Oruç Allah için tutulur. Bir kimseye orucun farz olması ve tutulan orucun
Allah tarafından kabul edilmesi için onda olması gereken birtakım şartlar
vardır. Bunlardan bir kısmı olmazsa oruç farz olmaz, bir kısmı olmazsa da
oruç tutulmamış sayılır. Müslüman ibadetlerini ve ibadet dışı davranışlarını
en iyi şekilde yapmaya çalışır. Orucun mükemmel olması veya mükemmele
yaklaşması için istenen bazı davranışlar vardır. Bunlar da orucun
müstehapları olarak anlatılacaktır.
Orucun Rüknü
Orucun rüknü, oruçlunun oruç için belirlenen süre içinde oruca aykırı
davranışlardan uzak durmasıdır. Bunun için onun özetle cinsel ilişkiden uzak
durması ve vücudunun içi hükmünde sayılan kısmına özellikle ağız, makat
gibi doğal kanallardan herhangi bir şey girmemesi gerekir. Buna aykırı
davranışlar orucu bozar.
Vücuda giren şeyin doğal kanallardan (menfezlerden) girmesi esas alınır,
derinin gözeneklerinden girenler orucu bozmaz. Boğaz, en önemli doğal giriş
kanalıdır. Gıda ve tedavi maddeleri büyük ölçüde boğaz kanalıyla vücuda
girer. Burun, kulak, anüs vb. kanallar da vücudun içine açılan diğer doğal
kanallardır ve buralardan girecek maddeler de orucu bozar. Ayrıca doğal
kanallar dışından mesela vücutta açılan bir yaradan içeriye giren veya iğne
vasıtasıyla vücuda verilen ilaçların yahut başka maddelerin, rüknüne aykırı
olduğu için orucu bozup bozmayacağı tartışılmıştır. Bu konuda ileride “Oruç
ve Tedavi” başlığı altında bilgi verilecektir.
Orucun Şartları
Orucun insana bir yükümlülük olarak farz olması, farz olan bu orucun içinde
bulunulan zaman diliminde tutulmasının (edâ) farz olması ve tutulan orucun
geçerli (sahih) olması için birtakım şartlar vardır. Şimdi bunları ayrı ayrı ele
alacağız.
1. Orucun Farz Olmasının Şartları
Daha önce hangi oruçların farz olduğunu açıklamıştık. Bunlar akıllı ve bâliğ
(ergin) Müslümanlara farzdır. Dolayısıyla orucun farz olmasının üç şartı
vardır: Akıllı, bâliğ (ergin) ve Müslüman olmak.
Oruç çocuklara yani bâliğ olmayanlara farz değildir. Fakat çocuklar bâliğ
olmadan önce namaz gibi oruca da alıştırılırlar. Böylece bâliğ oldukları
zaman birden hiç tanımadıkları ve hayli sabır isteyen bir ibadetle
karşılaşmamış olurlar, psikolojik olarak kendilerini bu ibadete hazır
hissederler. Bu alıştırma esnasında çocuğun fizyolojik ve psikolojik durumu
dikkate alınmalı, oruçtan korkması ve nefret etmesi değil, orucu sevmesi
sağlanmalıdır. Bir çocuk ramazan ayı içinde bâliğ olmuşsa veya bir gayri
müslim Müslümanlığı kabul etmişse o anı izleyen ilk imsâk vaktinden
itibaren oruca başlaması gerekir.
Akıl sağlığı olmayan delilere oruç farz değildir. Fakat akıl sağlığı geçici
olarak bozulan ve ramazanın bir kısmında aklî dengesi bozuk (deli)
durumunda olanların daha sonra bu günleri kazâ etmeleri gerekip
gerekmediği konusunda farklı görüşler vardır. Hanefî mezhebine göre geçici
delilik hali ramazan ayının tamamını kaplıyorsa bu şahıs, o seneki ramazan
orucu ile yükümlü değildir. Fakat bu hal ramazanın tamamını kaplamıyorsa
tutamadığı o günlerin orucunu daha sonra kazâ etmesi gerekir. Şâfiî
mezhebine göre ise delilik müddeti ramazanın tamamını kaplamasa da bu
haldeki günlerin kazâsı gerekmez. Baygınlık hali her iki mezhebe göre de bir
tür hastalık kabul edilir ve ramazanın tamamını kaplasa da o günlere ait
oruçların kazâ edilmesi gerekir.
İslâm dünyasında yaşamayan ve sonradan Müslüman olan şahsa ramazan
orucunun farz olması için ayrıca orucun farz olduğunu da bilmesi gerekir.
Eğer orucun farz olduğunu bilmiyorsa Müslüman olduktan sonraki ramazan
ayından itibaren değil bunu öğrendiği anı izleyen ramazan ayından itibaren
oruç mükellefi olur ve geçen günlerin orucunu kazâ etmez. Ama İslâm
dünyasında yaşarken Müslüman olmuşsa ramazan orucunun farz olduğunu
bilmemesi bir mazeret sayılmaz ve bilmese bile Müslüman olduktan sonraki
tutmadığı ramazan oruçlarını kazâ eder.
2. Orucun Edâsının Farz Olmasının Şartları
Orucun edâsının yani farz olduğu günde tutulmasının farz olması için o
şahsın ayrıca sağlıklı ve mukîm (seferî değil) olması gerekir. Ramazan orucu
hasta veya sefer halinde olanlar için de bir yükümlülük olarak farzdır. Fakat
bunlar o halde iken oruç tutmayabilirler ve bu durum, onlar için farzı
yapmamak olarak değerlendirilmez. Onlar gününde tutamadıkları oruçları
daha sonra kazâ ederler. Burada sağlıklı olmak, genel bir kavram olarak
kullanılmaktadır. “Oruç tutmamaya izin veren haller” başlığı altında
açıklanan ve insan hayatını az-çok tehdit eden diğer durumlar da bu kavram
altında düşünülmelidir.
3. Orucun Geçerli (Sahih) Olmasının Şartları
Orucun geçerli (sahih) olmasının şartları da niyet etmek ve kadınlar hakkında
ay halinde ve loğusalık halinde olmamaktır.
Bir kimse oruç niyeti olmadan bütün gününü aç, susuz ve cinsel ilişkiden
uzak geçirse oruç tutmuş sayılmaz. Niyet konusunun ayrıntıları daha önce
“Oruç Çeşitleri ve Niyetleri” başlığı altında anlatılmıştı.
Âdet gören kadınların bu halde iken oruç tutmaları farz değildir ve bu
esnada orucun bütün şartlarına uysalar bile oruç tutmuş sayılmazlar. Doğum
yapmış ve loğusalık hali devam eden kadınlar da aynı durumdadır.
Orucun Sünnetleri ve Müstehapları
Tutulan orucun Allah katında daha değerli, mükemmele daha yakın olması
için oruçlunun rükün olarak ifade edilen asgari ölçülere ek olarak bazı
davranışlar sergilemesi beklenir. Bunları aşağıdaki şekilde özetlemek
mümkündür:
1-Sahuru geç, iftarı erken yapmak. Sahur yemeği yemek ve bunu imsâk
vaktine yakın zamanlarda yapmak, akşam olunca da iftarı geciktirmeyip
vaktinde iftar etmek sünnet ve müstehaptır. Hz. Peygamber “Sahur yeyin;
sahurda bereket vardır” buyurur (Buhârî, “Savm”, 20; Müslim, “Sıyâm”,
45). Sahur yemeği doktorlar ve beslenme uzmanları tarafından da ısrarla
tavsiye edilmektedir
2-Sadaka vermek. Toplumun yoksul kesimiyle ilgilenmek, onların
ihtiyaçlarını gidermek sevaptır. Oruçlunun bu davranışı orucuna ayrı bir
anlam katar.
3-İftar yemeği vermek. Yoksul olsun olmasın oruçlulara iftar yemeği vermek
tavsiye edilir. Hz. Peygamber “Kim bir oruçluya iftar ettirirse ona o
oruçlunun sevabı kadar sevap olur. Bu, oruçlunun sevabından hiç bir şey
de eksiltmez” buyurur (Tirmizî, “Savm”, 82; İbn Mâce “Sıyâm”, 45).
İhtiyaç sahiplerine ulaşmak ve onlara iftar vermek daha da faziletlidir.
4-Hurma veya su ile iftar etmek, iftarda dua etmek. Hz. Peygamber’in, iftarda
hurmayı tercih ettiği, yoksa su veya mevcut olan başka gıda maddeleri ile
iftar ettiği bilinmektedir (Buhârî, “Savm”, 33, 43-45; Müslim, “Sıyâm”,
52-53; Ebû Dâvûd, “Savm”, 21).
5-Nâfile namaz kılmak, çokça Kur’ân okumak, istiğfarda bulunmak. Hz.
Peygamber ramazan ayında diğer aylardan daha çok nâfile namaz kılardı.
6-İ‘tikâf. Ramazanın bilhassa son on gününde i‘tikâfa girmek orucun
sünnetlerindendir.