Horasan’da 1040’ta kurulan Büyük Selçuklu Devleti, Alparslan ve Melikşah
devirlerinde büyük bir imparatorluk haline geldi. 1157’de Sultan Sencer’in
ölümünden sonra Irak, Kirman, Suriye Selçukluları ile devam eden
imparatorluk, Atabekler’le Suriye ve Azerbaycan’da devamını bulmuş, XIII.
yüzyılda da Anadolu’da Türkiye Selçukluları ile en parlak devrini yaşamıştır.
İran’da Büyük Selçuklular’ın geliştirdiği plan ve mimari formlar yalnız
İran’da değil Doğu İslâm dünyasında da devam etmiştir. Bunların en
önemlilerinden biri, anıtsal cami mimarisidir. Bu tipin ilk örnekleri arasında
İsfahan Mescid-i Cuması öne çıkar. 1072-1092 arasında Melikşah devrinde
en önemli kısımlarıyla ortaya çıkan yapı sürekli eklemeler ve onarımlarla
dört eyvan şemasına sahip geniş avlu etrafında tonoz ve kubbelerle örtülü
geniş bir yapı halini almıştır. Mihrap önünde güney eyvanına bitişik olan
anıtsal kubbe, 1080 yılında Melikşah’ın emriyle yapılmıştır. Dört yuvarlak
pâyenin birleştirilmesinden meydana gelen demet pâyeler üzerine oturan
büyük kubbe, üç dilimli tromplarla hafifçe sivrilerek tamamlanır. Selçuklu
kubbelerinin geleneksel formunu meydana getiren bu kubbe diğer Selçuklu
yapılarında da tekrarlanacak bir örnek oluşturmaktadır. Bu plan şeması,
Anadolu ve Mısır’a kadar izlenebilecek bir gelişmenin başlangıç noktasıdır.
Mescid avlusunun kuzeyinde Melikşah’ın emriyle hanımı Terken Hatun
adına yaptırılmış Kümbet-i Hâkî yer almaktadır. Hemen hemen mescid
kubbesiyle aynı plan şemasına sahip olan bu kubbe yapısında tuğla mimari,
zeminden kubbenin kilit noktasına kadar, düşey silmelerle gotik prensiplerle
karşımıza çıkar.
Avrupa gotik mimarisinden çok önce yapılmış olan bu
yapıda kubbeye geçişi yine üç dilimli tromplar sağlamaktadır. Büyük
Selçuklu mimarisinin teknik ve estetik açıdan en olgun yapısı gözüyle
bakılan bu eser, aslında küçük ölçüde ele alınmış bir yapı olduğundan derhal
kavranılan bir etkiye sahiptir. İran’daki Kazvin Mescid-i Cuma ve Mescid-i
Haydariyye’si gibi diğer Selçuklu camileri bu iki kubbenin değişik
uygulamaları şeklinde, hafif sivri tromplu kubbeli yapılar olarak görülür.
Selçuklu mimarisinin İran’da en önemli camilerinden biri, bütün mimari
yenilikleri ve araştırmaları tek bir yapı içinde toplayan Zevvâre Cuma
Camii’dir. 1135 tarihli bu küçük ölçüde Selçuklu camii yüzyıllar boyu Asya
camilerinin planlarına öncülük etmiştir. Yandan girişli, tuğla minareli ve dört
eyvanlı avlunun kıble yönünde mihrap önü kubbesi bulunan bu yapıda, 7,45
m. çapındaki kubbe artık plan içindeki yerini almıştır. Böylece Karahanlı ve
Gazneli mimarisinde geniş ölçüde uygulanmış olan dört eyvanlı avlu şeması
ilk defa cami mimarisinde eyvana bitiştirilen mihrap önü kubbesiyle birlikte
bir bütünlük içinde ortaya çıkmış oluyor. İşte bu plan şeması İran ve Orta
Asya camilerinin vazgeçilmez plan şeması olacaktır. Hemen aynı tarihlerden
komşu Ardistan Mescid-i Cuması da aynı prensiplerle yapılmıştır. Bundan
sonra birer birer eski Selçuklu camileri başta olmak üzere bütün camiler dört
eyvanlı revaklı avlular eklenerek genişletilmeye başlanmıştır. Büyük
Selçuklular, daha önce uygulanmış olan mimari elemanları yeni bir mimari
içinde değerlendirerek orijinal bir üslûp yaratmıştır. Pratik bakımdan namaza
pek uygun olmayan bu cami planında asıl mihrap yanında başka mihraplar da koyma gereği ortaya çıkmıştır. Eyvanların yüksekliğini örtmek için
çoğunlukla revaklar iki katlı yapılmıştır. Birbiriyle güç kaynaşan unsurların
bir araya getirilerek yaratıldığı bu anıtsal mimari o kadar benimsenmiştir ki
onlardan sonra da vazgeçilmez bir şekil olarak çeşitli ölçülerde
tekrarlanmıştır.
Büyük Selçuklu mimarisinde minarelerde de bir üslûp birliği yaratılmıştır.
Bir iki ender örnek dışında, zengin tuğla işçiliğiyle tuğladan silindirik ve ince
uzun minare formu tekrarlanmıştır.
En erken medreseler Gazneliler devrinde ortaya çıkmıştır. Ancak Büyük
Selçuklular, Şiîliğe karşı Sünnîliğin geliştirilmesi ve devlet memuru
yetiştirilmesi için medrese fikrine büyük önem verdiler. Melikşah
zamanından kalma Hargirt ve Rey medreseleri günümüze gelebilmiştir.
Kalıntılardan bunların dört eyvan şemasına bağlı avlulu büyük yapılar olduğu
anlaşılmaktadır. Hargirt Medresesi’nin ayakta kalan eyvanının tuğla
hamurundan çiçekli kitâbesi bugün Tahran Müzesi’ne kaldırılmıştır. Büyük
Selçuklu medreselerinin daha Tuğrul Bey zamanında gelişmeye başladığı
kaynaklardan bilinir.
Nîşâbur Medresesi 1046 civarında tamamlanmıştır. Tûs,
Herat, Belh ve Bağdat’ta 1067’de medreselerin yapıldığı bilinmektedir.
Büyük Selçuklular “dört eyvanlı avlu” şemasını önce medreselerde denemiş,
sonra anıtsal cami mimarisinde kullanmışlardı. Bu medrese fikri ve şemaları
Büyük Selçuklular ve atabekleri vasıtasıyla Suriye-Irak ve oradan Mısır’a,
diğer yandan da gelişmesini tamamlayacağı Anadolu’ya getirilmiştir.
Anıtsal Cami ve medrese mimarisi yanında Karahanlılar’da başlayan
mezar anıtları mimarisinde de türbe ve kümbet çeşitleriyle Büyük Selçuklu
mimarisi en önemli örneklerin yaratıcısı olmuş, Büyük Selçuklular
döneminde mezar anıtları kümbet ve türbe olarak iki tipte gelişme
göstermiştir.
Kümbetler altta bir mumyalık bulunan silindirik veya çokgen
gövdeli içten kubbe, dıştan külâhla örtülü türbeler kare planlı ve kubbeyle
örtülü yapılardır. Tuğrul Bey zamanına tarihlenen Kümbed-i Alî sekizgen
planlı ve kubbeli, Damgan’da (Çihilduhterân) Kırkkızlar Kümbeti ise
tuğladan yuvarlak planlı ve kubbeli bir yapıdır. Harekân 1 ve II kümbetleri
sekizgen planlı, cepheleri tuğlaların değişik şekilde konmasıyla dekoratif
hareketlilik kazandırılmış Selçuklu döneminin önemli mezar anıt
örnekleridir.
Selçuklu türbe mimarisi İmam Gazzâlî’ye mal edilen 1111 tarihli Tûs
türbesinden sonra, 1157’de Serahslı mimar Muhammed b. Atsız’ın yarattığı
Merv’deki Sultan Sencer Türbesi’yle en olgun noktasına ulaşmıştır.
Büyük Selçuklu mezar anıtlarından Merv’de Sultan Sencer Türbesi, Türkmenistan
Kare kaide üzerinde galerilerle çevrili bir üst kısım ve hafif sivri çift kubbe ile
örtülü olan türbede, 17 m. çapındaki tromplu kubbe dıştan firuze sırlı tuğla ile kaplıdır. Büyük Selçuklu mimarisinin şaheserlerinden olan yapı, bütün Orta Asya’da XIV. yüzyıl yapısı Hoca Ahmed Yesevî Türbesi’nin 18 m. çaplı kubbesiyle geçilebilmiştir.
Karahanlı ve Gazneli ribâtlarından sonra Büyük Selçuklu kervansarayları
da erken devirlerde önemli kervan yolları üzerinde kare planlı, dört eyvanlı
revaklı avlulu şemada inşa edilmiştir. Ribât-ı Enûşirvân, kare planlı bir
yapıdır. Dört eyvanlı avlu şemasına dayanan ve köşe kuleleri bulunan yapının
bir yönünde beyt biçiminde düzenlenmiş özel mekânlar dikkati çeker. Büyük
Selçuklu kervansaraylarının en tanınmış olanı ise Ribât-ı Şerif’tir. Dıştan bir
kale görünüşünde olmakla beraber içte saray zenginliğindedir. 1114-1115
tarihine rastlayan yapı son şekliyle iki avlulu bir duruma sahiptir. Camisi,
özel mekânları, portalleri ve zengin tuğla süslemeleriyle dikkati çeker.
Büyük Selçuklu mimarisi her yönüyle ve bütün tiplerinde, gerek plan
gerekse biçim bakımından kendinden sonraki Hârizmler ve İlhanlı devri gibi
Asya müslüman mimarisini büyük çapta etkilemiştir. Kubbe problemi
Selçuklular’ın olgunlaştırdığı biçimleri aşamamış, büyük ölçüdeki denemeler
gelişmeyi tıkamıştır.