Abbâsî Devri Mimarisi

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Abbâsî Devri Mimarisi
« : 28 Ocak 2018, 12:01:44 »
İslâm dünyasında Emevîler’in yerine 750’de Abbâsîler’in yönetimi ele
geçirmeleriyle siyasî, askerî, idarî, ilim ve sanat alanlarında çok büyük
değişiklikler olmuştur. İslâm halifeliğinin başkenti Şam’dan Bağdat’a
taşınmasıyla Sâsânî ve Mezopotamya sanat geleneklerinden devşirilen
biçimlerle İslâm sanatı Orta Asya doğulu bir çehre kazanmıştır. Ayrıca Orta
Asya’dan devşirilen Türk birliklerinin hilâfet ordusunun saflarına
katılmasıyla İslâm sanatı Türk sanatı ile bütünleşmeye başlamıştır.

Abbâsî mimarisinin getirdiği yenilikler arasında şehircilik anlayışı vardır.
Bağdat başta olmak üzere, yeni şehirleşmeler dinî mimariyi ve sivil mimariyi
yeni bir yönde geliştirmiştir. Hârûnürreşid’in ünlü Bağdat’ından bugün bir
şey kalmamıştır.

Halife Mansûr’un Bağdat şehri (762 – 766) daire şemalı ve
dört ana girişli bir merkez olarak düşünülmüş, ortada saray ve cami, surlara
doğru da mahalleler ve çarşılar yer almıştır.

Abbâsî devrinde en önemli mimari gelişmelerden biri yeni Sâmerrâ
şehrinin kurulması olmuştur. Dinî ve sivil mimari alanında yepyeni bir
anlayışın somut belgesi olan bu şehir 836 ile 883 arasında yeni mimari
anlayışın geniş ölçüde uygulandığı bir merkez olmuştur. Nüfusunun 1
milyona ulaştığı kaydedilen Sâmerrâ’da dünyanın en büyük camilerinden
biri, 150.000 kişinin namaz kılabildiği Mütevekkiliye Camii yaptırılmıştır.

Halife Mütevekkil’in 848-852 yıllarında yaptırdığı bu cami, tuğla
mimarisiyle ve 3800 m2
’lik yüzölçümüyle Abbâsî devrinin yeniliklerinden
biridir. Avlu etrafında, pâyelere oturtulmuş olan çatılı revaklar ve nef halinde
düzenlenen ana mekânın dışında malviye denilen spiral minaresi yükselir. 58
m. yüksekliğindeki minareye 2,50 m. genişliğinde rampalarla çıkılır. Aynı
minare, yakındaki Mütevekkiliye (Caferiye) şehrinde Ebû Dülef camii’nde de
tekrarlanmıştır.

İslâm sanatı içinde bilinen ilk türbe Kubbetü’s-suleybiyye’dir. Sonraki
türbe mimarisinin gelişmesi Orta Asya Türkleri’yle başlayacaktır. Burada,
862 tarihli yapı, Dicle’nin batı kıyısında küçük bir tepecik üzerinde yükselir.
İç içe iki sekizgen ve ortadaki sivriltilmiş bir kubbe ile örtülüdür. Müstansır,
Mu‘tez ile Mühtedî burada gömülüdür. Emevîler’de olduğu gibi Abbâsîler’de
de çöl sarayları ve kasırlar yapılmış olmakla birlikte bunlar daha çok yeni
şehircilik anlayışı ile birlikte yürütülmüştür. Rakka ve Hırakla dairevî şema
gösteren, yeni merkezler VIII. yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olan
Ühaydır Sarayı Bağdat’ın 120 km. kadar güneyinde bulunan, surla çevrili bir
çöl sarayı olarak bazı özelliklere sahiptir. Tuğla süslemeler ve sivri kemerler
yanında içte, mekânların ayrı ayrı avlular çevresinde beyt denilen bir düzende
sıralanmış olması ve genellikle üç kollu tarma düzeni denilen mimari
planlamayı göstermesi ilgi çekicidir.

Abbâsî devrinin en büyük saraylarından biri olan Cevsaku’l-Hakānî
Sâmerrâ’da Halife Mu‘tasım tarafından Türk beyi Artuk Ebü’l-Feth b. Hâkān
için yaptırılmış fakat çok beğendiği için kendisi kullanmıştır. Yan yana üç
tonozla örtülü bir anıtsal girişe sahiptir. Arka arkaya mekân gruplarından
oluşan sarayda dört kollu bir taht salonu, serdâb denilen serin yer altı
mekânları bulunmaktadır. Bunların yanında alçı süslemeleri odalarda
stukoları, harem duvarlarında figürlü freskleri dikkat çekmektedir. Bu
freskler Abbâsî devri resim sanatı için çok zengin bir kaynak
oluşturmaktadır. Bu figürlerde Orta Asya resim geleneğini hatırlatan ve
Türkler tarafından geliştirildiği anlaşılan tipler görülür. 854-859’da
Mütevekkil’in kendi merkezi için yaptırdığı Belkuvârâ Sarayı üç avlu ile
ulaşılan dört kollu taht salonuna sahiptir. İkinci avluda, dikdörtgen planlı ve
sütunlu ayrı bir camisi vardır. Sâmerrâ’daki alçı süsleme üslûpları mermer
tozu ile alçının karışmasından meydana gelen bir çeşit kaplama esasına
dayanır. Kalıpla veya çizilerek yaşken süslemeler yapılır. Derin kesim veya
mâil kesim konturlarda derin gölgeler veya hafif kabartılar oluşturur.
Damgan’da Tarı Hane Cami ile İsfahan’ın doğusundaki Nâyin Camii İran
sahasında Abbâsî sanatını temsil eden iki önemli eserdir.

Buhara şehrinde Sâmânoğlu Türbesi dört yanda aynı değerde cepheleriyle
kare planlı ve kubbeli bir yapıdır. Bu yapı tuğla mimarisi ve dekoruyla Orta
Asya mimarisiyle yakın bağlantılıdır. Sepet örgüsü biçimindeki tuğla dekorlu
cephelerin üst kısmını sivri kemerli galeriler çevreler. Bu tarz, erken devir
İslâm mimarisi için bir yenilik olarak görülür.

Emevî devri sanatı Geç Antik devrin mirası üzerinde bir sentez
yaratmıştır. Abbâsî devri sanatı ise Türkler’in büyük etkisiyle doğuya dönük
bir üslûbun uygulayıcı ve geliştiricisi olmuştur. Abbâsîler’den sonra İslâm
sanatı genelde Türk sanatıyla temsil edilmiş ve örneklendirilmiştir. İran’da
Büyük Selçuklular’la başlayan yenilikler ve yerleşen üslûplar daha sonraki
devreleri etkilemiştir. Mısır’da da Tolunoğulları’ndan sonra Türk
Memlüklerin bu gelişmenin sürdürülmesinde hâkim bir rol oynadıkları
görülür. Kuzey Afrika, geleneklerini koruyarak uzun yıllar aynı şemaları
tekrar etmiştir. İspanya’da ise Emevî sanatının devamı olan bir üslûp
Akdeniz çevresindeki diğer sanatları da etkileyerek kuvvetli bir gelenek
kurmuştur.