Ramazan Orucunun Farz Oluşu ve Delilleri

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Ramazan Orucunun Farz Oluşu ve Delilleri
« : 25 Ocak 2018, 17:47:14 »
Müslümanlar ramazan ayını oruçlu geçirirler. Bu ayın oruçlu geçirilmesinin
farz olduğu konusunda İslâm âlimleri arasında görüş birliği (icmâ) vardır.
Onların bu görüşü ayet ve hadislere dayanır.

Orucun farz olduğu Bakara sûresinin 183. ayetinde bildirilir: “Ey iman
edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı”.
Bu ayette zamanı açıkça belirtilmeden orucun farz olduğu ifade edilir.
Aynı sûrenin 185. ayetinde ise onun zamanının ramazan ayı olduğu belirtilir:
“Ramazan, insanlar için bir rehber olan, ayırt edici ve yol gösterici açık
deliller ihtiva eden Kur’ân’ın indirildiği aydır. O aya yetişen onu oruçlu
geçirsin”.

Hz. Peygamber de ramazan orucunun, İslâm’ın temel ibadetlerinden biri
olduğunu dile getirir. Namaz, zekât ve hac ile birlikte ramazan orucunun da
dört temel ibadetten biri olduğunu açıklayan hadis bir çok kaynakta yer alır:
“İslâm beş şey üzerine kuruldu: Allah’tan başka tanrı olmadığına ve
Muhammed’in O’nun peygamberi olduğuna şahitlik etmek, namazı kılmak,
zekâtı vermek, haccetmek ve ramazanda oruç tutmak” (Buhârî, “İman”, 1;
Müslim, “İman”, 19–22.).

Bir gün yeni Müslüman olmuş birisi Hz. Peygamber’den, Müslüman
olarak yapması gereken temel sorumlulukları öğrenmek istemiş ve bu arada
farz olan orucu da sormuştur. Hz. Peygamber de bu soruya “Ramazan
ayındaki” diye cevap vermiştir (Buhârî, “Savm”, 1).

Diğer ibadetler gibi oruç da Allah’ın emri olduğu için farzdır. Bu manada
ramazan orucunun farz olmasının sebebi, Allah’ın onu emretmiş olmasıdır.
Fakat fıkıh usûlünde “sebep” kelimesinin özel bir anlamı vardır. Buna göre
sebep, Allah veya Peygamber tarafından bir hükmün varlığına alâmet olmak
üzere tespit edilip açıklanan zâhir durumdur. Bir vakte bağlı olan ibadetlerde
o vaktin girmesi aynı zamanda o ibadet yükümlülüğünün doğmasının
sebebidir. Buna göre ramazan orucunun sebebi de ramazan ayının
başlamasıdır. Ramazan ayının başlaması, bu aya ait hilalin doğması ile belli
olur.

Dinî günlerin tespitinde gökyüzündeki ayın hareketleri esas alınır. İlk
gün küçük bir hilal şeklinde kısa bir süre görülen ay, günden güne büyüyerek
ve görülme süresi de uzayarak ayın ortasında dolunay halini alır. Bundan
sonra tekrar küçülmeye başlar ve bazen 29 bazen de 30 gün sonra yeni hilal
görülür.

Ramazan orucuna bu aya ait yeni hilalin görülmesiyle başlanmasını ve bir
sonraki ay olan şevval hilalinin görülmesiyle de bayram yapılmasını emreden
hadisler vardır (Buhârî, “Savm”, 11; Müslim, “Sıyâm”, 3–20). Hz. Peygamber
(s.a.) zamanında ve onu takip eden ilk asırlarda ayın bu hareketi gözle
izlenirdi. Bu izlemeye göre ramazan ayı başlayınca oruç tutulur ve şevval ayı
başlayınca da oruca son verilir, bayram yapılırdı.

Hz. Peygamber zamanındaki bu uygulamanın fıkha yansıması özetle
şöyle olmuştur: Ramazandan önceki ay olan şaban ayının 29. gününün sona
erdiği akşam yeni ayın doğup doğmayacağı gözle izlenir. Eğer yeni ay
görülürse ramazan ayı girmiş sayılır ve o gece terâvih namazına, imsâkten
itibaren de oruca başlanır.

Yeni ay görülmezse ertesi günü şaban ayının otuzu
kabul edilir ve sonraki gün oruca başlanır. Aynı işlem ramazanın 29.
gününün sonunda da yapılır ve bunun sonucuna göre o seneki ramazan ayının
29 veya 30 gün olduğuna karar verilir. Gözlemi herkes yapabilir fakat bunun
sonucunun karara dönüşmesi Müslüman toplumun en üst temsilcisinin
(devlet başkanı) onayı ile olur. Bu onay için gökyüzünün berrak olduğu
zamanlarda hilalin bir iki kişi tarafından görülmesi yeterli sayılmaz, çok
sayıda kişinin görmesi şartı aranır. Hava bulutlu ise ramazanın başlangıcında
bir Müslümanın sonunda ise en az iki Müslümanın şahitliği aranır. Böylece
Müslümanlar ramazana birlikte başlarlar ve yine birlikte bayram yaparlar.

Günümüzde teknolojik imkanlar hayli gelişmiştir. Uzun yıllardır ayın ve
diğer gök cisimlerinin hareketleri, çok çeşitli amaçlarla uzman kişiler
tarafından ve teknolojiden yararlanılarak takip edilmekte, elde edilen
sonuçlar ilan edilmektedir. Bu açıklamalarda yeni ayın fiilen doğuş zamanı
(kavuşum/ictima anı) ile gözle görülebilecek hale geleceği zaman da ayrıca
bildirilmektedir. Müslümanların bu tespit karşısındaki tutumlarının ne olacağı
yani dinî günlerin ve vakitlerin tespitinde bu bilgileri kullanıp
kullanamayacakları meselesi son zamanlarda Müslüman alimler arasında
tartışılmaktadır.

Kimi ülkelerde uzmanların raporlarına dayanan takvimlere
kimi ülkelerde çıplak gözle görmeye itibar edilmektedir. Türkiye’deki
takvimler yeni ayın çıplak gözle görülebilecek hale geleceği an esas alınarak
hazırlanmaktadır. Buna göre takvime esas alınan ölçüm ve hesaplamalar
doğru olduğu takdirde yeni ayın belirtilen zamandan önce doğmaması
gerekir. Buna rağmen kimi ülkeler yeni ayı, takvimde belirtilen bu günlerden
önce gördükleri iddiasıyla ramazana başlamakta veya bayram yapmaktadır.
Bu durumda ya ölçümde ya da gözlemde bir hata akla gelebilir. İkisinde de
hata yoksa ölçüm ile gözlem arasında bir farklılık meydana gelmemelidir.
Bilindiği gibi güneşin veya ayın doğuş zamanı her yerde aynı değildir.

Bazan ayın doğuş zamanı ile ilgili bu farklılık (ihtilâf-ı metâli) ramazanın
başlangıcı konusunda bir günlük farka sebep olabilir. İslâm hukukçuları
arasında eskiden beri tartışılan bir konu da yeni ayın bir ülke veya şehirde
görülmesinin diğer şehirlerdeki Müslümanlar için geçerli sayılıp
sayılamayacağı meselesidir. Zamanımızdaki iletişim imkanlarının ve
teknolojilerinin gelişmişliği, dünya Müslümanlarının birlik içinde olma
ihtiyacı, dünyanın küçük bir köye dönüştüğü gerçeği karşısında bu tartışma
eski önemini kaybetmiştir.

Ramazan ve bayram gibi vakitlerin Müslümanların kişisel ibadet
hayatında olduğu gibi aynı zamanda onların ortak heyecanı bakımından da
önemi vardır. Bilhassa bayramların birlikte yaşanması onların bu ortak
heyecan ihtiyacını karşılayacak, aralarındaki birlik ve beraberlik, sevgi ve
saygı bağlarını kuvvetlendirecektir. Bu sebeple Müslümanların çoğunluk
teşkil ettiği ülkelerde, ramazana birlikte başlamak ve hep beraber bayram
yapmak için onların temsilcisi durumunda olan resmî kurum veya devletin
ilan ettiği ve halk tarafından da umumi kabul gören günlerin esas alınması,
ferdî tercihlerin Müslümanlar arasında huzursuzluk vesilesi yapılmaması
tavsiye edilir.

Hz. Peygamber’in de ramazan ve kurban bayramlarını
Müslümanların ortak heyecanla geçirmelerini istediği anlamına gelen sözleri
vardır (Tirmizî, “Savm”, 78; İbn Mâce, “Sıyâm”, 9).