Hz. Ömer Dönemi Irak Cephesi

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Hz. Ömer Dönemi Irak Cephesi
« : 15 Ocak 2018, 14:35:53 »
Hz. Ömer, halkın biatını kabul ederken onlara Irak cephesindeki İslam
ordusuna yardım etmeleri için çağrıda bulundu. Ebû Ubeyd es-Sakafî, bu
çağrıya olumlu cevap verdi. Onun komutasında bin kişilik bir birlik cepheye
gönderildi. Ebû Ubeyd, önce bazı başarılar gösterdi ise de “Köprü Savaşı”
diye bilinen savaşta Fırat nehrinin doğusuna geçip fillerle takviye edilmiş bir
İran ordusu karşısına çıkınca ağır bir yenilgiye uğradı ve şehid oldu (13/634).

Bu yenilginin izleri, ancak iki yıl sonra Sa’d b. Ebû Vakkas
komutasındaki İslam ordusunun, Rüstem komutasındaki İran ordusunu
yendiği Kâdisiye savaşı ile silinebildi. Kûfe’nin 30 km. güneyinde bulunan,
Sâsânîler’in en önemli sınır şehirlerinden biri olan Kâdisiye’de cereyan eden
bu savaşta araştırmacıların tespitine göre müslümanların asker mevcudu 9-
10.000 civarında iken Sâsânî askerlerinin sayısı tahminen 70-80.000 kişiydi.
Sâsânî ordusu ayrıca otuz civarında file sahipti. Sa‘d b. Ebû Vakkas savaştan
önce hem Kisrâ III. Yezdicerd’e hem de Sâsânî ordusu kumandanı Rüstem’e
ayrı ayrı elçi heyetleri gönderip İslâm’a veya cizye ödemeye davet ettiyse de
sert ve alaycı tepkilerle karşılık verildi. Görüşmelerin olumsuz sonuçlanması
üzerine savaş başladı ve çok şiddetli bir şekilde üç veya dört gün devam etti.
Müslümanlar özellikle savaşın birinci günü filler yüzünden çok zor anlar
yaşadılar. Devam eden günlerde de ağır kayıplar verdiler. Sonuçta Sâsânî
kumandanı Rüstem müslümanlar tarafından öldürüldü ve büyük bir bozguna
uğrayan Sâsânî ordusu dağıldı (15/636). Her iki tarafın da ağır kayıplar
verdiği bu savaşta müslümanlar çok miktarda ganimet ele geçirdiler; bunların
en kıymetlisi “direfş-i kâviyânî” adındaki kutsal İran sancağıydı. Kâdisiye
Savaşı İslâm tarihinin en önemli zaferlerinden biridir. Bu meydan savaşıyla
Kuzey Irak ve İran’ın kapıları müslümanlara açılmış, İran ordusu ağır bir
yenilgiye uğratılmış ve Kisrâ III. Yezdicerd, saraylarını İslam ordusuna terk
ederek doğuya kaçmak zorunda kalmıştır. Çünkü, Sa’d b. Ebû Vakkâs
Kâdisiye savaşından sonra başşehir Medâin’i hedef almış ve orayı ele
geçirmiştir (Safer 16/Mart 637).

Kâdisiye’den kaçan Sâsânî ordusunun bir kısmı ile Kisranın yönlendirdiği
birlikler Celûla yöresinde toplandı. Bölgeye giden 12.000 kişilik İslâm
ordusu, Sâsânî ordusunu yenerek burayı da ele geçirdi (16/637). Arkasından
Hulvân’ı aldı. Daha sonra da Ahvâz alındı (17/638). Müslüman komutan
Nu’mân b. Mukarrin bir direnişle karşılaşmadan Râmehürmüz’e girdi.
Buradan hareketle Tüster’e geldi, çetin bir mücadeleden sonra Tüster’i de
aldı (20/641). Daha sonra Hüzistan, Musul ve Erdebil’i ele geçiren
müslümanlar Nihavend zaferiyle Irak’ın fethini büyük ölçüde tamamlamış
oldular. İran’ın batısında Hemedan şehrinin 60 km. kadar güneyinde yer alan
Nihavend yakınlarında cereyan eden bu büyük savaşta 30.000 kişilik İslâm
ordusunun kumandanlığına Nu‘mân b. Mukarrin tayin edilmişti.

Kumandanlığını Fîrûzân’ın yaptığı Sâsânî askerlerinin sayısı konusunda 60-
150.000 arasında değişen rakamlar verilmektedir. Sâsânî ordusu ayrıca çok
sayıda file sahipti. Üç gün süren savaşın son gününde Nu‘mân b. Mukarrin
şehid düştü; kumandanlığı Hz. Ömer’in daha önce emrettiği gibi Huzeyfe b.
Yemân üstlendi. Savaş neticesinde Sâsânî ordusu tamamen dağıldı. Savaşın
ardından Nihavend’i kuşatan müslümanlar şehri ele geçirdiler (21/642).
Nihâvend savaşı İslâm tarihinde önemli dönüm noktalarından biridir.
Sâsânîler burada uğradıkları ağır yenilginin ardından bir daha
toparlanamadılar. Nihâvend zaferi Dînever, Hemedan ve İsfahan gibi bölgede
bulunan Sâsânîler’e ait birçok şehrin fethine ve en nihayet Sâsânî
İmparatorluğu’nun yıkılışına zemin hazırladı. Bu sebeple Nihâvend zaferine
“fethu’l-fütûh” (fetihler fethi) adı verilmiştir.

Hz. Peygamber’in çağdaşı olan Hüsrev Perviz’den sonra İran’da güçlü bir
hükümdar iktidara gelmemiş, devlet zayıflamıştı. Sarayda olanlar birbirleri
aleyhine entrikalar çevirdiklerinden hükümetler sürekli değişiyor ve bir türlü
istikrar yakalanamıyordu. Halkın önemli bir kısmının kabul ettiği Mazdek
mezhebi baskı görmüş ve yönetimlerden çok çekmişti. Diğer taraftan
Nesturîler de hiç rahat yüzü görmemişti. Müslümanların hiçbir inanç sahibine
baskı yapmadığı, inanç işinin kalp ve gönül işi olduğunu kabul ettikleri ve
dinde zorlama olmayacağını düşündükleri için halktan destek gördüler.
Fethedilen yerlerdeki adil uygulamalar ve müslümanların dürüstlükleri de
insanların dikkatinden uzak değildi.