Hz. Ömer, müslümanlarla gayri müslimlere ait yeni ortaya çıkan problemleri
ve ihtiyaçları görerek bunların halledilmesi için bazı düzenlemeler yaptı.
Halife, bu düzenlemelere, kazanılan ganimetlerle müslümanların eline geçen
bu çok büyük coğrafyada yaşayan başka dinden insanlar ve onların sahip
oldukları toprakları ele alarak başladı. Çünkü Hz. Ömer devrinde
gerçekleştirilen fetihler sonucu ele geçirilen ganimetlerde büyük bir artış
olmuştu.
Hz. Ömer devlet malı konusunda çok titiz davranır ve onu yetim malı gibi
düşünerek harcamada hassasiyet gösterirdi. Onun şu sözleri bunu açıkça
ortaya koymaktadır: “Benim sizin mallarınız (devlet hazinesi) üzerindeki
konumum, bir velinin sorumluluğu altındaki yetimin malları konusundaki
sorumluluğu gibidir…”
Devletin Gelirleri
Gayri müslim tebaanın erkeklerinden can ve mal emniyeti ile inanç
hürriyetini sağlama karşılığında cizye adıyla baş vergisi alınırdı. Bu vergi,
Hz. Peygamber devrinde alınmaya başlandı ve devam etti. Hz. Ömer
devrinde Irak bölgesinde fakirlere (çiftçiler ve diğerleri) 12, orta hallilere
(tüccar) 24, zenginlere (beygire binen, parmaklarına altın yüzük takan reisler
“Dihkan”) 48 dirhem cizye konmuştur. Hz. Ömer devrinde Şam halkı için
kişi başına altın para olarak 4 dinar, gümüş olarak ise 40 dirhem şeklinde
düzenlenmiştir. Mısır halkı için her mükellef 4 dinara razı olmuştur. Cizye
para olduğu gibi ziraî ve ticarî ürünler de olabiliyordu.
Gayri Müslim topraklardan alınan vergiye harac denir. Bu vergi Hz.
Ömer zamanında konuldu. Fethedilen topraklar üzerinde bulunan insanlar
esir kabul edilmedi; bu toprakları işlemek üzere yerlerinde bırakıldı ve bu
topraklardan harac vergisi alındı.
Gayr-i Müslimlerden savaş yoluyla alınan her türlü mal ve esirlere
ganimet denir. Bu ganimetin beşte biri “humus” adıyla hazineye alınır. Bu
konuyla ilgili ayetler Bedir savaşından sonra nazil olmuştur. Kur’an’da
ganimet için “Enfâl” kelimesi de kullanılmıştır. Bu ismi taşıyan sûrede bu
konuyla ilgili açıklamalar bulunmaktadır. Savaş esirleri, arazi ve menkul
mallar düşmandan alınan ganimetler arasındadır.
Bir yere ticaret için gelen tacirden Hz. Ömer vergi aldı. Komşu devletler
bunu zaten uyguluyordu. Müslüman’dan kırkta bir, zımmîden (antlaşmalı
gayri müslim vatandaş) yirmide bir, harbîden (antlaşması bulunmayan başka
ülkenin gayri müslim vatandaşı) onda bir vergi alınırdı. Bu vergi İslam
devleti sınırlarından giren ve çıkan mallar ile devletin çeşitli bölgeleri
arasında nakledilen mallardan alınırdı.
Müslüman zenginlerin mallarından genelde kırkta bir oranında alınan
zekât da devletin önemli gelirleri arasındadır. Müslüman çiftçiler, arazilerden
elde ettikleri ürünlerden emekleri dikkate alınarak onda bir ya da yirmide bir
oranında bir vergi öderler.
Devletin Giderleri
Hz. Ömer’in Beytülmal gelirlerinden olan zekâtı Tevbe sûresinin altmışıncı
ayetinde belirtildiği gibi dağıttığı, ancak kalbleri İslam’a ısındırılacak
kimselerin artık kalmadığını düşünerek İslam’a yeni girenlere fakir değilseler
zekât malı vermediği anlaşılmaktadır. Humusu da Enfal süresinin 41. ayetine
göre müslümanlara dağıtmıştır.
Hz.Ömer, devletin gelirlerinin dağıtılmasında adaleti gözetecek belirli bir
metod ortaya koymak için “divan” teşkilatını kurdu. Toplumun İslam’a
girişteki kıdemi ve İslam’a hizmeti esas alınarak, Hz. Peygamber ile birlikte
savaşa iştirak edenlerden başlamak suretiyle oluşturulan listelere göre devlet
gelirleri paylaştırılmıştır.
Divan Teşkilatı
Hz. Ömer, Irak, İran, Suriye, el-Cezire, Filistin ve Mısır’ın fethiyle birlikte
İslam devleti hâkimiyeti altına giren topraklarda yaşayan gayri müslimlerin
verdikleri ve “fey” adı altında toplanan cizye, haraç ve ticaret malları
vergileri sonucunda artan gelirleri müslümanlara dağıtmak üzere bir teşkilat
düşünmüştür. Kaynaklarda 15 (636) yılı zikredilmekle birlikte güvenilir
otoriteler 20 (641) yılında kurulduğunu ifade ederler.
Hz. Ömer, fey gelirlerini beytülmalde toplayarak senede bir defa “atiyye”
adı altında dağıtmayı uygun buldu. Atiyye miktarları, insanların İslam’a
girişteki kıdemi ve İslam’a yaptıkları hizmet, Hz. Peygambere olan yakınlık
ile Hz. Peygamber ile birlikte savaşa katılma gibi özelliklere sahip olma esas
alınarak farklı farklı belirlendi. Aylık erzak ise eşit miktarda (iki cerib
yiyecek) tesbit edildi.
İnsanların isimleri “levh” denilen sayfalara yazıldı. Divan kütüklerinin
kaydına Hâşim oğullarından Bedir savaşına katılanlarla başlandı. Diğer
kabileler, Hâşim oğullarına yakınlıkları dikkate alınarak yazıldı. Ensar ise
hicretten önce Müslüman olan Sa‘d b. Muâz ve kabilesinden başlanarak
yazıldı. Halife, bu defterlerin hazırlanması görevini, Araplar’ın nesebini çok
iyi bilen Hz.Ali’nin kardeşi Akîl b. Ebû Talib ile Mahreme b. Nevfel ve
Cübeyr b. Mut‘im’e verdi.
Bu kayıtlar, devletin yürüttüğü başka işlerde de işe yaradı. Fetihlere
katılacak kimseleri tesbitte bu defterler hemen başvurulacak bir kaynak
olmanın yanında hazineyi düzene koymak için de önemli bir gelişmedir.
Bu ilk divana bazıları Divanü’l-Cünd (ordu divanı) adını vermişlerse de
bunu yalnızca divan diye adlandıranlar çoğunluktadır. Hz. Ömer feyden hisse
alacak Medine halkını, fetihlere katılmış kuvvetler ve aileleriyle birlikte
kabile esasına göre divan defterlerine kaydettirmiş, buna bir kısım mevâ1î de
dâhil edilmişti. Divan defterlerinde şahıs isimleriyle birlikte yılda bir defa
verilecek atıyye (atâ) ile aylık istihkaklar (erzak, yiyecek) da belirtilmişti.
Irak, Suriye ve daha sonra Mısır’da da divan defterleri hazırlandı. Mesela,
Basra, Kûfe ve Fustat gibi merkezlerde divan defterleri tutulmaktaydı. Bu
bölgelerde müslümanlardan önce var olan vergiler gözden geçirilip vergi
toplama divanları aynen korundu. Bu defterler Irakta Pehlevice, Suriye’de
Rumca, Mısır’da ise Rumca ile baraber Kıptice tutuluyordu.
Devletten devamlı atiyye almanın şartı hicret ve cihattır. Mekke fethinden
sonra hicretin yerini cihad aldı. Hz. Ömer, cihada katılmayanlara fey
gelirlerinden atiyye vermemiştir. En fazla atiyye alanlar, on ikişer bin
dirhemle Hz. Abbas ve Hz. Peygamber’in hanımları olmuştur.
Hz. Ömer, Ensar’ın atiyyelerini dağıtma görevini Zeyd b. Sabit’e
vermişti. Divan defterini yanına alan Hz.Ömer, Mekke yakınlarındaki
Kudeyd’e kadar gider ve Huzâalıların atiyyelerini kandisi dağıtır, sonra
Usfan’a gelir ve aynı işi burada da yapardı. O, ölünceye kadar böyle yaptı.