Ramazan ayı boyunca oruç tutan Müslümanlar bu ay sona erip şevval ayı
girince oruca son verirler ve bayram yaparlar. Arapça’da bu bayrama îdü’lfıtr
(fıtr bayramı) denir. “Fıtr” (fıtır), oruçlu olmama halini ifade eder.
Müslümanlar bu bayramda aynı zamanda sosyal içerikli bir malî ibadet
olarak sadaka vermekle yükümlüdür. Bu gün ödenmesi gereken sadakaya
sadakatü’l-fıtr (fıtır sadakası/fitre) veya zekâtü’l-fıtr (fıtır zekâtı/fitre zekâtı)
denir. Bu manada dilimizde fitre kelimesi yaygınlık kazanmıştır.
Abdullah b. Ömer’in anlattığına göre Hz. Peygamber (s.a.v) kadın erkek
her Müslümana, fıtır zekâtı (sadakası) olarak bir sâ‘ hurma veya arpa vermeyi
farz kılmıştır (Buhârî, “Sadakatü’l-fıtr”, 1, 2; Müslim, “Zekât”, 12–16).
Fitrenin hükmünü İslâm âlimleri farz veya vacip terimiyle açıklarlar.
Abdullah b. Abbas fitrenin, veren açısından ramazan boyunca tuttuğu oruç
esnasında olabilecek birtakım eksiklikleri telafi edici, alan fakir açısından da
yiyecek ihtiyacını giderici işlevine dikkat çeker (Ebû Dâvûd, “Zekât”, 17; İbn
Mâce, “Zekât”, 21). Tek başına bakıldığında miktarı itibariyle az gibi görülen
bu sadakanın, geniş kesimler tarafından ödendiği takdirde ihtiyaçların
giderilmesine azımsanmayacak katkıda bulunduğu, sevinç ve mutluluğun
yaygınlaşmasına vesile olduğu görülür.
Kimlerin fitre vermekle yükümlü olduğu konusunda farklı görüşler vardır.
Genelde şer’î ölçülerle zengin yani temel ihtiyaçlarından fazla olarak nisap
miktarı mala sahip olan Müslümanların fitre vermekle yükümlü olduğu kabul
edilir. Yalnız zekâtta olduğu gibi bu malın nâmi (artıcı) olması ve üzerinden
bir sene geçmesi şartı aranmaz. Bunun yanında bayram gün ve gecesi yetecek
kadar temel gıda maddesine sahip büyük, küçük, kadın erkek her
Müslümanın fitre vermekle yükümlü olduğu görüşü de vardır.
Fitre vermekle yükümlü olan kimse, bakımlarından sorumlu olduğu
şahısları da dikkate alarak kendisi ve onlardan her biri için bir fitre verir.
Ergin şahıslar, fitrelerini verme konusunda bizzat sorumludurlar. Dolayısıyla
aile reisi durumundaki erkek, eşinin ve ergin çocuklarının fitresini vermekle
yükümlü değildir. Buna rağmen eşinin ve beraber oturduğu ergin
çocuklarının fitresini verecek olsa, onların yükümlülükleri düşer. Küçük
çocuklarının fitresini vermek ise zaten onun sorumluluğundadır.
Fitre verme yükümlülüğünün başlama anı, bayramın birinci günü sabahı
imsâk vaktinin girmesidir. Bu yükümlülüğün, ramazanın son günü güneşin
battığı anda başlayacağını, söyleyenler de vardır. Fitrenin yükümlülükte esas
alınan bu vakitten önce ödenmesi câizdir. Özellikle ramazanın sonlarında
bilhassa son iftar ile bayram sabahı arasında ödenmesi tavsiye edilir. Fitrenin
bayram namazından önce verilmesi gerekir. Hz. Peygamber (s.a.v) fıtır
sadakasının, insanlar bayram namazı için toplanmadan önce verilmesini
istemiştir (Buhârî, “Sadakatü’l-fıtr”, 7; Müslim, “Zekât”, 22–23).
Günümüzdeki uygulamada da muhtaç insanların bayram sabahına ihtiyacını
düşünmeden, huzurlu girmesi için fitrenin genellikle bayram gününden önce
ramazan ayının sonlarına doğru verildiği görülür. Fitreyi bayram namazından
önce vermeyenler, mümkün olan en kısa zamanda vermeli ve bu gecikmeden
dolayı ayrıca Allah’tan af dilemelidir.
Fitre olarak Hz. Peygamber zamanında verilen maddeler arasında buğday,
arpa, kuru hurma ve kuru üzüm öne çıkar. Hanefî mezhebine göre fitre
miktarının tespitinde bu maddeler esas alınır. Diğer görüşe göre ise bu
maddeler, o günün Medine toplumunun temel gıda maddeleridir ve her
bölgede orasının temel gıda maddesi esas alınabilir. Verilecek miktar
bunlardan herhangi birinden bir sâ‘ olarak ifade edilir. Yalnız Hanefîler
verilecek miktarı buğdayda yarım sâ‘ kabul ederler. Sâ‘, aslında bir hacim
ölçü birimidir ve günümüzdeki karşılığı hakkında farklı değerlendirmeler
vardır. Uygulamada bir sâ‘, yaklaşık üç kilo olarak hesap edilmektedir.
Fakihlerin çoğunluğuna göre sözü edilen bu maddelerin aynî olarak verilmesi
gerekir. Hanefî mezhebine göre ise aynî olarak verilmesi de bunların
bedelinin para olarak verilmesi de câizdir.
Fitre, zekât alma hakkı olanlara verilir. Bunlar genelde temel ihtiyaçlarını
karşılayamayan fakirlerdir. Zekât gibi fitre de fakir bile olsalar anne, baba,
dede, nine gibi usûl hısımlarına ve evlat, torun gibi fürû hısımlarına verilmez.