Kur’ân’da ramazan ayında oruç tutmayı emreden âyetlerde hasta veya seferde
(seyahat, yolculuk) olanlar bu hükümden istisna edilmiştir. İslâm dini,
insandan gücünün yetmeyeceği veya onu önemli sıkıntılara düşürecek
görevler istemez. İslâm’ın bu ilkesinden dolayı başta hastalık ve sefer olmak
üzere ramazan ayında oruç tutmamaya izin veren bazı haller şunlardır:
1- Yolculuk (Sefer, seyahat):
Başta namaz ve oruç olmak üzere yolculuğun
bazı dinî hükümlerde değişikliğe sebep olacağı ayet ve hadislerde yer alır.
Fakat hangi yolculukların ve seyahatlerin böyle değişikliğe sebep olan
“sefer” kapsamında olacağı alimler arasında tartışmalı bir konudur. Daha
önce namaz konusunda geçen açıklamalara göre “sefer” sayılan yolculuk
ve seyahatler oruç tutmamak için bir mazerettir. Bu tanıma uyacak şekilde
yolcu durumunda olanlar ramazan ayında oruç tutmayıp onu daha sonra
kazâ edebilirler. Hz. Peygamber ve ashâbının yolculuk esnasında bazan
oruç tuttuğu bazan tutmadığı veya gruptakilerden bir kısmının oruçlu, bir
kısmının oruçsuz olduğu şeklinde rivayetler vardır. Ramazanda yolcu
olan bir Müslümanın zor olmayacaksa oruç tutması, önemsenecek
derecede meşakkatli olacaksa tutmaması daha iyidir. Hz. Peygamber (s.a.)
yolculuk esnasında sıkıntı çeken birisini görünce “Seferde oruç tutmak bir
fazilet değildir” demiştir (Buhârî, “Savm”, 36).
2- Hastalık:
Kur’ân-ı Kerim’deki ilgili ayetlerde (el-Bakara 2/184, 185)
herhangi bir sınırlama getirilmeksizin hasta olanların oruçlarını daha
sonraki günlerde tutacağı belirtilir. Fakihler buradaki hastalığı “oruç
tutulduğu takdirde artacak veya iyileşmesi gecikecek yahut bir organın
zarar görmesi neticesini doğuracak olan hastalık” şeklinde anlarlar. Hasta
olan birisi oruca hiç niyet etmeyebilir. Oruca başladıktan sonra gün içinde
hasta olan da orucunu bozabilir. Oruç yükümlüsü, oruç-hastalık ilişkisi
konusunda daha önceki tecrübelerine dayanabileceği gibi işinin ehli bir
doktorun açıklamalarına da güvenebilir. Hastalık sebebiyle oruç tutmayan
veya orucunu bozan kimse, iyileşince geciktirmeksizin orucunu kazâ eder.
İyileşme olmaksızın hastalık hali ölümle sonuçlanırsa bu günler için
herhangi bir sorumluluk da yoktur.
3- Yaşlılık:
Yaşlanmış, artık açlık ve susuzluğa dayanamayacak hale gelmiş
kişiler oruç tutmak yerine her günün orucuna karşılık bir fidye verirler.
Fidye, bir fakirin bir günlük yemek bedelidir (el-Bakara 2/184). Fidye
olarak her gün için bir fakire yemek yedirmek de yemeğin bedelini
vermek de câizdir. Fidye bedeli genellikle ramazan ayında ilan edilen fitre
(fıtır sadakası) ile aynı miktardadır. Kendisini yaşlılık sebebiyle artık oruç
tutamayacak halde gördüğü için oruç tutmayıp fidye veren kimse daha
sonra oruç tutacak hale gelse bundan sonra orucunu tutmaya başlayacağı
gibi önceki değerlendirmesinin isabetsiz olduğu anlaşılmış olacağından
tutmayıp fidye verdiği o oruçlardan da sorumlu olur. Çok yaşlı olmasa
bile tedavisi mümkün olmayan ve oruç tutmaya engel teşkil eden bir
hastalığı olan kimse de fidye verebilir.
4- Aşırı açlık veya susuzluk:
Oruca başlamış bir insan akıl veya vücut
sağlığına zarar verecek derecede açlık veya susuzluk hali ile karşılaşırsa
orucunu açar ve daha sonra kazâ eder. Açlık veya susuzluğun sağlığına bu
derecede zarar vereceğini bilen veya güvenilir bir doktordan öğrenen
Müslüman oruca hiç başlamaz ve ileride bu durum geçince onu kazâ eder
Böyle ciddi bir tehlike karşısında orucunu bozduğu için günahkar olmaz.
5- Hamilelik veya emzirme:
Oruç, hamilenin kendisine veya karnındaki
yavruya zarar verecekse o da hasta gibi kabul edilir ve ramazanda oruç
tutmayıp sonra kazâ eder. Kendine veya başkasına ait bir çocuğu emziren
kadın, oruç tuttuğu takdirde çocuk bundan zarar görecekse orucunu o
ramazan ayında tutmaz, sonra kazâ eder.
6- Savaş hali:.
Ramazanda düşman karşısında savaşan bir Müslüman eğer
oruç tuttuğu takdirde zayıf düşecekse o günlerde oruç tutmayıp sonra kazâ
edebilir. Fiilen savaş başlamamış da olsa o gün başlayacağını biliyorsa bu
durumda da oruç tutmayıp sonra kazâ edebilir.
7- Tehdit:
Ölüm veya vücut organlarından birine ciddi manada zarar verme
tehdidi altında orucunu bozması istenen şahıs, orucunu bozar ve sonra
kazâ eder
.
8- Ziyafet:
Sünnet veya nâfile oruca başlayan birisinin sonra kazâ etmek
üzere orucunu açmasının mubah olup olmadığı tartışmalı bir konudur.
Kimi âlimlere göre böyle bir oruca başlayan onu bozabilir ve sonradan
kazâ etmesi de gerekmez. Sünnet ve nâfile ibadetlerin, başlandığı andan
itibaren bu özelliklerini kaybedip vacip hale geldiğini düşünen Hanefî
mezhebindeki hâkim görüşe göre böyle bir oruca başlayan, bir mazereti
olmadan orucunu bozmamalıdır. Bu görüşe göre ziyafete davet edilmiş
olmanın mazeret sayılıp sayılamayacağı da ayrıca tartışmalıdır. Kimine
göre bu, uygun bir mazeret iken kimine göre değildir. Kimine göre günün
ilk yarısında (zevâlden önce) mazeret sayılırsa da daha sonra mazeret
sayılmaz.
Bazıları davet sahibinin üzülecek olmasını dikkate alır ve oruca
devam edip ziyafete katılmamak davet sahibini üzecekse bu bir
mazerettir, der. Farz veya vacip oruca başlayan birisinin ziyafet sebebiyle
orucunu bozmasına ise izin verilmez. Buna rağmen bozarsa kazâ eder.