Kazâdan maksat, tutulmayan gün sayısınca orucun daha sonra
ramazan dışındaki günlerde tutulmasıdır. Kazâ orucu için belli bir vakit
yoktur. Ramazan bayramının birinci ve kurban bayramının ilk dört günü
dışında senenin herhangi bir gününde kazâ edilebilir.
Kabul edilebilir bir mazereti olmadığı halde ramazan ayında oruç
tutmamak büyük bir günahtır. Bunların hem oruçlarını kazâ etmeleri hem de
tövbe edip Allah’tan af dilemeleri gerekir. Farz olan bir ibadetin vaktinde
yapılmaması büyük günahtır. Bu günahtan sadece kazâ ile kurtulmak
mümkün değildir. Hz. Peygamber “Bir kimse mazereti olmadan ve hasta da
değilken ramazanda bir gün oruç tutmasa bütün zamanları oruçlu da geçirse
bu, onun yerine geçmez” buyurur (Buhârî, “Savm”, 29).
Bir mazeretten dolayı orucu vaktinde tutamamış bir insan söz konusu
mazereti sona erip onu kazâ fırsatı bulamadan ölmüşse oruç borçlusu olarak
ölmüş sayılmaz ve bundan dolayı günahkar olmaz. Ama kazâ için fırsat
doğduğu halde kazâ etmemişse oruç borçlusu olarak ölmüş olur. Kazâ
oruçlarını, nasıl olsa vakti geçti deyip günlerin kısa, havaların serin olduğu
mevsimlere bırakmak dürüstçe bir davranış değildir.
Bir insan, kazâ etmesi gereken oruçlarını kazâ etmeden yukarıda
açıkladığımız mazeretler arasında sayılan “yaşlılık” dönemine girmiş olabilir.
Bu durumda orada anlatılan bilgiler dahilinde hareket eder ve kaç gün kazâ
borcu varsa o kadar fidye verir.
İnsanların, ibadetlerini sağlıklarında bizzat ve istendiği şekilde îfâ
etmeleri esastır. Buna rağmen onların bir kısmını vaktinde îfâ etmeden
ölmeleri de mümkündür. Bu ihtimale karşı bir tedbir olarak, kazâ borcu olan
şahsın, kazâ orucunu tutamadan öldüğü takdirde, bırakacağı mirastan kazâ
borcu kadar fidye ödenmesini vasiyet etmesi gerekir. Bu durumda miras
paylaşımından önce vasiyeti yerine getirilir.