsel ve daha kurallı olması bakımından
geometrik cezm hattıyla yazılmıştır. Geometrik yazı farklı dönemlerde en
fazla işlendiği bölgeye nisbetle mekkî, medenî ve son olarak da kûfî adını
almıştır.

Geometrik yazı, taş üzerine hakkedilen kitâbelerde ve parşömen
üzerine yazılan mühim belgelerde, özellikle mushaf yazımında, yumuşak ve
kavisli harflerin hâkim olduğu meşk hattı ise daha çok devlet kurumlarında
günlük işlerde ve mektuplarda kullanılmış, Emevî ve Abbâsîler döneminde
daha zengin hat formları bu alanda ortaya çıkmıştır. Hz. Ali’nin mushaf
hattında bazı kurallar ortaya koyduğu, yazıyı güzelleştirdiği söylenir. Ayrıca
ashap da mushaf yazısını güzelleştirme yolunda özen ve çaba göstermişlerdir.

Arap hattıyla yazılmış olan ilk kitap Kur’ân-ı Kerîm’dir. Hz.
Peygamber’in vefatından önce yazıya geçirilmiş, ezberlenmiş olan âyet ve
sûrelerin iki kap arasında toplanarak güvence altına alınması Hz. Ebû Bekir
devrinde gerçekleştirilmiştir. Hz. Osman devrinde bu mushaf esas alınarak
belirlenmiş imlâ kurallarına göre (resm-i Osmanî) mushaflar yazılmıştır.


Hz. Osman’a nisbet edilen Kur’ân-ı Kerîm’den bir sayfa

Zeyd b. Sâbit’in başkanlığında kurulan bir heyet tarafından bu mushaflar
parşömen (deri) üzerine siyaha yakın koyu kahverengi mürekkeple mekkî,
medenî hatla irice yazılmış, Kur’an metninin dışında hiçbir işaret ilâve
edilmemiştir. Özellikle mushaf kitâbeti için seçilmiş olan Medenî yazı
düzenli, geometrik, ritmik, yatay ve dikey çizgilerin hâkim olduğu noktasız,
harekesiz basit bir yazı türüdür.

Hz. Osman, İslâm’ın temel kitabı Kur’an sayfalarını çoğaltarak kitap
haline getirmekle çok önemli dinî ve tarihî bir görevi başarıyla yerine
getirmiştir. Böylece Kur’an metni Hz. Peygamber’e indiği gibi koruma altına
alınmış, bu örnek nüshalardan yeni mushaflar kopya edilerek ilâhî metinler
güvence altına alınmış; kuşaktan kuşağa bozulmadan aktarılarak günümüze
ulaşmıştır.

Hz. Osman mushafları bir süre gönderildikleri şehirlerde büyük bir
hassasiyet ve saygıyla korunmuş olmalıdır. Ama daha sonra baş gösteren
çatışmalar sonunda Kur’an tarihi ve hat sanatı için büyük önem taşıyan belge
niteliğindeki bu mushaflar, gereken ilginin gösterilmemesi sonucu yer
değiştirmiş, el değiştirmiş, korunamayarak kaybolmuştur. Günümüzde Hz.
Osman mushaflarından olduğu ileri sürülen nüshalar müze ve kütüphanelerde
koruma altına alınmıştır. Yapılan inceleme ve araştırmalar sonunda bunların
Hz. Osman’ın İslâm merkezlerine gönderdiği mushaflardan biri olmadığı
fakat onlardan birini veya onları esas alarak kopya edilmiş mushaflardan
yazılmış olduğu tahmin edilmektedir.