İslâm’ın hedefi, insanın her zaman özellikle de namaz esnasında necis kabul
edilen bu maddelerden arınması; beden, elbise ve namaz kılacağı yerde
bunlardan az bir miktarın bile bulunmamasıdır. Ancak ideal olan bu durum
her zaman ve her mükellef için mümkün olmayabilir. Bunun için fıkıh
bilginleri, dinin kolaylık ve müsamaha ilkelerinden hareketle maddi
temizliğin namaza engel olmayacak alt sınırını belirlemeye çalışmışlardır. Bu
konuda bir ölçü getirmek maksadıyla mesela Hanefilerin necâseti, hafif ve
ağır gibi kısımlara ayırdığını görmüştük. Şunu hemen belirtelim ki,
kirlenmeye yol açması bakımından ağır ve hafif necâset arasında fark yoktur;
her ikisi de bulaştığı şeyi pis ve kirli hale getirmektedir. Aralarındaki fark
namazın sıhhatini engelleyip engellememe bakımındandır. Buna göre, ağır
pislik olarak kabul edilen necis madde eğer aynı zamanda katı ise yaklaşık
3.5 gramı (1 dirhem), sıvı ise el ayasını (avuç içi) aşan miktarı namazın
sıhhatine engel olur. Bu miktar ve bundan az olanları da gidermek esas
olmakla birlikte, imkânsızlık durumunda veya farkında olunmadığı zaman
bunlar namazın sıhhatini engellemez. Hafif kabul edilen necâset ise bir
organın veya onu örten elbisenin dörtte birinden az kısmına bulaşmış ise
namaza mani olmaz.
Temiz olmayan bir maddenin affedilebilen ve hoşgörülen miktarıyla namaz
kılmak mekruhtur. Bunun için namaza başlamadan önce her türlü kir ve
pislikten temiz olmaya özen göstermek gerekir. Prensip bu olmakla beraber,
din insanlardan güçlüğü kaldırmak, güçlerinin yetmediğini onlara yüklememek
ve imkân dâhilinde kolaylık sağlamayı da ilke edinmiştir. Buna göre
kaçınılması zor olduğu için vücut ve elbiseye sıçrayan idrar serpintileri,
sokaklarda yürürken bulaşan çamur parçaları, işi gereği kasabın üzerine
sıçrayan kan damlacıkları, sinek ve benzeri haşerattan bulaşan pislikler, necis
maddelerin buhar ve tozu müsamaha ve kolaylık prensibine göre namazın
sıhhatine mani kabul edilmemiştir. Ancak bu tür ruhsatlardan sadece ihtiyaç
anında yararlanmak tavsiye edilmiştir.