Daha önceleri Büyük Selçuklular’la başlatılan Türk mimarisinin
Karahanlılar’da gördüğümüz parlak gelişmesi Gaznelilerle devam etmiştir.
Hint ve İslâm dünyalarının buluşma yeri haline gelen Gazne, Sultan Mahmud
zamanında en parlak devrini yaşamıştır. Onun Arûs-i Felek Camii kaynak
bilgilerine göre XI. yüzyıl başında ağaç direkler üzerine zengin süslemeli düz
çatılı bir yapı olarak yapılmıştır. Daha sonra Anadolu Selçukluları’nın “ağaç
direkli” camilerinde kalem işi, çini mozaik gibi değişik malzemelerle benzer
özelliklere rastlayacağız.
Gazne’de önceleri kule zannedilen iki anıtsal
yapının hava fotoğraflarının yardımı ile yıkılmış olan camilere ait minareler
olduğu anlaşılmıştır. Sultan III. Mesud’a ait olduğu kitâbesinden anlaşılan ilk
minare, taş kaide üstünde yıldız biçiminde yükselir. Üst yarısı silindir
şeklinde iken yıkılmıştır. 1115 yılına tarihlenen bu yapıda içte spiral bir
merdiven vardır. Şerefelerin ahşap olma ihtimali kuvvetlidir. Yıldız biçiminin
her tarafı eşit karelere bölünmüş ve her kare içinde zengin tuğla süslemeler
yer almıştır. Yazı, bitki dekoru ve geometrik süsleme değişik şekiller
gösterir.
Kitâbesinden Behram Şah’a (1117-1149) ait olduğu anlaşılan ikinci
minare de bunun daha basit bir tekrarıdır. Gazneli minarelerinin böylece
Karahanlı minarelerinden farklı olduğu görülmektedir. Bu da Türk
mimarisinin araştırma ve yaratma kuvvetini gösteriyor.
En önemli Gazneli camii, şüphesiz Leşker-i Bâzâr Ulucamii’dir. Son yıllardaki kazılarla kalıntıları ortaya çıkarılan bu yapı sarayın sur duvarına bitişiktir. Daha sonraki mihrap önü kubbeli yapıların öncüsü olarak görülen bu yapı XI.
yüzyıl ilk yarısı içinde Sultan Mahmud (998-1030) veya I. Mesud (1030-
1041) zamanında yapılmıştır. Mihrap önünde iki nef boyunca uzanan büyük
kubbesiyle bu cami tipi Karahanlı camileri gibi çok önemli gelişmelere yol
açmış, Büyük Selçuklular tarafından İran camilerinde geliştirildikten sonra
Artuklular’la Anadolu’ya, Memlükler’le Mısır’a kadar gelişmesini kuvvetle
sürdürmüştür. Gazneliler’in kaynaklarda adı geçen medreselerinden hiçbir
örnek kalmamıştır.
Gazneliler’in sarayları Türk saray mimarisinin erken örnekleri arasında
olup, son yıllardaki kazılarla oldukça aydınlığa çıkmıştır. Güney
Afganistan’da Bust şehrinin karşı kıyısında Leşker-i Bâzâr Sarayı, geniş bir
alana yayılmış olan çeşitli yapılardan meydana gelir.
XI. yüzyıl başlarına tarihlenen ve Sultan Mahmud devrinden kalan güney kasrı, geniş bir avlu çevresinde uzunlamasına planlanmış, düzgün bir şemaya sahiptir. Dört eyvan şemasına bağlı olan avlunun kuzeyinde, girişinde caminin de bulunduğu taht salonu yer alır. Taht salonunun duvarları Sultan Mahmud’un hassa ordusunucanlandıran ve belge niteliği de taşıyan figürlerle doldurulmuştur. Çok tahrip edilmiş olan bu duvar resimlerinde askerler nehir kıyısında çok etkileyici bir manzaraya karşı yapılmış olan bu saraydan başka, Gazne şehrinde 1112 tarihinden kalma Sultan III. Mesud’un sarayı da son yıllardaki kazılarla meydana çıkarılmıştır. Bu da dört eyvan şemasına bağlı bir avlu etrafında yer alan düzenli mekânlardan m ydana gelir. Köşe kulelerine sahip bir sur duvarı ile çevrilidir. Burada çok zengin mermer süslemeler duvar kaplamalarında hâkim unsurlardır. Gazneli sarayları çok tahribe uğramış ve tekrar tekrar onarılarak kısmen kullanılmıştır.
Gazneliler’in Türk mimarisine önemli bir katkıları da kervansaray
mimarisinde ortaya çıkar. 1019-1020 tarihlerinde Sultan Mahmud tarafından
Şehnâme yazarı Firdevsî’nin hâtırasına yaptırıldığı son zamanlardaki
araştırmalardan anlaşılan Ribât-ı Mâhî (veya Çahe) Meşhed yakınında,
Serahs yolu üzerindedir. Köşe kuleleri bulunan kare planlı yapı, ortada geniş
bir dört eyvanlı avluya sahiptir. Sivri kemerli revakların arkasında yer alan
tonozlu sağır mekânlardan başka çok önemli bir gelişme, eyvanların
arkasında yer alan kubbeli mekânlarda kendini gösterir. Böylece
Selçuklular’dan önce eyvan-kubbe birleşmesi bir Gazneli yapısında bütün
açıklığıyla ortaya çıkmış oluyor. Bununla da Karahanlı ve Selçuklu
mimarileri arasındaki bağlantı kesintisiz olarak takip edilebilmektedir.