Hz. Peygamber’in vefatının üzerinden çeyrek asır kadar bir zaman geçmiş
olmasına rağmen yaşanan hızlı değişim, din algısı ve hayata bakış açısı
üzerinde önemli etkiler meydana getirmiştir.
İslâm tarihinin ilk yıllarında görülen fedakârlık, dinî değerler için
mücadele azmi ve samimiyet artık insanların davranışlarının temel
belirleyicileri olmaktan uzaklaşmış; Ashâb’ın toplum üzerindeki etkisi de
zamanla azalmıştır. Bununla birlikte kurumsallaşmanın devam eden bir süreç
olduğunu, Arapların dini sahiplenme hususunda daha açık bir tavır ortaya
koyduklarını da unutmamak gerekir. Öte yandan ilk üç halife döneminde
alınan tedbirlerin derin dinî ayrılıkları engellediği de söylenmelidir.
Hz. Osman döneminde başlayan ve Hz. Ali döneminde artarak devam
eden siyasî çatışmalar, özellikle Cemel, Sıffîn ve Nehrevân olayları, dinî
tartışmalar için temel oluşturdu. Bu olaylar etrafında büyük günah
işleyenlerin durumu; insanları, Müslümanlar arasındaki iç çatışmalarda
hakem olarak görevlendirmenin caiz olup olmadığı gibi meseleler önemli
fikrî ayrılıklara sebep olmuştur. Ancak her şeye rağmen Müslümanların temel
İslâmî ilkelerden ayrılmadıkları, özellikle Kur’ân’ın birleştirici etkisinin
İslâm ümmetinin ana bünyesini koruduğu da bir gerçektir. Hatta ana
bünyenin dışına çıkan gruplar dahi, meşruiyetlerini Kur’ân’la sağlamaya
çalışmışlardır.
Göçebe ya da yarı göçebe Arapların fetihlerle birlikte Irak, Suriye ve
Mısır’a yerleşmeleri yeni bazı sorunların doğmasına sebep olmuştur.
Şehirleşme sürecine bütün kabilelerin aynı tepkiyi verdikleri söylenemez. Bu
yeni durum, Hz. Peygamber döneminde önemli ölçüde geri plana itilen
kabileler arasındaki rekabet ve çekişmelerin zamanla tekrar gün yüzüne
çıkmasına sebep olmuştur.
Hz. Ali dönemindeki kamplaşmada kabile rekabetinin önemli bir etkiye
sahip olduğu unutulmamalıdır. Hz. Ali’nin birçok kabileden destek almakla
birlikte, özellikle Yemenli kabilelerin kendi çıkarlarını, Hz. Ali’yi
desteklemekte gördükleri müşahede edilmektedir. Nitekim Cemel ve Sıffîn
savaşlarında Hz. Ali’nin mensup olduğu Hâşimoğullarının yanı sıra Yemenli
kabilelerle bazı Kuzeyli kabilelerin Halife’ye destek oldukları görülmekle
birlikte Kureyş’in diğer kollarının çoğunun, müttefikleriyle birlikte
Muâviye’ye destek oldukları dikkat çekmektedir.
Öte yandan dikkatlerin iç problemlere yönelmesi, fetihleri sekteye
uğratmıştır. Hz. Ali’nin iktidar döneminde dışarıya yönelik cihâdın geri plana
itilmesi, iç çatışmalardan fırsat bulunamamasından kaynaklanmıştır.
Hz. Ali, ummadığı bir zamanda kendisini büyük bir siyasî krizin ve
kargaşanın ortasında buldu. Esas olarak İslâm toplumu üç farklı gruba
ayrılmıştı. Toplumun önemli bir kısmı Hz. Ali’nin yanında yer aldı. Özellikle
Ashâbın ileri gelenlerinden birçok kimse onu destekledi. Bununla birlikte
mücadele sürecinde Muâviye, Suriye’den sonra Mısır’a da hâkim oldu.
İkinci grup, Hz. Ali’nin muhalifleriydi. Bunların bir kısmı Hz. Osman’ın
vefatından sonra Ümeyyeoğullarının iktidarı kaybetmesini istemeyen aile
mensupları ile onlarla işbirliği yapan kabilelerdi. Bu grup, Hz. Osman’ın
öldürülmesini davalarını savunmak için bir kılıf olarak kullandılar. Bunlardan
bir kısmı ise Hz. Osman’ın katilleriyle ilgili tatmin edici bir adım atamadığı
için Hz. Ali’ye muhalefet edenlerdi. Bunların hedefi hukukî prensiplerin
uygulanmasını sağlamaktı.
Üçüncü grup tarafsızlardı. Bunlar Hz. Osman’ın mazlum olarak
öldürüldüğünü kabul ediyorlardı. Ancak katillerin cezalandırılmasının
otoriteyi tanımamakla mümkün olabileceği kanaatinde değillerdi. Öte yandan
Hz. Ali’nin hilâfete geliş sürecinden ve asilerle ilişkilerinden de rahatsızlardı.
Ayrıca İslâm dünyasında ortaya çıkan iç çatışmaya taraf olmak
istemiyorlardı. Bu grup, siyasî tavırlarını fitneye bulaşmamak suretiyle ortaya
koydular.
Hz. Osman’ın öldürülmesiyle başlayan ve Hz. Ali döneminde derinleşen
iç çatışmada taraflar haklılıklarını savunmak ve karşı tarafı eleştirmek
amacıyla dinî argümanları kullandılar. Bu savaşlarda ölenlerin durumu, ilk
dönemlerden itibaren tartışılmaya başlanmış; daha sonraki asırlarda önemli
kelamî tartışma konuları arasında yer almıştır.
Hz. Ali dönemindeki siyasî parçalanmışlık, Halife’nin aldığı kararların
isabetli olsa da halk nezdinde yeterli desteği bulmasına engel olmuştur.
Toplumsal kamplaşma sebebiyle bütün icraatlar, taraf olunması ya da karşı
çıkılması gereken bir siyasî mücadele konusu olmuştur.
İç savaş ortamının ekonomik düzene önemli zararlar vermesi de
kaçınılmazdır. Bir taraftan savaşın getirdiği külfet, diğer taraftan güvenlik
ortamının bozulmasının ticarete verdiği zarar, ekonomik durumu sarsıcı
etkenler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hz. Ali’nin yıllık maaşların dağıtımında herkese eşit pay verme
ilkesinden hareket etmesi, önemli bir adım olduğu halde bu uygulamadan
rahatsız olanların bulunması kaçınılmazdır. Yine gelirin dağıtımında adaleti
gözetmeye çalışması, Halife’nin etrafında bulunan bazı insanların
beklentilerini karşılamamış; bu da muhaliflerin işine yaramıştır. Nitekim Hz.
Ali’nin ağabeyi Akîl b. Ebû Tâlib’in ondan beklediği maddî desteğin
karşılanmaması sebebiyle Muâviye tarafına geçtiği nakledilir.