Kılınan cuma namazının sahih ve muteber olması ve öğle namazının yerini
tutabilmesi için aranan şartlar da şunlardır:
1. Cuma namazını, devlet başkanının veya onun görevlendirdiği bir kişinin
kıldırması şarttır.
2. Genel izin. Cuma namazının, yöneticiler tarafından izin verilen ve halka
açık camilerde kılınması gerekir. Cuma namazı için izin verilen camiin
kapısı kapatılarak, orada sadece belirli kişilerin cuma namazını kılmaları
geçerli değildir.
3. Vakit. Cuma namazı öğle namazı vaktinde kılınır. Bu vakitten önce veya
vakit çıktıktan sonra Cuma namazı ne edâ ve ne de kazâ suretiyle
kılınabilir.
4. Cemaat. Fıkıh bilginleri, cuma namazının cemaatle kılınması halinde
geçerli olacağını ifade etmişlerdir. Ancak cemaatin sayısı hakkında farklı
sayılar ileri sürmüşlerdir. Ebû Hanîfe’ye göre cuma namazı için aranan
cemaatin en az sayısı imam dışında üç, Ebû Yûsuf’a göre imam dışında
iki, İmam Mâlik’den bir görüşe göre otuz, İmam Şâfiî ve Ahmed b.
Hanbel’e göre de kırk kişidir.
5. Hutbe. İki rek‘atlık bir farz olan cuma namazından önce hutbe okunması
şarttır. Cuma hutbesinin rüknü, Ebû Hanîfe’ye göre “zikrullah”tan
ibarettir. Bu sebeple yalnız “el-Hamdu lillah” veya “Sübhânellah”
veyahut “Lâ ilâhe illâllah” denecek olsa kifayet eder. Ebû Yûsuf ve İmam
Muhammed’e göre ise hutbe denilecek derecede uzunca bir zikirden
ibarettir. Bunun da en az miktarı, tahiyyat duası uzunluğunda hamd ve
salâvât ile Müslümanlara duadır. Hutbenin vacipleri, hatibin hutbeyi
abdestli ve ayakta okumasıdır. Hutbenin sünnetleri de, hutbeyi iki kısma
ayırmak, bunların arasında bir tesbih veya üç ayet okunacak kadar
oturmaktır. Bu yönüyle buna “iki hutbe” denir. Bu iki hutbeden her biri
“hamd”i, “kelime-i şehâdet”i ve “salât ü selâm”ı ihtiva etmeli ve birinci
hutbe bir ayetin okunması ile bu ayetin anlamı çerçevesinde yapılacak bir
nasihatı, ikinci hutbe de müminler hakkında duayı içermelidir. Her iki
hutbeyi de uzatmamak sünnettir. Cemaatin acil işleri olduğu düşünülerek
hutbe kısa tutulmalıdır. Zira, hutbelerin kısa, fakat özlü, faydalı olması
hatibin dirayet ve faziletine bir delildir. Nitekim bir hadis şu anlamdadır:
“Kişinin namazının uzun, hutbesinin kısa olması dini iyi anladığının
işaretidir; namazı uzatın, hutbeyi ise kısa tutun, kuşkusuz bazı sözler
vardır ki, bir sihir gibi kalbleri büyüler” (Müslim, “Cumu’a”, 47).
Sahâbîler, Hz. Peygamber’in namaz ve hutbesinin ne uzun ne de kısa
olduğunu, aksine orta halli olduğunu rivayet etmişlerdir (Müslim,
“Cumu’a”, 41-42). Hatip, iç ezan okununcaya kadar minberde oturur,
sonra ayağa kalkar, gizlice eûzü-besmele okuyarak, açıktan hamd ü
senâda bulunur, hutbesini cemaate karşı sunar. Bunlar da hutbenin
sünnetlerindendir. Hutbe bitince kâmet getirilir. Hatibin hutbenin
sünnetlerine riayet etmemesi veya hutbe esnasında gereksiz konuşması
mekruhtur.
6. Şehir. Cuma namazının şehir ve civarında kılınması cumanın sıhhat
şartlarından biridir. Bu şartı getiren Hanefîler’e göre şehir (mısr), “valisi,
yargıcı bulunan belde”, “en büyük camisi, cuma kılması gereken kişileri
almayacak kadar kalabalık bir nüfusu barındıran mahal”, “devletin şehir
saydığı yer” ve benzeri şekillerde tanımlanmıştır. “Şehir civarı”nın ölçüsü
normal şartlarda ezan sesinin duyulacağı sahadır. Şâfiîler ile Mâlikîler,
cumanın halkın devamlı oturduğu köy ve şehirlerde kılınması gerektiği
görüşünü savunmuşlardır. Hanbelîler ise ancak cuma namazı ile mükellef
olan en az kırk kişinin oturduğu bir yerleşim bölgesinde kılınabileceğini
söylemişlerdir. Diyanet İşleri Başkanlığı, bir soru üzerine, 1933 yılında
konuyu ele alıp incelemiş, bu konudaki dinî delilleri değerlendirerek
köylerde de cuma namazının kılınabileceği cevabını vermiştir.